Haberler

İstiklal'den Çıkarılacak Dersler

Tarih: 6 Mart 2006 Yazan: Korhan Gümüş


Fotoğraf: worldhistory.com

İstiklal Caddesi'ndeki karmaşaya müdahale eden bir grup mimar şöyle düşünüyor: Bu müdahalenin bu tarihsel bağlamı yeniden inşa etmeyi, tekrarlamayı ya da dekore etmeyi değil, kendi tarihsel bağlamını kavrayacak güncel bir yaklaşımla tanımlamayı hedeflemesi gerekli. Bu amaçla mekana yer döşemeleri, donatılar yoluyla yapılacak bir müdahalenin bu mimarlıklar bütününü sergilenen bir ortama dönüştürmesinin kendisini sergileyen bir özellikte görmesine ve ayırt etmesine bağlı olacağı düşünülebilir. İstiklal Caddesi'ndeki yapılar İstanbul'un modernleşme döneminde oluşan yapı örneklerinden oluşuyor. Bu mimari daha çok 19. yy sonunda kısa bir dönem Beyoğlu'nda gelişen özel bir mimari tarz da dahil olmak üzere, eklektik-canlandırmacı, art-nouveau, art-deco, modern örnekler olmak üzere çeşitlilik göstermekte. Dolayısı ile bu yapıların görünüşte karmaşık gibi gözüken, ama mimarlıkta modernleşme döneminin bu karmaşıklığın tanımladığı bir mimarlıklar bütünü oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu mimarlıklar inşa süreçleri ile ilgili profesyonel yapıdaki dönüşümün, küresel açınımların, teorik çelişkiler ve arayışların, teknoloji ve finans modellerindeki gelişmelerin mekandaki izleri. Bu mimarlıklar İstanbul'un diğer büyük metropollerle etkileşim içinde yaşadığı özgül bir modernleşme biçimini sergilemekteler. Bugün bu bütüne yapılacak herhangi bir müdahalenin, örneğin yer döşemelerinin ve ihtiyaç duyulan donatıların yenilenmesinin profesyonel bir yaklaşım ve bir bütünlük içinde yapılması gerekli. Eski parke taşları korunamadığına ve geçmişten kalan donatı ögeleri de yerinde kalmadığına göre bugün yapılacak en doğru iş, şimdiye kadar yapılanlarda olduğu gibi bir yenilik fikrini sergilemek değil, bu müdahalenin içinde yer aldığı bağlamla tarafsız bir ilişki kurmasıdır. Bu nedenle bence İstiklal Caddesi üzerindeki yer döşemesinde hiç bir süsleme, dekorasyon, güzelleştirme ögesi yer almamalı, proje bu bütünle rekabete girecek hiç bir davranış içinde olmamalı. Tasarımcılar bu bütünün farkındalığı ile hareket etmeli, ancak kendisini de bu bütünden ayırmalı. Bunlar yalnızca birkaç mimarın değil, toplantılara katılan bir çok kişinin paylaştığı düşünceler. Bu öneriler şüphesiz tartışılabilir ancak bu kapsamdaki bir kamusal uygulamanın ilk önce bunları tartışmakla başlaması gerekli.

Biraz geçmişe uzanalım: 1990'lara kadar Galata ve Beyoğlu'nun ara sokaklarının granit parke taşı olduğunu galiba bugün belki çok az kişi hatırlıyor. Belediye bu sokakları asfaltlamaya kalkıştığında da bazı STK'lar buna itiraz etmişti. Hatta koruma kuruluna da bir dilekçeyle başvuruldu. Bu başvuruda mevcut taşların her yıl kazılan ve altyapısı sürekli değişen bir kent için son derece doğru bir tercih olduğu, tamir edilebilir kabiliyette olduğu belirtilmişti. Koruma kurulu STK'ların görüşü doğrultusunda karar verdi ve tarihinde ilk defa sokak taşlarının korunması konusunda bir karar aldı. Ama belediye STK'ları ve kurulu dinlemedi, hafta sonları asfaltlamayı sürdürdü. Hatta müteahhit "halkımıza hizmet götürmemizi engelliyorsunuz" diyerek bazı kişileri bıçakla tehdit etmeye kadar işi götürdü.

