Haberler

Ne yer var, ne de yurt...

Tarih: 14 Ocak 2006 Kaynak: Radikal Yazan: Korhan Gümüş

Çingene mahalleleri olarak belleklerimizde yer edinen Sulukule ve Hacıhüsrev gibi semtlerin sakinleri, Türk Mahalleleri oluşturma bahanesiyle yerlerinden edilecek.

Kışkışlama projeleri
'Türk Mahalleleri' adı altında kimi semtlerde 'mutenalaştırma' uygulamalarına girişiliyor. Peki buralarda yaşayanlara ne olacak?

Ben dünyaya gözümü açtığımda evimizin önünde bir Çingene mahallesi vardı. Ana yola, çarşıya, pazara gitmek için de bu eski mahallenin içinden geçmek gerekiyordu. Bizim oturduğumuz bu yeni binalar Osmanlı döneminden kalan bu eski mahallenin sınırlarına yapılmıştı. Bu yeni binalara da İstanbul'un değişik semtlerinden, birbirlerinden çok farklı insanlar taşınmıştı. Bir saraylı nine, bir Libya asıllı albay, Vagonli Şirketi'nde çalışan bir Avusturyalı, Türkçesi zayıf bir Selanik göçmeni, Galata'dan iki Yahudi aile... Bir tarafta 'İstanbul mozaiği'ni oluşturan apartmanlarda yaşayan orta sınıf, diğer tarafta bu mozaiğe hiçbir zaman dahil olamayan yoksul Çingeneler. Yeni ve eski bölümleri ile bu mahallenin iki tarafında yaşayanların birbirlerinden şikâyetleri olduğunu hatırlamıyorum. Bu yeni binalar bir banka tarafından yaptırılmıştı. Bu modern konutlara yerleşenlerin mahallenin eski sakinlerinden rahatsız olmaya pek haklarının olmaması gerekirdi.
Kurban Bayramı'nda bütün komşulara et dağıtılırken, eski mahalledeki komşulara da mutlaka iletilirdi. Hatta belki Çingeneler komşuluk konusunda bizden çok daha duyarlıydılar. Ufacık bir şey olsa, kabağın kendi başlarına patlayacağını bildiklerinden son derece dikkatliydiler. Gürültü çıkarmamaya, etrafı temiz tutmaya çok özen gösteriyorlardı. Hatta gelip geçenlerle ilişki kurmama, selamlaşmama, tanışmama konusunda özenliydiler. Neredeyse mahallede yokmuş gibi davranıp, eski evlerinde barınmaya çalışıyorlardı. Ancak ne kadar gayret ederlerse etsinler, bir gün beklenen oldu. Yeni bina projelerini gerçekleştiren banka son adımını da attı, kamu eliyle 'mahallenin Çingenelerden temizliği' başladı. Belediye yıkım ekipleri gelip Çingenelerin evlerini başlarına yıktılar. Direnmeleri, yalvarmaları, ağlamaları fayda etmedi. Nasıl olsa Çingeneler kışkışlanmaya alışıktı. Bir süre sonra apartmandaki Yahudi komşularımız gitti. Sonra da herkes. İstanbul'un bu tarihi semtini (Haydarpaşa ile Çamlıca arasında yer alan Koşuyolu) mutenalaştırmayı hedefleyen operasyon tamamen tersine dönmüştü.

Bugünlerde Sulukule, Hacıhüsrev gibi İstanbul'daki Çingene mahallelerinin yıkımı gündeme geldiğinde çocukluğumda tanık olduğum bu olay aklıma geldi. Artık onlara Çingene değil, 'Roman' deniyor, ama alınan yıkım ve proje kararlarına dikkat ederseniz, gerekçeler hâlâ aynı. Onlara gene kış kış deniyor ve karar, ne denirse densin, 'onların ne oldukları' üzerinden açıklanıyor. Bu defa belediye onları uzlaşmayla yıllardır oturdukları mahallelerden çıkaracakmış. Seçenekler önerilecekmiş. Ya başka bir yerde konut ya para. Ama gene de birilerinin sizin yaşamınız hakkında karar alması ve size de seçenekler sunması hoş bir şey değil. Başka bir mahallede yaşayan insanların kendi evlerinde, istedikleri yerde oturmaları, hatta evlerini kendilerinin tamir etme, yıkıp yapma hakkı var. Ama sizin yok. Yönetim sizin yaşadığınız bölge hakkında tepeden inme yöntemlerle karar alıyor ve bölgede yaşayan insanları yok sayan bir şehircilik uygulamasına girişiyor.

