Haberler

Mozambik'te Mimar Olmak

Tarih: 16 Eylül 2010 Kaynak: Mark Çeviren: Pınar Koyuncu
Güney Afrika'da yaşadığım sırada, herkes bana "mimarlık okumana gerek yok, Maputo'ya git yeter" diyordu. Hızlandırılmış bir kurs alabileceğimi düşünerek, valizimi hazırlamaya başladım. Doğrusu onlara pek de inanmamıştım. Ne de olsa Mozambik dünyanın en fakir ülkelerinden biri...

1986'da Mozambik'te sadece altı mimar vardı, onlar da yoksulluk sınırının altında yaşıyordu. Ülkenin son yıllardaki tarihine Portekiz sömürgeciliğinin çökmesi ve 16 yıl süren iç savaş damgasını vurdu ve bunu Mozambik'i bir Afrika başarı hikayesine çeviren etkileyici bir ekonomik gelişme takip etti (yoksulluk oranı on yılda yüzde 15 geriledi). Bununla beraber, Maputo'da yaşayan 1,2 milyon insanın yarısı hala zar zor geçiniyorlar.


Mozambik'te mimarlık...

Bu deneyimi belgeleyen Hollandalı fotoğrafçı Iwan Baan'ın da katılımı ile, korkunç sayılara rağmen kentin gururlu ve canlı olduğunu ortaya çıkaracaktım.

Vardığımızda önceliğimiz ülkenin en çok övülen modern mimarı ve Mozambik'i mimarlık eğitimi ile tanıştıran adam José Forjaz ile buluşmaktı. Mesleğin sosyal sorumluluklarına yürekten inanan Forjaz, mimarlığı masif kentleşme ve yoksulluk ile yüzleşen bir ülkede olumlu bir araca çevirmek için fırsatlar keşfetmişti. Sırasıyla Barınma Milli Direktörü ("Onları barınmanın ev yapmak olmadığına, insanların ev yapması olasılığını teşvik etmek olduğuna ikna ettim."), Fiziksel Planlama için Devlet Sekreteri ve Parlamento üyesi oldu. 1986'da, Mozambik'te sadece altı mimar varken, Maputo'daki Universidade Eduardo Mondlane'de Mimarlık Fakültesi'nin temelini attı. Okul şu anda 230'dan fazla mezun vermiş durumda, bunlardan biri de mimar ve fotoğrafçı Vino Mussagy. Tesadüfen, ortak bir arkadaş vasıtasıyla karşılaştık ve bizi Maputo ile tanıştıran da Mussagy oldu.

"Maputo'da üç farklı kent var" diye bağırdı Vino, 12 katlı bir binanın çatısına çıkan merdivenlerde yarışırken, "ve ilki bu: Beton Kent". Yukarı koştuğumuz için zorlukla soluk alırken, aşağıdaki panorama ile bir kez daha çarpıldım. Praça da Independência'da, Maputo'nun Karl Marx, Ho Chi Minh ve Samora Machel caddeleri tarafından belirlenen merkezi gridini bozan meydanlardan bir tanesinden aşağı baktığımızda, Botanik Bahçeleri'ni ve Gustave Eiffel'in Çelik Ev'in net bir şekilde görebiliyorduk. Neoklasik Belediye Meclisi ve Our Lady of Fatima Katedrali tarafından iki yandan kuşatılan meydan bir bakıma bitmemiş gibi duruyor: küçük apartmanlar ve yeşil lekeler içine serpiştirilmiş geçici yapılar tüm manzaranın anıtsal manasını hiç önemsenmemiş görünüyor. Burası büyük olasılıkla tüm şehirde karşılaştığım tek ıssız yerdi. Ama fon çok baskın: bazıları 20 kat yüksekliğinde olan sayısız aparman, limanıyla ve büyük ölçekli endüstriyel yapılarıyla Maputo Körfezi'nin ucuna kadar devam eden sonsuz ve şaşırtıcı bir kolaj oluşturuyor.


"Praça da Independência"  Maputo'nun merkezindeki meydan

Başımın dönmesi geçtiğinde bir çamaşırhanenin ortasında durduğumu fark ettim, burası 1970'lerin çok katlı yapılarının üstündeki çamaşırhanelerin beton versiyonuydu. Betondan yapılmış yıkama tahtaları ile donatılmış olan sıra sıra beton lavabolar kullanılmayı bekliyordu. Aynı yerin 30 yıl önceki halini düşünmeden yapamadım, çıplak elleriyle çamaşırları çitilerken yüksek sesle konuşan, şarkı söyleyen, gülen kadınlarla doluydu burası - Beton Kent'e ait uçsuz bucaksız manzara ile kuşatılmış bir görüntü. Vino beni şimdiki zamana geri döndürdü: "Artık herkes çamaşır makinesi kullanıyor."

