Haberler

Padişah Evi Harem-i Hümayun

Tarih: 14 Şubat 2011 Kaynak: Milli Saraylar Dairesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Topkapı Sarayı'nda Padişah Evi, Son İmparatorluk Osmanlı, National Geographic Türkiye, Vikipedi Derleyen: Aslı Tüfekçi


Osmanlı tarihinin saray yaşantısı içinde en merak uyandıran ve en gizemli kurumu, Harem. Hakkında çok şey yazılıp çizilmesine rağmen yaşandığı döneme ait pek bilgi bulunmadığı için insanların kafasında farklı farklı yorumlarla şekillendirilmeye çalışılan, birçok entrikaya sahne olduğu söylenen kapalı kutu. Son günlerde tekrar gündeme gelen Harem, mimari yapısı ile dönemin ve harem kurumunun işleyiş tarzına ait ipuçları veriyor.


"Muhteşem Yüzyıl" Dizisinden Bir Sahne

Kelime anlamı "dokunulmaz, kutsal" anlamına gelen Harem, Osmanlı Sarayı'nda hanedanın ailesi ile birlikte yaşadığı özel ve yasaklanmış önemli bir kompleks.

Osmanlı Harem teşkilatının ilk yılları hakkında yeterli bilgi bulunmuyor. Osmanlı Devleti'nin ikinci hükümdarı olan Orhan Gazi (1326-1362) döneminde devletin teşkilatlanmasına paralel olarak Harem kurumunun ilk çekirdeği atıldı. Orhan Gazi, Bizanslı iki prensesle evlenmişti. Fatih Sultan Mehmed zamanında devlet ve saray teşkilatının gelişmesine paralel olarak Harem-i Hümayun da teşkilatlandırıldı. III. Murad'la birlikte Harem halkının sayısı arttı ve Harem-i Hümayun büyüdü. Harem denildiğinde akla cinsellik gelse de Harem-i Hümayun padişahın evi ve bir eğitim kurumuydu.

Osmanlı sarayı Birun, Enderun ve Harem olmak üzere üç bölümden meydana geliyordu. Ve Harem-i Hümayun, Harem'le birlikte Enderun'u da içine alıyordu. Osmanlı tarihçisi Halil İnalcık'ın söylediği gibi Enderun, Osmanlı devletinin erkek yöneticilerinin yetiştiği üst düzey bir okulken, Harem de kadın yöneticilerin yetiştiği bir mektepti. Osmanlı'da harem, herkesin giremediği bir ortamdı. Bilinenin aksine Osmanlı'da 'Harem-i Humayun', devlet adamları yetiştiren 'Enderun' mekteplerine paralel bir kurumdu.

Harem'de padişah ve ailesiyle birlikte, onlara hizmet eden kadın köleler, yani cariyeler ve harem ağaları yaşıyordu. Osmanlı padişahları, II. Bayezid zamanına kadar Bizans'tan, Balkan prensliklerinden Anadolu'daki Türk beyliklerinden prenseslerle evlenmişlerdi. Sultan II. Bayezid'den sonra ise Anadolu'daki Türk beyliklerinin sona ermesi ve Harem-i Hümayun'un iyice kurumlaşması ile birlikte -II. Osman ve Sultan Abdülmecid istisna olmak üzere- padişah ve şehzadelerin eşini sadece cariyelerden seçmesi adet haline geldi.



