Bizim çocukluğumuz Çamlıca'da geçti... Ümraniye'de, Kısıklı'da, Bulgurlu'da oturduk... Çardaklı yeşil bahçelerde, ahşap evlerde büyüdük. Hafta sonları Çamlıca tepesinde piknik yaptık, kekik topladık, uçurtma uçurduk.
Pazar günleri Kısıklı meydanına bakan kahvede oturup Üsküdar'dan gelen tramvayların meydanda tur atışlarını, sonra salkımsaçak aşağı salınışlarını izlerdik. Dedemle birlikte Kısıklı çeşmesi önünde su kuyruğuna girerdik, Tipi'ye de uğrardık bazen, dondurmalı tavukgöğsü yemek için. Çamlıca bizim için kocaman bir oyun bahçesiydi. Büyükler için bir yeryüzü cenneti.
Oturduğumuz evler hâlâ durur oralarda. Çünkü sit alanıdır, yeni inşaata izin verilmez, doku korunur. Daha doğrusu korunurdu. Ta ki AKP oralara el atana kadar.
Unakıtan'ın kaçak villasına ruhsat vermek, belli ki o civarı mesken tutan tarikatları da sevindirmek için Çamlıca'da imar izni yüzde 6'dan yüzde 20'ye yükseltildi. Çamlıca da betona teslim edildi...
Acaba birileri dava açarak bu cinayeti durdurabilir mi?
Türkiye Mimarlar Odası Başkanı Oktay Ekinci'ye sorduk... Herkes dava açabilir dedi, ama tabii kimse açmayacak. Yine biz açacağız.
Sonra biraz dert yandı. Türkiye Mimarlar Odası 14 avukat çalıştırıyordu. 50'den fazla imar cinayetine dava açmışlardı. Doğrudan görevleri bu olmadığı halde halkın elinden alınan yeşil alanları, eski eserleri kurtarmak için çırpınıp duruyorlardı...
Halktan bir küçük teşekkür geliyor mu bari? O da pek gelmiyordu. Vatandaş, yaşadığı kenti savunmadığı gibi savunanları destekleme konusunda da ilgisiz... Hatta farkında değil olup bitenin. İnşaat alanlarının artması meslek odalarının lehine. Ama onlar meslek ilkelerini kişisel çıkarların üzerinde tutuyor, her türlü yeşil alan ve eski eser talanının karşısına dikiliyorlar. Ama nereye kadar? Kervana saldıran bedevi sürüsü gibi ülkenin para edecek her şeyine saldıran iktidar güçlerine karşı tek başlarına ne kadar mücadele edebilirler. Halkın bu ilgisizliği sürdükçe bu yağmayı kim durdurabilir?
Sami Ofer, İstanbul'daki Formula 1 pistini de satın almak istiyormuş.
Ofer'in sadece gözlüğü değil, gözünü diktiği yatırım alanları da ilginç...
Haldun Ertem
Otoban biletleri
Mimar Levent Ömer Bolu'nun dikkatini çekmiş... Ankara'dan İstanbul'a gitmek için paralı otobana girdiğinizde gişelerde bilet verilmiyor. Hatta "Bilet almayınız" şeklinde pankart asmışlar. Uygulama doğru. Çünkü nasıl olsa çıkışta en uzun mesafe ücreti ödeyip çıkacaksınız. Bilet alsanız veya almasanız fark etmeyecek...
Gelin görün ki, aynı yöntem ters yönde uygulanmıyor. İstanbul'dan girişte bilet alma zorunluluğu var. Kısacası... Bu kadar basit bir konuda dahi bir standardizasyon sağlanamıyor. Ve bizler bu kuruluşlardan nice zor sorunların çözümlerini bekliyoruz...