Beton Kent, çok önemli bir Mozambikli mimara, Amancio d'Alpoim Miranda Guedes'e ait 80'in üzerinde projeye ev sahipliği yapıyor. Mesleğe olan katkısı Maputo'nun çok ötesinde bulunabilir, çünkü Guedes uluslararası üne sahip Mozambikli sanatçı ve şair Malangatana'dan, Jo Noero ve Peter Rich gibi Güney Afrikalı mimarlara, tüm bir sanatçı ve tasarımcı neslini etkiledi.

Hoş bir şekilde "Pancho" diye bilinen Guedes, 1925'te Lizbon'da doğdu. Mimari eğitimini Güney Afrika'daki Witwatersrand Üniversitesi'nde aldı ve 1950'de Maputo'da kendi ofisini açtı. Kentte kaldı, 1975 devrimine kadar 500'den fazla proje üzerinde çalıştı. O yıl, Wits Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'ne sonraki 15 yıl boyunca başkanlık etmek üzere Johannesburg'a gitti. 1990'da Portekiz Eugaria'da, bugün hala yaşadığı ve çalışmakta olduğu minik bir köyün yakınına yerleşti.

Maputo turumuzun bir noktasında Guedes'in tasarladığı bir kiliseye rast geldik: düz, basit, penceresi olmayan bir yapı; işlevi sadece binanın önündeki büyük beyaz bir haç ile belli edilmiş. İçeri girdik, ancak bir şapeli andıran hiçbir şey göremedik. Daha çok genel bir bekleme odasına benzeyen mekanda durup, kilisenin neye dönüştürüldüğünü merak ederken, bir merdiveni işaret eden bazı noktalar gördük. Ancak o zaman, merdivenleri çıktıktan sonra, kendimizi tamamen beyaz, piramit şeklinde bir tavanı ve kendimizi tamamen sokaktan uzaklaşmış hissederken, sesini duymamızı da sağlayan dar ışık nişleri ile delinmiş duvarları olan mükemmel bir kare mekanda bulduk. Dışarıdaki meşgul dünyaya karşı, huzurlu bir zıtlık...

Mimarlığının biçimsel farklılığı ve çok kültürlü karakterinden dolayı Guedes genellikle "alternatif modernist" olarak görülmektedir. Ama Guedes sadece bir mimar ve öğretmen değil; aynı zamanda heykeltraş, ressam ve filozof. Bu çeşitli mesleklerle bilenen yetenekleri, Smiling Lion Apartmanları'ndan Saipal Fırını'na, yapılarının alemine karışıp gidiyor. Maputo, onun mimari deneyleri için kullandığı laboratuvarıydı ve fışkıran hayal gücü için bir oyun bahçesiydi. Beton Şehir'den Pancho Guedes'in yaratıcı varlığını hissetmeden geçmek herhalde mümkün değildir.

Maputo'nun ikinci yüzü olan Hasır Kent de kolayca fark ediliyor. Geniş bulvarları ile sekizgen şeklindeki şehir içi gridi arkada bırakarak, kentin dar, labirent gibi yolları yer çekimine meydan okuyan derme çatma yapılarını saran gayriresmi varoşlarının yolunu tuttuk. Burada betonun yerini ahşap, oluklu çelik, toprak ve her tür hurda malzeme almıştı. Maputo nüfusunun yüzde 80'den fazlası bu tip yüksek yoğunluklu alanlarda yaşıyor ve bu ailelerin çoğunun su veya kanalizasyon bağlantıları yok.

Hasır Kent'in esas ruhunun en güzel tecrübe edilebileceği yer yerel pazarlar. "Beyazlar, beyazlar!" Vino bizi her yerde takip ediyormuş gibi görünen, biz kalabalığın ortasında ilerledikçe varlığımızı anons eden kelimeyi böyle tercüme etti. Sonu yokmuş gibi görünen bu pazarda ürünlerin yerleştirilmesi çok önemli. Parlak kumaşın yakıcı güneşi gölgelediği, yüzlerce Nike ve Converse ayakkabı ve spor giysisinin askılardan sarkmasıyla oluşan hengame... Bir tezgahta hayvan kuyrukları, bir başkasında "voodoo" zenci büyüsünde kullanılan iksirlerin kokusu... Yere renkli halılar gibi serilmiş olan ikinci el giysi dağlarının yanından geçtikten sonra tavuklar cıyaklıyor, keçiler meliyor. Pazarın büyütülmüş bir versiyonu olan Hasır Kent, ziyaretçilerini insanlık girdabında, eğreti yapılar ve dolambaçlı yollarla tuzağa düşürüyor.
José Forjaz tarafından tasarlanan yetimhane

José Forjaz bizi Hasır Kent'teki yetimhane (yetimler ülke nüfusunun yüzde 6'dan fazlasını oluşturuyor), şapeller, okullar (Mozambik nüfusunun yarısı 18 yaşından küçük) ve bir medikal klinik gibi bazı projelerini göstermeye götürdü. "Bizim durumumuzda, fazla şeye sahip olmayan ve fazla inşaat yapılmayan bir yerde her yeni yapının gereğinden fazla etkisi, daha büyük kültürel önemi ve anlamı oluyor."