1960'lı yıllarda Harem'in restorasyonunda görev alan Mimar Mualla Anhegger "Topkapı Sarayı'nda Padişah Evi" isimli kitabında harem ile ilgili "Haremin Avrupalıların yazıp çizdiği ile hiçbir alakasının olmadığını fark ettim. Harem padişahın dilediği kadınla yatması için düzenlenmiş bir kurum değil. Mimarisi bile buna göre düzenlenmemiştir. Padişahın cariyeleri görebilmesi ve aralarından birini seçebilmesi mümkün değil. Kapılar daireler ve geçişler buna göre planlanmamış. Cariyeler yirmibeş kişilik koğuşlarda yatıyor; üst kata yatan kalfaların sıkı denetimi söz konusu... Padişahın kalkıp cariyeler bölümüne geçmesi için kuş olup uçması lazım! Harem bir üniversite gibi düşünülmüş cariyeler ise öğrenci. Zaten cariyelerin yaşadığı bölümün kapısında "Allah'ım bize de hayırlı kapılar aç" yazıyor ve bu yazı doğrultusunda çoğu padişah tarafından çeyizleri verilip evlendirilmiş. Çünkü cariye köle değil cinsel köle hiç değil bence doğru deyim cariyenin padişahın evlatlığı olduğudur. Ve gerçekten de evlatlık gibi hoş tutulup iyi eğittikleri anlaşılıyor. Haremin mimarisi düzenlenirken burada yaşayan herkesin bir dakika bile boş kalmaması hedeflenmiş olmalı. Harem; sanki askeri bir teşkilat. Bu askeri teşkilat düşüncesini haremi restore ederken sık sık fark ettim. Haremdekiler son derece iyi yetişmiş terbiye edilmiş zeki ve yetenekli kimseler. Yalnızca güzel değil aynı zamanda zeki de olanlar devlet kademelerinde yükselmek istiyorlar. Bunda şaşılacak ya da ayıplanacak bir yön göremiyorum. Kendilerine güvenen erkekler gibi haremin kadınları da şanslarını sonuna kadar zorluyorlar. Sanılanın aksine yükselmek için dünya güzeli olmaya gerek yok. Kendisine verilen eğitimi en iyi özümsemiş olan güzel yazan güzel konuşan bu yarışa avantajlı başlıyor..." satırları yer alıyor.

Topkapı Sarayı
Topkapı Sarayı’'nda bulunan ve sultanların aileleri ile birlikte yaşadığı Harem Dairesi, 16. yüzyıldan 19. yüzyıl başlarına kadar çeşitli dönemlerin mimari üslup özelliklerini yansıtması sebebiyle mimarlık tarihi açısından son derece önemli bir kompleks. Günümüze ulaşabilen islam saraylarındaki benzerleri arasında bu açıdan öne çıkan Topkapı Sarayı Harem Dairesi, saraydaki ikinci avlunun içinde ve arka bahçelerinin üzerine kurulmuş, yüzyıllar içinde genişletilmiş. Daire, saray’daki selamlıktan ve yönetim işlevlerinin gerçekleştiği diğer avlulardan yüksek duvarlarla ayrılarak özenle gizlenmiş.


Hünkar Sofrası

Topkapı Sarayı'nın inşa edilmesinin ardından Beyazıt'taki Eski Saray'ın Harem olarak kullanılmaya başladığı, Topkapı Sarayı'nda ise yönetim ve selamlık işlerinin yürütüldüğü biliniyor. Ancak bu dönemde Altın Yol'un kenarında küçük bir Harem yapılaşmasının (Kadınlar Sarayı - Saray-ı Duhteran) olduğu hakkında bilgiler mevcut. Dört yapı evresinde incelenen Harem'deki yoğun yapılaşma ve örgütlenme, Kanuni Sultan Süleyman'ın Haseki Hürrem Sultan ve ailesiyle birlikte Topkapı Sarayı Haremi'ne taşınmasıyla başlamış ve 18. yüzyıla kadar da devam etmiş.


Karaağalar Taşlığı

Harem'de üç yüzden fazla oda, dokuz hamam, iki cami, bir hastane, koğuşlar ve çamaşırlık bulunuyor. Saray'da selamlık ve yönetim işlevlerinin gerçekleştiği avlulardan özenle gizlenen Topkapı Sarayı Harem Dairesi, Arabalar Kapısı girişinden Has Oda'ya kadar sıralanan taşlıklarla harem halkını 4 ana gruba ayırmış.


Yemiş Odası

Girişteki ilk kısım Kara Hadım Ağalar'a ayrılmış. Bundan sonra Harem'in Cümle Kapısı gelir ve buradan kadıefendi ve cariyelerin, Valide Sultanların, padişah ve şehzadelerin yapı gruplarını çevresinde toplayan taşlıklara geçilir.


