Haberler

Almanya'da Orta Sınıf İsyanı

Tarih: 30 Ağustos 2010 Kaynak: Birgün Yazan: Selami İnce
Almanya'nın Stuttgart kentinde, on binlerce kişi iki haftadır hükümete karşı ayakta. Kentin ana tren istasyonunda birkaç kişi olarak bir araya gelen göstericilerin sayısı kısa sürede, 30 bini buldu. Gece gündüz isyan halinde olan Stuttgart halkının çok basit bir amacı var: Şehrin tren istasyonunun yıkılmasını ve daha pahalı olan yenisinin yapılmasını engellemek... Belki bizdeki 3. köprüye ya da ‘rantsal dönüşüm'lere karşı mücadele verenlere örnek oluşturur diye, işte bir modern isyan öyküsü...

Geçen Çarşamba akşamı beklenen gün geldi ve dozerler Stuttgart ana tren istasyonunun kuzey tarafına ilk darbeyi vurmaya başladı. Günlerdir, hatta haftalardır bütün kenti isyan havasına sokan halkın çabası, istasyonu saran ağır silahlarla donatılmış yüzlerce polisin gücü karşısında önce hiçbir işe yaramadı. Aralarında daha önce böylesi hiçbir gösteriye katılmamış insanların çoğunlukta olduğu kitle, polis çemberini elbette aşamadı. Ancak halkın bir kısmı öylece orada kalıp çaresiz olup biteni seyrederken bazı gruplar, oldukça yaratıcı kendiliğinden eylemler geliştirdiler. 600 bin kişilik kent 36 saat boyunca, internet ve cep telefonların sunduğu olanaklardan yararlanarak birbirlerine ulaşan eylemcilerin eline geçti.

Kentteki Yaşamı Felç Ettiler

Halkın bir kısmı tren yolunu bloke ederek ülke içi ve dışı bütün trenlerin geçişini engelledi. Başka birkaç grup, kentin çevresindeki otoyolları kesti. Şehrin içindeki üç önemli trafik kavşağı bloke edildi. Elbette çevre illerden de güvenlik güçleri yetişti ama bu arada olan oldu. Bütün kentte, hatta bölgede ciddi bir kaos başladı. Kimse Almanya'da en önemli ulaşım aracı olan treni kullanamaz hale geldi. İnsanlar kentin her meydanında oturma eylemi yaptı. Kente giriş ve çıkışlar kesildi. Paris'e kuzeyden giden tren seferleri iptal oldu. Kentte olup bitenleri en iyi, muhafazakâr partili Eyalet İçişleri Bakanı Heribert Rech (CDU) anlatıyor:

"Sokakları bloke etmek, trenlerin kalkmasını engellemek, yardım araçlarına yol vermemek, adeta şehri felç etmek, bunların hepsi sınırı aşmak oluyor. Bunlar demokratik hakların kullanımını oldukça aştı..." Bakana göstericilerin yanıtı ise dünden hazırdı: "Ne diyorsun, seni duyamıyoruz. Dozerler çok gürültü yapıyor!.." Hükümetin istasyon yıkılırken tarihi değeri olan taşlar, daha sonra kullanılmak üzere tek tek alınacak demesine rağmen, istasyonu dozerle yıkmayı sürdürmesi bazı göstercileri daha da kızdırıyordu.