Forjaz, mimarlığı 17 yaşındayken yanında teknik ressam olarak çalıştığı Guedes'le keşfetti. 1950'lerdeki dönemi hatırlayarak, "ailesi ile yaşadığından daha uzun bir süre Guedes ile yaşadığını" söylüyor. Porto'da mimarlık okuyarak, Paris'te çalışarak, New York'ta Columbia Üniversitesi'nde yüksek lisans yaparak ve Swaziland'da bir ofis kurarak devam etti. 1975'te herkes oradan ayrılırken, o Maputo'ya döndü. "Beni aradılar ve bana ihtiyaçları olduğunu söylediler, dolayısıyla gitmeye karar verdim. Annem ve babam Maputo'dan ayrıldı -herkes ayrıldı- ama biz risk almaya razıydık. Geriye dönüp de kararımıza bakınca, cesur mu yoksa riskler konusunda bilinçsiz miydik bilmiyorum. Hayalperesttik... Ve sanırım hayal gerçekti."

Mimar olarak geçirdiği 40 yılda Forjaz çok farklı kültürlerden müşteriler için çok çeşitli yapıları içeren 500'den fazla proje üzerinde çalıştı. Bir üçüncü dünya ülkesinde yapı yapmanın zorluklarıyla yüzleşerek, bir yetimhane için ücret almadan yaptığı sürdürülebilir tasarım ve hünerli geometri kullanımını göz önüne seren Mozambik Devrimi kahramanları anıtı gibi, mimarlığın teknolojiye ve büyük bütçelere bağlı olmadığını kanıtlayan projeler gerçekleştirdi. 33 yıl önce geçici bir strüktür olarak tasarlanan yapı bugün hala ayaktadır.

Forjaz son zamanlarda tamamlanan bir konut projesinin inşasını basitleştirmek için doğaçlama yaptı. "Tonozları tuğla ile yaptık ve yapı iskelesi kurmamak için küçük elemanlar kullandık: tuğlalar için kalıp gibi çalışan küçük 'kirişler'. Bu, beton bir levha üretmekten daha ucuz ve daha kolaydı. Bu yapı bir müteahhit olmadan yapıldı. Sahibi ve birkaç işçi herşeyi kendileri yaptılar. Başlangıçta biraz korktular, ta ki ne kadar kolay olduğunu fark edene kadar."

Mãe Afrika Şapeli Forjaz'ın tuğla ve harç yerine ışık ve sesle yarattığı bir mekan. Bu incecik görünen yapının sade cepheleri, sakladıkları mekanla ilgili hiç bir şey belli etmiyor. İçeri sızan doğal ışıkla tanımlanan iç mekan şaşırtıcı bir şekilde geniş ve ruhani. Akustik, bir katedrale yakışacak düzeyde ve bilerek hizaları bozulmuş olan sıralar mekana alışılmadık bir hava katıyor. Burası Maputo'nun Hasır Kenti'nde küçük bir cennet...

"Bira?" diye öneride bulundu Vino. Ben cevap vermeye vakit bulamadan, yeme-içmenin "üçüncü kentin bir parçası" olduğunu anlattı.

Üç ve dört katlı apartman bloklarının civarında park ettik. Rastgele seçilmiş gibi görünen bir binaya giderken ve merdivenleri çıkarken, bir grup çocuğun her hareketimizi izleyip yorum yaptığını fark ederek, onu takip ettim. Bitiş çizgisini geçercesine binanın çatısına ulaştık; Vino onunla tanıştığımdan beri ilk defa yavaşladı. Bu onun en sevdiği kentti, -Çatı Kenti- ve diğer çatıların aksine, burada insanlar yaşıyordu. Hatta burada çalışıyor, futbol oynuyor, şarkı söyleyip dans ediyorlardı. Sokağı gözlemlemek ve etkileşime girmek için yeterince yere yakın, kalabalık bir şehirde mahremiyet sunmak için yeterince yüksekteydi. Çok geçmeden çocuklar bize davetsiz misafirmişiz gibi bakmayı bıraktı ve gün batımı ile birlikte çatı Maputo'nun hikayesinde yeni bir sayfa açarak hayat doldu.

Gerçekten, Maputo'nun anlaşılması üç bölüme ayrıldığı zaman daha kolay oluyor. Ama bir şey buranın kent üçlüsünü (Beton, Hasır ve Çatı kentlerini) birleştiriyor ve başkentin her bölümünde sabit kalıyor. Bu, Vino'nun bize pek de farkında olmadan gösterdiği bir şey: açık gökyüzü altındaki hayat. İnsanlar her yerde. Sokak, Maputo'nun oturma odası ve buradaki insanlara katılmak için dillerini bilmeniz gerekmiyor.

Sevgili Mark, sonuçta haklıydılar. Eğer mimarlık öğrenmek istiyorsan, Maputo'ya gitmen yeterli...
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.