Sultan Hamamı

Sistematik değil fakat hiyerarşik bir mimari gelişim gösteren Harem, 1665 yılında büyük bir ölçüde yanmış. Harem, günümüze ulaşan son biçimini, uzun bir zamana yayılan tadilatlar ve ilaveler sonucu almış. Harem'in genel yapısı, birbiri ardına sıralanan avlulardan oluşur. Bu avlular ile ayrılan kapı girişleri sonrasında koğuşlar, odalar, köşk ve hizmet binaları yer almakta. Bugünkü Harem, sarayın Gülhane Parkı'na doğru eğimli arazisi üzerinde Mimar Sinan tarafından inşa edildi.

Eski Saray
Osmanlı kaynaklarından Edirneli tarihçi Ruhi Edrenevi'nin belirttiğine göre sarayın mimarı, Edirne'de Üç Şerefeli Cami ile Edirne Sarayı'nı yapmış olan Musliheddin. Sarayın yapımı 1458'de tamamlanmış. Bahçe içerisindeki sarayın iyi korunmuş bir harem dairesi ile padişah ve içoğlanlar için kasırlar, köşkler, idari yapılar ile vahşi hayvanların bulunduğu av sahalarından oluşmuş.

Eski Saray'ın yapımının bitiminden sonra, 1458'de Fatih Sultan Mehmet Topkapı Sarayı'nı yaptırmaya başladı. Bazı iddialara göre de Topkapı Sarayı başlangıçta yalnızca devlet yönetimine ayrılmış olup, içerisinde harem dairesi bulunmuyordu. Topkapı Sarayı'nda harem dairesi Kanuni Sultan Süleyman'ın (1520-1566) eşi Hürrem Sultan'ın padişahın yanında olmak istemesinden ötürü XVI. yüzyılın ortalarında yapıldı.

Eski Saray'da yaşayan kalabalık bir saray mensubu bulunuyordu. Eski Saray 1541 yılında yanınca burada yaşayan harem halkı Topkapı Sarayı'na taşındı. Bundan sonra da Eski Saray gözden düşmüş, yaşlanmış, cariyelerin yanı sıra ölen padişahın annesi, kadınları ve kızları yaşamaya başladı. Burada yaşayan Kadınefendi'lerin erkek çocuklarından birisi Osmanlı tahtına çıktığında burada yaşayan padişah annesi de Valide Sultan olarak Topkapı Sarayı'na dönerdi.

Eski Sarayın tasvirleri yeterli olmadığı gibi yazılı bilgiler de son derece sınırlı. Evliya Çelebi ile Michel Baudier sarayın dört köşeli, 12 bin arşın uzunluğunda bir sur ile çevrili olduğunu belirtmiş. Evliya Çelebi saray çevresinde yeniçeri ağası Lala Mustafa Paşa, Piri Mehmet Paşa ve Esma Sultan saraylarının bulunduğuna da değinmiş ve sözlerine şöyle devam etmiş: "...Burçsuz, duvarsız, dişsiz, kalesiz ve hendeksiz bir surdur. Ama gayet sağlam yapılıp bütün duvar üzeri mavi kurşun ile örtülüdür. O zamanlar çepeçevre ölçüsü 12 bin arşın idi. Dört köşeli bir binadır. Bir tarafı Sultan Beyazıt Kazancıları köşesinden Misk-i Sabunu Kapısına kadar, bir köşesi Talak Mustafa Paşa Kapısı'nda son bulurdu. Oradan bir tarafı Küçükpazar Seddi ve sarnıcı üzere bitmişti. Halen Yeniçeri Ağası sarayı ve Siyavuş Paşa sarayının yeri, meskür eski saray yerinde idi. Bir köşesi tâ Tahtakale üstündeki sedden geçip yine kazancı tüccarları köşesine gelinceye kadar muazzam bir saray yaptırmıştır. Daha sonra Sultan Süleyman bu eski sarayı 3 mil kuşatır bir saray yapıp, 3 kapı koydu. Divan Kapısı doğuya, Beyazıt Kapısı güneye, Süleymaniye Kapısı batıya bakar. Bu sarayın dışında Süleyman Han, Belgrat ve Malta ve Rodos fethi malından Süleymaniye Camisi'ni yaptı ve medreseler ve darülhadis, darülkurra, ebced okuyan çocuklar okulu ve bir sultan çarşısı, düğmeci ve kuyumcular çarşısı yaptırdı. Mahbul Siyavuş Paşa'ya bir muazzam saray ve yeniçeri ağalarına mahsus bir eski saray ve Lala Mustafa Paşa için ve Karamanlı Piri Mehmet Paşa için birer saray ve Gebze'de cami sahibi Mustafa Paşa'ya ve kızı İsmihan Sultan'a da birer saray ve cami hizmetlileri için bir tane oda yaptırıp eski sarayın dört tarafını umumi yollarla çevirtti. Halen hiçbir tarafa bitişiği olmayan muazzam bir saraydır. Yukarıda yazılan vezirler sarayları ve imaretler tamamen bu eski sarayın bulunduğu yere yaptırılmıştır."