Uzmanlar İstanbul'da 21. yüzyılda 'Türk Mahalleleri' yaratmaya soyunuyorlar. Yalnızca bazı semtlerde yaşayanları değil, küçük üreticileri de karakuşi hükümlerle yerlerinden ediyorlar. Bu kente ait olan bir düzenin yerini ideolojik bir dönüşümle, hayali bir düzenin alması demek. Bir tür kamu eliyle yapılmaya çalışılan 'gentrification' (mutenalaştırma) uygulaması söz konusu. Sulukule, Hacıhüsrev gibi örnekler değil yalnızca söz konusu olan. İETT Garajı, İMÇ, Süleymaniye, Ayvansaray aynı yöntemlerle ele alınıyor. Başka bir deyişle yöneticiler, uzmanlar eşliğinde istedikleri yeri gözlerine kestiriyorlar. Bu işin 'tarihi çevreyi koruyoruz' diye yapılması ayrıca uygulamayı tartışılmaz kılmaya yönelik bir baskı oluşturuyor.
Bu tür projeler genellikle siyasetçiler tarafından esnetilerek kuralsızlığın hakim olduğu bir sonuç yaratıyor. Bu uygulama elbette iyi bir sonuca ulaşmayacak. Ancak sorunların daha da katmerlenerek büyümesine ve kaynakların boş yere tüketilmesine yol açacak. Oysa tam burnumuzun dibinde, Fener Balat'ta bir proje gerçekleşiyor. Bu proje semtlileri yerinden etmeden, yaşama çevresini iyileştirmeyi ve kültür mirasını korumayı hedefliyor. AB müzakere sürecinde şehirciliğin bir fiziksel mekân düzenleme işi olmadığını, sosyal bir altyapı oluşturma konusu olduğunu düşünmek için çok nedenimiz var.

Ne yapılmalı?
1. Belediye yöneticilerinin, uzmanların eğitime ihtiyacı var. Yöneticiler bir karar üretmeden önce STK'ları ve yerel halkı karar sürecine katmalılar.

2. Profesyonel hizmet alımları nesnel koşullara bağlanmalı. Proje ilk önce bir program oluşturma projesi olmalı. Ondan sonra uygulama projeleri gündeme gelmeli.

3. Planlama kamu açısından program geliştirme işlevi olarak anlaşılmalı ve bağımsız kuruluşlara, STK'lara açılmalı. Belediye her konuda (çöp toplama dahil) çok kuruluşlu deneyimler geliştirmeli.

4. AB müzekere sürecinde belediyeler semtlileri yerinden etmeyen, sosyal boyutlar içeren projeler geliştirmeli. Bu projelerle bir deneyim oluşturulmalı...

Sulukule'nin tarihi
Sulukule'nin Çingene tarihinin kalbi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Çingeneler tam bin senedir Sulukule'de yaşıyor. Burası bilinen en eski Çingene yerleşim alanı ve aynı zamanda onların dünyaya yayıldığı yer. Çingene adı ilk defa Bizanslılar tarafından burada yaşayan insanları adlandırmak için kullanılmış.

Fetihten sonra Fatih şehir hayatını ve ticareti yeniden canlandırmak için şehre yeni Çingene toplulukları getirtiyor ve bu dönemde zenginlik kaynağı olan at ticareti ve sepetçi, dansçı loncaları da onların kontrolüne giriyor. Osmanlı döneminde de bu bölge, kendi dillerini konuşan (Roman dilinin çeşitli lehçelerini konuşan), falcılık ve ayı oynatıcılığı, müzik ve dansla ön plana çıkan bir tarihsel eğlence geleneğine sahip olan, dünyanın en eski Roman/Çingene topluluğunun yerleşim alanı olarak varlığını sürdürüyor. Şehrin ve Sulukule'nin Çingeneleri, akrobatları, hokkabazları, dansçı ve müzisyenleri, sultanların tahta geçiş kutlamalarındaki tören alaylarını, İran'a ve Avrupa'ya sefere giden orduları konu alan minyatürlerde de resmediliyorlar. 19. ve 20. yüzyıllarda, Sulukule'nin ünü Avrupa ve Amerika'ya kadar yayılıyor. Hatta Çingene dansçıları çeşitli dünya fuarlarına götürme planları dahi söz konusu oluyor. Ancak Sultan Abdülhamit dinsel açıdan karşı çıktığı için bu girişimler hiçbir zaman gerçekleştirilemiyor.

20. yy'ın sonlarında çeşitli filmlerde ve televizyon programlarında gösterilen bölge, drama, komedi, polisiye (örneğin Rusya'dan Sevgilerle adlı filmde söz konusu bölgeden sahneler bulunur), müzikal türlerinde sahne ve arka plan olarak kullanılıyor. Çingene topluluğu 10 yüzyıldan beri eski şehrin çarpan kalbi ve onların ilk yerleşim tarihini simgeliyor. Sulukule, Çingene adının ve kimliğinin kurulduğu bir mekân ve bu yönüyle Çingenelerin köklerini temsil ediyor. Bu mekân, Çingenelerin dünyanın dört bir tarafına yayıldığı nokta olarak, onların kalbi. Çingeneleri eğer dünyada bir mekânla özdeşleştirmek gerekirse, bu yer ancak Sulukule olabilir.

Adrian Richard Nathanel Marsh (İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi)'ın yazısından.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.