Yıllar sonra asfaltın üstüne beton kilit taşlar döşenirken STK'lar belediyeye "neden bunu yapıyorsunuz" diye sordular. Belediye "istenirse, granit dahi yapabileceğini, ancak bunun çok pahalı olacağını" söyledi. Oysa betonun altında asfalt, asfaltın altında da granit zaten duruyordu. Granit parke taşları bugün hala kazılarda çıkıyor, ama onların ne olduğunu da bugün galiba fazla hatırlayan yok. Çünkü bugün daha ucuz olduğu için onluk küçük parke taşları döşendiğinde, belediye yetkilileri 'arnavutkaldırımı' diyorlar, hayatlarında gerçeğini belki hiç görmedikleri için. Oysa arnavutkaldırımı daha çok eski İstanbul'da vardı, yani Sultanahmet'te, Kadırga'da, Boğaziçi'nde, Üsküdar'da. Ama modern İstanbul'da, yani Beyoğlu'nda, Eminönü'nde çok az yerde vardı. Bugün bizim bildiğimiz yalnızca İstanbul Fransız Anadolu Araştırmaları Ensitüsü'nün (Fransız Sarayı) bahçesinde kaldı. Ancak galiba gene başa döndük.

Bu uygulamadan haberdar olunduğu süreden beri STK'lar defalarca talep etmelerine rağmen gene proje ve karar müelliflerinin hiç bir ürünü ve düşüncesi ile karşılaşmadı. Ancak Beyoğlu Platformu'nu oluşturan STK'lar kamu kaynaklarının heba edilmemesi için gene bu sürece müdahale etme gereğini duydu ve düzenlediği toplantılarla kaygılarını ve görüşlerini paylaştı. Planlama bürosundaki bir toplantıda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş "ağaçları kaldırıyorum, iyi değil mi?" diye sormuştu. Katılımcılar da kendisine "ağaçlar ister kaldırılsın, ister korunsun, bu iş böyle olmaz. Eğer bir çalışma yapılacaksa bunun sistem detaylarından, kullanılacak ögelere, alan projelerine kadar profesyonelce yapılması gerekir" diye cevap vermişti. Topbaş ise sanki bu öneriyi duymamış gibi, konuşmasına şöyle devam etmişti: "İstiklal Caddesi için orijinal bir saksı kalıbı buldum. Şimdi bu saksıları caddeye yerleştireceğim." Birkaç gün sonra Sayın Topbaş bir ressama da üzeri lale motifli olan taşların iki boşlukta bir mi, yoksa her boşlukta bir mi konmasının daha doğru olacağını sorduğunu duyduk. Biz iş işten geçtikten, dünyanın parası boş yere harcandıktan sonra tartışmaya başlıyoruz. Oysa bu işin nereye gideceği baştan belliydi. Bu tür uygulamalarda işin can alıcı noktası profesyonelliğin katılımını sağlayacak hizmet alımı koşullarını yaratmaktır. Belediyeye kalsa, Galatasaray, Tünel gibi merkezi yerleri de kazdıracak ve iş iyice sarpa saracaktı. İtirazlar sayesinde daha büyük bir felaketin ortaya çıkması bir ölçüde engellendi. O günden beri çeşitli İstiklal Caddesi'nin proje hizmeti eksikliğini STK'ların yaptığı çağrıya cevap veren ve gönüllü mimarlarla profesyonel bir yaklaşım geliştirmeye uğraşıyor. Ancak işe tersten başlamak yerine, daha sonuç ortaya çıkmadan bunları yapma imkanı vardı. Bugün müteahhit suçlanıyor, olayı örtbas etmek için. Oysa müteahhit değil, uygulamayı bu şekilde yönetenler sorumlu. Hatta yalnızca belediye değil, belediyeyi kendi özel amaçları için kullanan, İstanbul'da bütün kamusal projelerin bu şekilde karanlıkta, profesyonelliğe kapalı bir biçimde geliştirilmesinden yarar sağlayanlar sorumlu.