Eski Sarayın surları üzerinde kule olmaması dikkati çekmekte. Saray 1550 ve 1517 yıllarında yanmış, yeniden yaptırıldı. Yeniçeri Ocağı'nın 1826'da kaldırılması ile Eski Saray Bab-ı Seraskeri'ye tahsis edildi. Burada yaşayan kadınlar ise Topkapı Sarayı ile Eyüp'teki Çifte Saraylar'a götürülmüşler.

Eski Saray'ın bulunduğu Beyazıt'ta, Süleymaniye ile Beyazıt Camisi arasında bulunan alanda bugün İstanbul Üniversitesi'nin bazı bölümleri yer alıyor.

Dolmabahçe Sarayı
Harem Bölümü'ne ağır demir ve ahşap kapılarla bölünmüş uzun koridorlarla geçilir. Selamlık Bölümü'nden Harem'e geçiş, sarayın Selamlık ve Harem bölümü arasında büyük bir hacim oluşturan Muayede Salonu'nu deniz tarafında kuşak gibi çevreleyen, koridorlar ve sofalar yoluyla gerçekleşiyor. Bu koridorlar Hünkar Dairesi'nin selamlık ve harem bölümlerini de bağlar. Birbirine açılan altı koridor ve iki sofayı ikisi demir olan sekiz kapı, Osmanlı törelerine uygun olarak ayırır. Sarayın resim koleksiyonunun önemli bir bölümü bu uzun koridorlarda asılı.


Harem Dairesi

Dolmabahçe Sarayı Harem Dairesi sarayın resmi kanadı olan Mabeyn dairesine sarayın ortasındaki büyük Muayede divanhanesi ile bitişen ve sahilsaray geleneğinden kaynaklanan deniz ve bahçe tarafında iki koldan oluşuyor. Tanzimat dönemi Osmanlı hanedanının kalabalık harem kadrosuyla birlikte yaşadığı bu daire, bir eksende yanyana sıralanmış ve sofalarla ayrılan dairelerden oluşan planıyla batı saray düzeninin yanı sıra Türk evi planından ve Topkapı Sarayı'nda oluşan hiyerarşi ve mekan geleneklerinden etkilenerek kuruldu. Kaynak ve belgelerin İslam aile düzeninin mahremiyeti nedeniyle Osmanlı Hanedanı'nın ikametgahı olan saray haremleri konusunda açık kanıtlar vermiyor. Buna rağmen gelenek ve yeniliğin ortaya koyduğu mimari ve hiyerarşik yerleşim düzeniyle sarayın harem mekanlarını tanımlamak mümkün. Buna göre, Dolmabahçe Sarayı Haremi'nin denize paralel uzanan kısmı, sultan ve Valide Sultan tarafından kullanılmakta ve Harem-i Hümayun olarak anılmaktaydı. Harem kısmını kara tarafına dönerek denize dik uzanan kısmı ise kadıefendiler dairesi olarak kullanılan Daire-i Hümayun'dur. Ziyaretin başladığı bu kanatta çok eşli islami aile düzenine göre planlanmış kapalı daireler kendi içinde bir sofa çevresinde yüklüklü iki oda, bir kalfa odası, kahve ocağı, hela ve merdivenlerden oluşan kat planı zemin ve ana katta tekrarlayan kadıefendi daireleri bulunuyor. Cariye ve kalfa gibi hizmetli kadınların bodrum, zemiFn ve musandıra katlarında ikamet edecek şekilde dairelere dağıtıldığı haremin bu arka bölümü, dekor düzeninden de anlaşıldığı gibi, geleneksel harem yaşayışının sürdüğü ancak Hünkar ve Valide Sultan'a göre hiyerarşinin azaldığı haremin en geniş bölümü.


