Haberler

Dünya'dan bir Sinan geçti...

Tarih: 2 Mart 2011 Kaynak: Haber Türk
Osmanlı'nın geniş topraklarına uzanan şaheserler inşa etti. Damgasını vurduğu yüzlerce eserle bir gelenek yarattı. Kendisinden sonraki nesillere bu geleneği taşıdı.

Mimar Sinan, yani "Abdülmennan oğlu Sinan" gözlerini yaşama açtığında Kayseri'nin Ağırnas köyündeydi. Hıristiyan bir anne babanın oğlu, Karamanoğulları beyliğinin mensuplarından biri olarak çocukluğunu bu köyün sokaklarında geçirdi, ta ki İstanbul'a, saraya götürülene dek. O dönemde Anadolu'nun çeşitli yerlerinden gelecek vaat eden genç erkekler "devşirme" olarak imparatorluk başkentine getiriliyor, eğitim görüp sarayda çeşitli kademelerde görevlendiriliyordu. Yavuz Sultan Selim zamanıydı, yıl 1511. Çıktığı yolculuk sarayda noktalandı ve Sinan o koca saraya şaşkın gözlerle baktı. Yeni adresi belliydi: "Yerin yeniçeri ocağıdır."

Askerlik başlıyor
Sinan artık yeniçeri ocağının bir askeriydi. Önce Sultan Selim'in Mısır seferi geldi, ardından tahtın yeni hâkimi Kanuni'nin Belgrad ve Rodos seferleri, sonra da Mohaç Meydan Muharebesi'ndeydi. Bu seferlerde gösterdiği başarı sayesinde "acemioğlanlar yayabaşılığı"na terfi ettirildi; daha sonra da zemberekçibaşı ve başteknisyen oldu.

Sinan'ın başarıları sadece askeri alanda değildi. 1533 yılında Kanuni'nin İran Seferi sırasında, Van Gölü'nde bir kıyıdan bir kıyıya gitmek gerekti. Bu yolculuğu sağlamak ona düştü ve bu işin altından da kalktı: İki hafta gibi kısa bir sürede tam üç adet kadırga hazırdı. Bunun ödülü yeniçeri ocağında en yüksek rütbeye yükselmekti. Bu rütbeyle Sinan yeni seferlere katıldı; askeri, yani yeniçerileri yine bir kıyıdan bir kıyıya geçirdi: 1538 tarihli Prut seferinde nehir onun yaptığı köprü sayesinde aşılabildi. Abdülmennan oğlu Sinan 40 yaşında, yani 17 yıllık yeniçerilik hayatından sonra artık "başmimar"dı

Sinan sınırları aşıyor
Mimar Sinan her eseriyle kendi sınırlarını zorladığı gibi, içinde yaşadığı şehrin sınırlarını da aşıyordu. Halep'teki ilk Osmanlı eseri olan Hüsreviye Camii'ni aynı şehirde inşa ettiği Sokullu Gümrük Hanı izledi. Şam'a armağan ettiği Süleymaniye Külliyesi, Evliya Çelebi'nin bakışıyla "çöle gelmeden evvelki son vaha" idi. Bağdat'taki izleri ise Hanefilik mezhebinin kurucusu Ebu Hanife ile tasavvuf şeylerinden El Gilani adına yaptığı birer türbe ve camiydi.

Başmimarlık dönemi
Mimar Sinan maharetini sadece İstanbul'da değil, imparatorluk topraklarının farklı bölgelerinde de gösteriyordu. Yeniçeri sıfatıyla seferden sefere koşarken, o kargaşada bir yandan da gittiği her yerde binaları, mimari ayrıntıları inceliyor, bunları kendi geleneğiyle karşılaştırıyor, üslubunu yavaş yavaş şekillendiriyordu. Daha mimarbaşılığa gelmeden evvel Halep'te Hüsreviye Külliyesi, Gebze'de Çoban Mustafa Külliyesi ve İstanbul'da Hürrem Sultan için yaptığı Haseki Külliyesi'ni inşa etmişti.

Mimarbaşı olduktan sonra verdiği üç büyük eser ise onun sanatının gelişmesini gösteren basamaklar oldu. Bu şaheserlerin ilkiyle, İstanbul'daki Şehzade Camii ve Külliyesi'yle kendisinden sonra yapılan bütün camilere örnek teşkil etti. Kendi deyişiyle kalfalık döneminde inşa ettiği Süleymaniye Camii ise İstanbul'daki en muhteşem eseriydi. 1550-1557 yılları arasında süren hummalı bir çalışmanın ürünü olacaktı. 86 yaşına vardığında ise "ustalık eseri" geldi; her dönemde hayranlık uyandıran Edirne'deki büyük Süleymaniye Camii.

Üzerinde yıllarca adımlar atılan Büyükçekmece Köprüsü de yine onun eseriydi. Bir geleneğe sadakat Mimar Sinan'ın devralıp bir ressam gibi ince ince işlediği gelenek Doğu Roma'dan Bizans'a, Emevi'den Abbasi'ye, Sasani'den Selçuk'a, Selçuk'tan Beylikler ve erken Osmanlı'ya kadar türlü uygarlığın izlerini taşıyordu. İçinde yetiştiği ekol, yani Hassa Mimarlar Ocağı'nın usta-çırak ilişkisi üzerine temellenen sistem, kişiliğinden gelen tevazuyu ona öğretilen bu sadakat ve saygı anlayışıyla birleştirmişti. Öğrendiklerini günbegün zenginleştirerek kendinden sonraki kuşaklara, geleceğe aktarmak, büyük Osmanlı'nın görkemini muhteşem eserleriyle temsil etmekti, onu "Koca Sinan" olarak tarihe kazıyan biraz da. Tüm dönemlerin büyük mimarı 1588 yılında İstanbul'da hayata gözlerini kapayarak sadece Osmanlı'yı değil dünyayı kendisinden mahrum bıraktı. Bugün Süleymaniye Camii'nin yanında, kendi yaptığı sade görünümlü türbede yatıyor.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.