İstiklal'den çıkarılacak dersler
Beyoğlu'nda 'Beyoğlu Platformu' adını taşıyan bir girişim var. Bu platform yaklaşık dört yıldır her hafta toplanarak, Beyoğlu'ndaki yerel gündemi, sorunları tartışıyor. Platformun katılımcıları arasında yalnızca yerel yönetim görevlileri, STK temsilcileri, işyeri sahipleri değil, çalışmalara katkıda bulunmak isteyen gönüllü kişiler de bulunuyor. Bu platformun süreklilik taşıyan amacı katılımı yalnızca kendisiyle, yani belediye ile ilişki kuran bu küçük toplulukla sınırlandırmamak, Beyoğlu'nda yaşayan insanlara açmak. Yani katılanların kendi görüşlerini temsil etmelerinden, kendi sorunlarını dile getirmelerinden çok bilgi paylaşılması hedefleniyor. Katılımdan anlaşılan "hazır belediye temsilcilerini karşımızda bulmuşken, taleplerimizi iletelim" kaygısı ile sınırlı değil. Bu yaklaşım elbette ki toplantılara katılmaktan farklı bir iş gerektiriyor. Platform bu amacı bugüne kadar ne ölçüde layıkıyla gerçekleştirdi, bu elbette ki tartışılabilir. Ama en azından niyet böyle, çünkü daralan bir katılım modelinin dışlayıcı bir sonuç yaratacağının herkes farkında. Bu sorumluluğun nasıl yerine getirileceği, ise bu platforma katılımcıları arasında bitmeyen bir tartışma konusu. Açıkça söylemek gerekirse, yönetimlerle yaşanan hiçbir deneyde eksik olmadığı gibi,bu platformda da sorun bir parça kafa karışıklığı içinde sürmekte. Bu belirsizliğin belediyenin bu platformu zaman zaman bir aksesuar gibi görmesine yol açtığı söylenebilir. Katılımcılar kendi başlarına kaldıklarında, belediyenin bu platformu es geçmesi çok doğal. Çoğu zaman kendi çıkarını kollayan ve net hedefleri olan 'sorun sahipleri' kadar dahi ciddiye almadığı iddia edilebilir. Sonuçta bu platform hiç olmazsa, kendi başına dikey ilişkiler kuran ve 'iş bitiricilik' adına kendi yararını temsil eden gruplardan ayrı bir yerde duruyor. Buna karşılık bilgi paylaşarak, haberleşerek yerine getirilen her çalışmanın belediyenin bu platformu daha çok dikkate alması gerekiyor. İçine kapandığı ölçüde de platformun gündemi ile icraatlar arasında önüne geçilemeyen bir yarık oluşuyor. Hatta bazen belediyenin icraatlarından en son bu platformun haberi olabiliyor. Beyoğlu'nun gündemine Galataport, kentsel dönüşüm, koruma planı hazırlıkları gibi konular düşerken, bu platform kendisine ayrılan sahada, 'dekoratif' konularla oyalanabiliyor. Ama bazı konular var ki, bunların Beyoğlu Platformu'nun gündeminin dışında kalabilmesi mümkün değil.

İlk önce hemfikir olmamız gereken konu şu: Böyle bir yöntemle profesyonel bir uygulama olmaz.

Örneğin Beyoğlu'nda İstiklal Caddesi ve ara sokakların yer döşemelerinin yenilenmesi projesi. Bu konu ayrıca Büyükşehir Belediyesi ile Beyoğlu Belediyesi arasındaki ilişkiler açısından da önemli. İlçe belediyesi ne ölçüde yerel halkla iletişim kurabiliyor, Büyükşehir Belediyesi'nin önceliklerini ve icraatlarını ne ölçüde yerel halkla paylaşarak yönlendirebiliyor, bütün bunlar platformu ilgilendiriyor. Şimdi gelelim olan bitene. Beyoğlu Platformu'nun katılımcıları yaklaşık bir yıl önce, İstiklal Caddesi'nde yeni bir uygulama yapılacağını öğrendikten sonra, işin projesini görmek istediklerini söylediler. Ama hiçbir zaman bırakın projeyi görmek, yapılacak çalışmanın amaçları hakkında bir bilgi almaları dahi mümkün olmadı. Nedenlerini de tahmin etmeye çalışalım: İşin yerel katılım boyutu arka plandaydı. Büyükşehir Belediyesi bu icraatın öncelikle kendisini ilgilendirdiğini düşünüyor ve her türlü katılım talebini işi yokuşa sürmek olarak algılıyordu. Bu nedenle proje, hakkında bilgi paylaşımı gibi konular işin en ihmal edilebilecek bir boyutuydu. Ne de olsa yüzlerce mühendisin, mimarın, plancının çalıştığı koskoca Büyükşehir Belediyesi'nin yöneticileri neyin yapılması gerektiğini herkesten çok daha iyi biliyorlardı. Bu nedenle olsa gerek, işin hangi yöntemlerle yapılacağı konusu arka planda kaldı. Daha ilginç olanı belediyenin "başka türlü olamaz mıydı" sorusuna verdiği cevaptı: "Bu projeye tam onsekiz profesör karar verdi, siz onlardan daha iyi mi bileceksiniz?" Bu cevaptan da (tıpkı proje sayısı gibi) abartılarak adetle gösterilen uzmanların belediyeye nasıl bir meşruiyet sağladıkları anlaşılıyordu. Demek ki hizmet kullanıcıları açısından olmasa da, yapılacak işin başka perspektiflerden tanımlanmış amaçları vardı ve ortada mimari hizmet almaya yönelik bir yöntem olmaması ilgili kimseyi rahatsız etmiyordu. Rahatsız etmek söyle dursun (bütün belediye projelerinde de olduğu gibi) yöntemsizlik amaçların gerçekleşmesine yardımcı oluyordu. İş dağıtımında belediyeden beklenen asıl rol profesyonelliğin arka planda kalmasıydı. Sonrasını biliyoruz: Belediye Başkanı uygulamanın sorunları iyice su yüzüne çıktıktan sonra "ben de yapılanı beğenmedim, işi bana beğendirmelerine kadar çalışacaklar" dedi. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu sorumluluğu müteahhite atıp, işin kolayına kaçmaktan başka bir şey değil. Çünkü yanlışlık yalnızca uygulamada değil. Asıl sorun işin yönetiminde profesyonelliğin arka planda kalmasında. İşte bunun için kamu alanlarını ilgilendiren uygulamalarda ilk önce fikre değil yönteme ihtiyaç var, yoksa en basit uygulamalar bile yalnızca hizmet üreten tarafların, kapalı kapılar ardında karar verenlerin dar perspektiflerinden algılanabiliyor. En azından şunu söylemek mümkün: Beyoğlu'nda bir çok tanınmış mimarlık bürosu var. Kentin merkezindeki en önemli kamusal mekan (Tepebaşı) içinde sözde kentsel tasarım işlevi gerçekleştirilen devasa bir büroya dönüştürmüş durumda. Başka bir deyişle amaç bu olsa süreci kim projelendirecek, ne yapılacağına kim karar verecek, nasıl kontrol edilecek, halkın talepleri nasıl dikkate alınacak bütün bunların profesyonel yöntemlere kurgulanması son derece kolaydı. İş bu hale geldikten sonra söylenen bu sözlerden benim anladığım şu: Demek ki yapılan hatalardan bir ders çıkarılmamış. Yöneticiler hala sorumluluğu başkalarına atmaya çalışıyorlar. Sorunun anlaşılması için ilk önce hemfikir olmamız gereken konu şu olmalı: Böyle bir yöntemle katılım ve profesyonellik gerçekleşmez.