Çatıdaki Yedi Kişi Hükümeti Dize Getirdi

Bütün bu eylemler bile istasyonun yıkımını durdurmaya yetmedi. Ancak, polisin ve yetkililerin beklemediği bir şey oldu: Yedi kişi yıkılmaya başlanan istasyonun çatısına çıkıp bayrak açmayı başardı. Yedi kişinin çatıda bayrak açmasından sonra bütün göstericiler tekrar istasyonun önünde toplandı ve onbinlerce insan hep bir ağızdan "inmeyin, arkanızdayız" diye bağırmaya başladı. Aralarında gençlerin de bulunduğu yedi kişinin çatıya çıkması, göstericilere güven verdi. Eyalet başbakanından içişleri bakanına kadar görüşmeler yapıldı ve karar verildi: Yıkım duracak... Ve iki gün bir gece süren pazarlık başladı. Yedi kişi çatıda beklerken, göstericiler de bütün proje durmadan ne çatıdakilerin ineceğini ne de kendilerinin dağılacağını kararlılıkla bildirdiler. Hükümet ise, projeden asla geri dönülemeyeceğini açıkladı. Ancak, insanlar çatıdayken de yıkımın süremeyeceği karara bağlandı.

Çatıdakilere destek verenler arasında, ev kadınları, evrak çantalı orta sınıf profesyoneller, takım elbiseli, ‘Blackberry'li tipler, gençler, çocuklar, yaşlılar yani kentte yaşayan herkes vardı. Göstericilerin çevresine hemen gönüllülerin orgazine ettiği birkaç enformasyon birkaç tane de yiyecek içecek masası yerleştirildi. Yani halk uzun süre burada kalmak için organize olmaya başladı.

Meclisi İşgale Hazırlanıyorlar

Ve Alman devletinin uçak kaçırmalarda veya çok önemli operasyonlarda kullandığı özel komandoları, Perşembe akşamüzeri büyük bir gizlilik içinde olay yerine gelerek yedi kişinin bulunduğu çatıya çıkmayı başardı. Komandolar, yedi kişiyi etkisiz hale getirip aşağı indirdi. Çatıyı da beklemeye başladılar.

Bütün bunlar birkaç dakika içinde gerçekleşti ve bütün göstericilerin sinirleri daha da gerildi, kararlılıkları daha da arttı. Göstericiler Cuma günü hâlâ istasyonun önünde bekliyordu. Hükümet, yıkımı durdurmuş ama projeyi iptal etmemişti. Hükümet yıkımı yeniden başlatırsa, yavaş yavaş daha örgütlü hale gelmeye başlayan göstericilerin amacı belli: Eyalet Meclisi'ni işgal etmek ve proje çalıştığı sürece, dozerler çalıştığı sürece Meclis'i çalıştırmamak. Cuma günü zaten göstericiler kentte onbinlerce kişiyle bir miting yaparak güç gösterisinde bulundu. Hatta Meclis binasının çevresinde insan zinciri oluşturarak eylem için ne kadar insan gerektiğine bile baktılar...

Almanya'nın en zengin ve sanayileşmiş kentlerinden biri olan Stuttgart'ta gergin bekleyiş sürüyor: İstasyona dozer vurarak binada büyük bir gedik açan hükümet bir yanda, gediğe rağmen yıkımı durduran ve neler yapabileceklerini hem hükümete hem de kendilerine gösteren halk diğer yanda...

Halk neye, niçin karşı çıkıyor?

Stuttgart halkı eski tren istasyonunu korumak için ayaklansa da, asıl ‘Stuttgart 21' diye adlandırılan ve hükümet tarafından "yüzyılın projesi" olarak lanse edilen, oldukça pahalı bir modernleştirme projesine tümden karşı çıkıyor. Stuttgart, Ulm ve Tübingen şehirlerini tren yolu tünelleriyle birbirine bağlayacak projenin toplam maliyetinin 6 milyar avroyu geçeceği açıklandı. Halk bu kadar pahalı bir projenin uygulanmasına karşı olduğu gibi, bu projenin inşaatı nedeniyle kentin dokusunun bozulacağı, yeşil alanların tahrip edileceği ve doğal yaşamın büyük yara alacağını bildiği için de bu projeye karşı. Şehir içindeki 100 hektar alan bu projeyle beton altında kalacak. Bundan önce yapılan bütün kamuoyu yoklamalarında, referandumlarda Stuttgart halkı projeye hayır demişti.