Harem Koridoru

Muhteşem İstanbul manzarasına açılan ön bölümde, harem cephesinin ortasını saray cephesine uyan alınlık ve sütunlu bir balkonla vuırgulanan ve Pembe Salon çevresindeki görkemli Valide Sultan dairesi dolduruyor. Ön ve arka ikişer has oda düzeni, orta sofası ve bahçeye bakan hamamıyla klasik Osmanlı Saray tipolojisini tekrarlayan bu geniş daire, 15 sene kadar Abdülaziz'in annesi Pertevniyal Valide Sultan'dan başka oğullarının saltanatlarına yetişen bir valide olmadığından gerçek işleviyle kullanılmamış ve diğer sultanlar daireyi Hünkar Dairesi'ne dahil ederek kendilerine mal etmişler. Atatürk de saraya geldiğin de bu daireyi kullandı ve 1938 yılında burada hayata veda etti.

Valide Sultan Dairesi, Topkapı Sarayı'nda olduğu gibi haremin Hünkar Sofası ve törensel hanedan salonu olan Mavi Salon ile haremdeki Hünkar Dairesi'ne bağlanır. Ön ve arka cephede ikişer hasodası ve zamanla değişen hamamıyla Valide Sultan dairesiyle eş plan sahip.

Hünkar Dairesi, Mabeyndeki hususi daire (iç mabeyn) ile muayede salonunu kuşatan uzun bir koridor sistemiyle bütünleşerek sarayın orta bölümünü dolduruyor. Kat planının tekrarlandığı zemin kat, sade dekoru ile yüzlerce cariye ve kalfadan oluşan bendegan katı olsa da, Hünkar ve Valide dairelerinin zemini genel ve müzik eğitimi için kullanıldığı gibi hünkar çocuklarının ikameti için de kullanılıyordu.

Beylerbeyi Sarayı
Saray mekan düzenlemesi olarak dikkate alındığında bir orta sofaya açılan köşe odalarından geleneksel Türk Evi planına benzerlik gösteriyor. Süsleme açısından bakıldığında sarayın yapıldığı dönemde Avrupa'yı etkisi altına alan oryantalist üslubun dekorasyon öğelerindeki etkisi belirgin bir şekilde görülüyor. Harem ve Selamlık olarak iki ana bölümden oluşan sarayda Selamlık Bölümü, Dolmabahçe Sarayı'nda olduğu gibi hem mefruşat hem de süsleme açısından Harem'den daha zengin tutulmuş. Bodrum katı mutfak ve depo olarak kullanılan bir bölümü üç katlı olan sarayda 3 giriş, 6 salon ve 26 oda bulunuyor. Rutubete ve sıcağa karşı döşemeleri, orjinalleri Mısır'dan getirtilen hasırlarla kaplanmış. Çoğunluğu Hereke yapımı büyük boyutlu halı ve kilimleri, Bohemya kristal avizeleri, Fransız saatleri, Çin, Japon, Fransız Yıldız vazoları görülmeye değer sanat yapılarının yalnızca bir bölümü.