Eşe dosta iş dağıtma mantığı halkın çıkarları ile çelişiyor.

İstiklal Caddesi'ndeki uygulama bir program içinde örgütlenmedi ve profesyonel koşullara göre gerçekleşmedi. Bu nedenle yapılacak ilk iş, belediyenin İstanbul halkından özür dilemesidir. Belediye yapılan hatadan dolayı önce İstanbul halkından ve daha sonra da bu işin başından beri yöntemsizliği görüp, bu hatanın yapılmaması için çırpınan Beyoğlu Platformu'ndaki insanlardan da özür dilemelidir. İkinci olarak da bu döşenen bu taşları toplatıp, hataya neden olan insanlara, her kim olursa olsunlar, bedelini ödetmelidir. Fatura İstanbul halkına kesilmemelidir. Üçüncü olarak işin doğru dürüst olması için ne yapılmalı, bunu profesyonel ortamda tartışmaya açmalıdır. Bunları yaptıktan sonra da hala meselenin açıklığa kavuşturulmasına gerek bulunmaktadır, ders çıkarıp, bundan sonra aynı hataları yapmamak için. Eğer bu yapılamıyorsa, belediye sorumluları karşımızda sırıtıp, hala ahkam kesmeye devam edebiliyorlarsa, o zaman bu işte bir yanlışlık değil, bir kararlılık var demektir. Bu da hataların devam edeceği anlamına gelir, ki bu başımıza gelenden çok daha vahimdir. Demek ki yapılması gereken ilk iş bütün uyarılara rağmen bu işin bu şekilde yönetilmesini sağlayan sorumlulardan zararın tazmin edilmesi ve uygulamanın yeniden kurgulanmasıdır. Bundan sonra yapılacak bütün uygulamalarda da belediye aynı ilkeler çerçevesinde hareket edilmelidir. Bu kapsamdaki bir işin elbette ki ürün geliştirme boyutundan, sistem geliştirme, yönlendirici rehberlerin oluşturulması, mimari projenin elde edilmesi, detaylandırılması, uygulanması gibi profesyonel açıdan tartışılabilecek ve geliştirilebilecek bir çok unsur bulunmaktadır. Bunu da kolaylıkla ve hatta bir prestij konusu olarak ciddiyetle yapabilecek profesyoneller mevcuttur. Ayrılan bütçenin büyüklüğü, mekanın özellikleri dikkate alındığında başarı ile sonuçlandırılabilecek bir uygulamanın bugünkü vahim halinin sorumluluğu tamamen projeyi yönlendirenlerin üzerindedir. Yapılanlardan ders çıkarmak için bizim de kamu kaynaklarını bu şekilde bilinçsizce heba eden bu uygulamanın sorumlularının ortaya çıkarılmasını talep etmemiz gerekir. Eğer bu da yetmiyorsa, bu uygulama için karar verdiği söylenen ve İstanbul'da 'kentsel tasarım' işini üstlenmiş '18 profesör'le görüşlerimizi ve proje geliştirme yöntemlerini, ilkelerini tartışmaya hazırız.

YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.