Gösterilerin tren istasyonu etrafında yoğunlaşmasının nedeni ise, Stuttgart tren istasyonunun tarihi eser statüsünde koruma altında olması. Stuttgart yıllardır muhafazakâr sağ partilerin yönettiği bir kent. Ancak Stuttgart'ın da içinde bulunduğu Baden Württemberg eyaleti ise, çevre duyarlığı yüksek bir eyalet olarak tanınıyor. Örneğin göstericilere destek verenlerden biri olan Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir bu eyaletten milletvekili. Muhafazakar hükümet, ‘Stuttgart 21' projesine prestij proje olarak bakıyor. Nasıl ki AKP, bütün uyarılara, tüm bilimsel raporlara karşın, İstanbul Boğazı'na üçüncü köprüden vazgeçmiyorsa, bu eyalet de bu projeden vazgeçmiyor.

Halk, eski istasyonun yerine, Stuttgart'a uzay mekiği gibi, futurist-mega bir tren istasyonu yapılmasını istemiyor. Daha alçakgönüllü ve insani bir istasyonun, yeraltından geçen, karmakarışık bu sistemden daha iyi olduğunu savunuyor. Sağcı politikacılar ise halkı "yenilik düşmanı" ilan etti.

Sanki Melih Gökçek Yönetiyor

Yeni projeyle 117 km yeni ray döşenecek ve bu raylardaki hız olanağı ise saatte 250 km olacak. Rayların 63 kilometresi ise, tünele döşenecek. Toplam yapılacak üst geçit ve köprü sayısı ise, 55. Sanki bu eyaleti Melih Gökçek ve Tayyip Erdoğan birlikte yönetiyorlar gibi.

Peki, bütün bunlar, bugünkü sistemle kıyaslandığında, insanların yaşamlarını ne kadar kolaylaştıracak?

Stuttgart-Tübingen arası 61 dakikadan 41 dakikaya, Stuttgart- Ulm arası ise, 54 dakikadan 28 dakikaya inecek. Yani 6 milyar avro, tüneller, hızlı trenler, köprüler vs. sadece 20 dakika kadar yaşamı kolaylaştıracak.

Peki, hükümet tüm bunlara rağmen niçin bu projede ısrar ediyor?

Maalesef tıpkı bizdeki gibi, orada da rant diye bir şey var. Projeyi yapan şirketlerle politikacı ilişkisi veya şirketlerin işçilerle ilişkisi de bizdekinden hiç farklı değil. Geçen hafta istasyonu yıkım için getirilen işçilerden, yüzde 80'inin sigortasız çalıştırıldığı da ortaya çıktı.

Yeşil orta sınıf ve talancılar...

Almanya'da ya da Avrupa'nın diğer ülkelerinde kent ve çevre korumaya yönelik sivil itaatsizlik eylemleri, başlangıçta, "sol Yeşillerin" gündeme getirmesiyle siyasal arenaya taşınsa da, şimdilerde eğitimli orta sınıfların haraketi olarak sürüyor. Zaten Yeşiller de biraz eski sol tandansını yitirip "bilinçli orta sınıf tüketici" haraketi haline gelmedi mi? Avrupa'da ABD veya Türkiye'nin aksine, eğitimli orta sınıf, doğayı ve ortak kullanım alanlarını, talan etmekten çok, "elde tutmaya" yönelik bir eğilim içinde. Bunda elbette Avrupa'daki sol mücadele geleneğinin, 68 hareketinin, anti-atom gösterileri ve barış mitinglerinin oldukça payı var. Avrupa orta sınıflar için "bölüşüm ve dayanışma" kavramı hâlâ bir önem arz ederken, örneğin ABD orta ve üst sınıfları, bir tek "Yoksullara devlet sigorta yapmasın" diye sokağa çıkıyor. Türkiye'de de orta ve üst sınıflar, herhangi bir çevre veya doğa korumaya yönelik dayanışma eylemine girme yerine, oluşacak ranttan pay kapma yarışına girmeyi tercih ediyor.