Sultan Abdülhamid'in Çalışma Odası

Sultan Abdülaziz tarafından II. Mahmut döneminden kalma ahşap Sahil Sarayı yıktırılarak 1861-1865 yılları arasında, dönemin tanınmış Mimarı Serkis Balyan'a yaptırılmış. Saray genellikle yaz aylarında, özellikle de yabancı devlet başkalarının ağırlanmasında kullanılmış.

Beylerbeyi Sarayı Harem bölümünün girişinden sola dönüldüğünde kara tarafında yer alan 8 numaralı odanın, II. Abdülhamid'in Saray'da gözetim altında tutulduğu yıllarda (1912-1918) yatak odası olarak kullanıldığı biliniyor. Odanın hemen yanında, daha önce merdiven altı olarak kullanılan bölümde Sultan II. Abdülhamit için bir de banyo yaptırıldı.


Sultan Abdülhamid'in Yatak Odası

Beylerbeyi Sarayı Harem bölümünde üst katta kara tarafında yer alan oda, Sultan II. Abdülhamid'in çalışma odası olarak biliniyor. Odada yer Alan Rönesans tarzı Fransız mobilya takım, Sultan'ın Yıldız-Şale'deki çalışma odasından getirildi. Odanın hemen yanında bulunan tuvalet ve lavabo gibi mekanlar, odaların daha önceki dönemde yatak odası olarak da kullanılmış olabilecegini gösteriyor.

Yıldız Sarayı

Yıldız Sarayı, Beşiktaş Yıldız Tepesi'nde Osmanlı Saray mimarisine örnek verilecek yapılardan biri. Kanuni Sultan Süleyman döneminden itibaren av sahası olarak kullanılan ve Yavuz Sultan Selim ile yapılaşmanın başladığı koruluk ve bahçeler içindeki köşk, saray ve çeşitli yapılardan oluşuyor. Kanuni Sultan Süleyman Han zamanında bir av yeri olan bu saha üzerinde ilk inşa edilen saray, Sultan III. Selim zamanında annesi Mihrimah Valide Sultan için yapıldı.

Sultan II. Abdülhamid, padişah olduktan bir sene sonra 1877'de Dolmabahçe Sarayı'nın deniz kıyısında bulunması ve bu sarayın denizden kuşatılması ihtimalini göz önünde bulundurarak bir gece ansızın Yıldız Sarayı'na taşındı. Sarayın yapılaşmasına da bu dönemde başlandı. II. Abdülhamid, 33 yıllık saltanatında şehir içinde şehir gibi olan bu korunaklı sarayı resmi dairesi ve haremi olarak kullandı.

Köşk, bodrumuyla birlikte üç katlı, ahşap ve kagir olarak yapılmıştır. Osmanlı konut geleneğine uygun olarak Harem ve Selamlık gibi de kullanılabilecek bölümlerden oluşan, dış dünyaya yedi kapıyla ve ahşap pancurlu pencerelerle açılan Şale'nin katları arasındaki bağlantıyı biri mermer, ikisi ahşap zarif merdivenler sağlıyor.

Bakımlı bahçeleri, Alpin av köşklerine benzeyen dış mimarisi, zengin mobilya, dekorasyon, halı ve büyük boyutlu seramik sobaları sahip zengin bir mekan. Harem bölümündeki sera ve tiyatro türlerinin en çarpıcı örnekleri.

Saray'ın Harem Bölümü, Sultan II. Abdülhamid'in dairesi, Kadın Efendiler I. ve II. Dairesi, Cariyeler Dairesi, Hazineder Usta Kadın Dairesi ve yapılar arasındaki geçitler ile Harem bahçe ve avlularından oluşuyor.

Koridorlar üzerinde düzenlenmiş, altmış oda ve dört salonuyla bir köşk boyutlarını aşan yapının görkemli mekanlarını Barok, Rokoko ve İslam etkilerini yansıtan kalem işleri, geometrik bezemeler ve manzaralı panolar süslüyor.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.