Neyse lafı uzatmayalım. "Yaşadığımız şehirlerde insanlar yaşıyor mu?" sorusuna denk düşecek bir ileti aldım geçen gün. Yalın bir metin olmasına karşın içinde saklı soruları okudum, düşündüm. Şehirlerin insansızlığına, insansızlaştırıldığına vurgu yapan bir metindi.
Bu metne göre bir kurultay gerçekleşecek İstanbul'da. Bu hafta sonu. Türkan Saylan Kültür Merkezi, Maltepe'de. Yıkımlara Karşı Mücadele Kurultayı. Çıkış noktaları belli. Adına ‘kentsel dönüşüm' denen bir proje var, bildiğiniz gibi. Bu proje şehirleri şehir olmaktan çıkarıp hani neredeyse insansız alanlara ve zamanlara dönüştürmeyi hedefleyen bir zihniyet içinde. İnsansız sözcüğünü özellikle kullanıyorum. Çünkü kenti dönüştürme projesi içinde alınan kararlarda oralarda yaşayan insanlara ‘Ben buraları değiştiriyorum senin fikrin nedir?' diye sorulmuyor. Oysa hatırlayalım, hiçbir mekân politikası toplumsal ilişkilerden, dolayısıyla insanlardan, o mekânda yaşayanlardan bağımsız değildir. Siz bir mekâna girip "Belediye adına buraya el koyuyorum ve burayı ıslah etmeye girişeceğim" dediğinizde orada yaşayan insanlara bir söz hakkı bırakmıyorsunuz. O insanların anılarını iyi kötü sabitledikleri alanları, geçim standartlarını bir anlamda talan ediyorsunuz. Ve buna ıslah, dönüşüm, gelişme diyorsunuz. Belediye Yasası'nın Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanları Kanunu'nda değiştirilen bir maddeden bahsediyorum. Bu değişikliğe göre belediyeler hukuksal hiçbir zorlama olmaksızın bu ülkede yaşayan insanların evini, bahçesini, tarlasını satın alma hakkına sahip. Bunun fiyatınıysa belediyeler belirliyor! Sonrasında yine belediye tarafından belirlenen bir fiyatla buraları ‘geri' almanız mümkün! Bu hararetli kıpırdanışta İstanbul ve Ankara başı çeken iller arasında. İhaleler gerçekleşmek üzere. İşin içinde bir sürü şirket var. Elbette TOKİ de bunların arasında. Şirketler, ihaleler, kârlar. Fikirtepe'de kirada oturan bir taksici, yapılacaklardan sonra bir daha aynı yerde oturamayacağını, buna ne ekonomik gücünün ne de yaşam stardardının artık yetemeyeceğini söylemiş ve olup bitenler karşısında çaresizliğini belirtmişti bir keresinde. Ve eklemişti: "Bizi kimsenin umursadığı yok. Biz yoksak Fikirtepe değişmiş değişmemiş umurumda bile değil!" Değişen çehreye değişen sınıflar! Değişen ‘söz konusu' maddenin sermaye sihiri ve kâr üstüne kâr tılsımı bu olsa gerek. Dahası da var. Bu dönüşüm projesi sadece yoksulları ve anılarını kapsamıyor! Kentlerin doğal kıyılarını, limanlarını, garlarını (Nedense aklıma ilk Haydarpaşa geliyor), orman alanlarını (burada da Atatürk Orman Çiftliği geliyor aklıma) da kapsıyor. Kısacası kapsama alanı çok geniş ve uzun vadede hepimizi ilgilendiriyor.
Mühendisi, mimarı, şehir planlamacısı. Bu meslek grupları ortadaki asıl sorunun göç, yoksullaştırma, barınma hakkına saldırılması, toplumun ayrıştırılması ve gettolaştırılmasından kaynaklandığını vurguluyor. Var olan kültürel zenginliklerin yok edilmesi de cabası! Bu nedenle içinde insanın yer almadığı böylesi bir kentsel dönüşüm projesi yerine yaşadığımız alanları gerçekten yaşanabilir kılmak adına kentte yaşayanların karar mekanizmalarına katıldığı, sosyal, kültürel ve ekonomik koşulları temel alan bir başka projeye sıcak bakıyorlar.
İnsansız şehir olsa olsa bir hayalettir diyorlar. Haklılar.