İstanbul başta olmak üzere Türkiye'nin neredeyse tüm büyük kentlerinde, son yıllarda sonuçta yoksulların kaybettiği bir "kentsel dönüşüm" atağı başladı. Kent merkezlerindeki rant getirecek yerler, öteden beri, orada yaşayanların kovalandığı, zenginlere ve orta sınıflara peşkeş çekilecek biçimde modernize edildiği mekânlar haline getiriliyor.

Tüm bunlar olurken ne orta sınıfı ne de Yeşil hareketi ortalıkta göremiyoruz. En son İstanbul Tarlabaşı'nda bu günlerde üç yıldan beri kâğıt üzerinde süren hazırlıklar bitti. Dönüşüm alanı Tarlabaşı'nda, Kürtlerin ve Roman'ların kovalanacağı tahliye ve söküm çalışmaları başladı. İstanbul'un hiçbir yerinde, orta sınıflar hiçbir biçimde "kentin karakteri yok edilmesin, yağma dursun" diye sokağa çıkmadı. Sol ise, kent ve tarih bilincinden çok, yoksullara sahip çıkma bilinciyle bu kentsel dönüşüm karşıtı eylemlere destek verdi. Bu tür eylemlerde Yeşillerin sesi ise pek cılız kaldı. Çünkü, orta sınıf tüketici bilinci Türkiye'de henüz "pilates yapıp, müsli yiyorum şekerim gösterişciliği" düzeyinde. Ama asıl sorun, dünyaya açık bir sol-sosyal demokrat geleneğin olmamasında aranmalı.

Yine İstanbulluların sessizce izlediği ikinci büyük sorun ise, İstanbul Boğazı'na Üçüncü Köprü'nün yapılacak olması. Üçüncü Köprü'nün güzergâhı İstanbul'un kuzey kuşağındaki son kalan ormanların tam da ortasından geçiyor. Yeşiller Partisi, burada daha aktif bir rol oynamaya çalışıyor. Yeşiller Partisi üçüncü köprüyle ilgili çok önemli bir belgeyi basınla paylaşmıştı. Bugüne kadar köprü yapılırsa kaç ağaç kesileceği hep tahmin boyutundaydı. Ancak İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü'nün Çevre ve Orman Bakanlığı'na sunmak için hazırladığı belge kıyımın boyutunu ortaya koyuyor. Şu âna kadar yapılan çalışmalarla kesilen ağaç sayısı 900 bin, kesilecek ağaçların sayısı ise 1.6 milyon. Yani toplamda 2 milyondan fazla ağaç kesilecek.

Yeşiller, üçüncü köprü karşıtı çeşitli kampanyalar düzenliyor. Son kampanyanın adı "2 milyon ağaç için 2 milyon İstanbullu." Her kesilen ağaç için bir İstanbullu'nun hedeflendiği kampanyanın ilk toplantısı 2 Eylül'de yani bu hafta yapılacak. Kampanyaya Aylin Aslım, Mehmet Ali Alabora, Pelin Batu, Nejat Yavaşoğulları ve Atiye gibi ünlüler de destek veriyor. Bununla Yeşillerin kentli, eğitimli orta sınıfa da ulaşmak istediği çok açık. Kampanyanın en büyük eylemi ise 2 Ekim'de gerçekleşecek. İstanbul'un önemli merkezlerinde 2 Ekim saat 20.00'de buluşacak kent sakinleri, 1 saat boyunca mum yakacak ve üçüncü köprüye karşı olduklarını söyleyecek. "2 milyon ağaca kıymayın" diyecek. Stuttgart'ta insanların kenti altına üstüne getirdiği bir dönemde, İstanbul'da bakalım bütün bu çağrılara kaç kişi evet diyecek...
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.