Haberler

Yeni kentliler, kente gidip gelecek!

Tarih: 5 Nisan 2006 Kaynak: Vatan
Site tarzı hayatın tercih edilmesinin en önemli nedenlerinden biri, kişi başına düşen yeşil alanmış...

Sitelerde kişi başına ortalama 10, hatta bazı projelerde 20 metre kare yeşil alan düşüyormuş.

Oysa bakıyorum da, çoğu sitede Moldovalı çocuk bakıcılarından başkası "yeşil alan"ları pek kullanmıyor.

Laf aramızda o bakıcıların durumu da zor! Yeni kuşak hiperaktif çocuklarla baş edeyim derken yeşile mi basıyor, maviye mi fark etmiyorlar bile!

Neyse, diyelim ki uzmanlar böyle diyor.

Peki yaşayanlar ne diyor?

Otoparkta bıraktığım arabamın bagajından çıkardığım market torbalarını kaptığım gibi oturduğum blokun kapısına gelinceye kadar o upuzun yoldan geçerken etraftaki yeşil çimenleri ve birkaç meyvesiz meyve ağacını görmek içimi ferahlatıyor... Mu diyorlar acaba?

Şurası artık belli oldu: Bu konut patlaması ve uydu yapılaşma modeli İstanbulluların hayat tarzını önemli ölçüde değiştirecek.

Bir çok "kentli" artık kentte oturmayacak, şu veya bu gerekçeyle kente gidip gelecek!

Kentlilik ruhu denen şeyin kaynağı bir süre sonra sokaklar, meydanlar, çarşılar, pazarlar olmaktan çıkacak!

Belki bunun yerini otoyollar ve otoyollara tutkun ruhlar alacak!

Kent merkezinde bir nevi turist olunacak!

Ama hayat bu!

Düz mantıktan ve rakamlardan pek haz etmez!

İtiraf edelim ki, hayatın doğrudan ilişki kurduğu tek rakamsallık paradır.

İstatistik gerçeklerle de arası pek iyi değildir. Düşünsenize, insan boşanma istatistiklerine baksa hiç evlenir mi?

Demek istediğim o ki, yeşili sevmeyen, istemeyen insan yoktur ama metre kare hesabıyla bakmaz kimse buna!

Üstelik "yeşili nasıl seversiniz?" diye sorunca iş iyiden iyiye değişir. Ancak tek bir kişi bile metre kare hesabıyla yanıtlamaz bu soruyu.

Kimisi için Emirgan'da çınaraltında çay içmek, Kandilli'de deniz kıyısındaki kocaman kestanenin altında balık yemek harika bir şeydir; kentte yeşili yaşamak, solumak budur!

Otoparkın yanına serpiştirilmiş bodur ağaçları ve çimenliği görmez, onlarla ilgilenmez bile...

Kimi vardır; geceleri rüyalarına yaylalar girer ya da bir sahil kasabasında zeytin ve mandalina ağaçlarının ortasında küçük bir evin hayalini kurar. Ama çam ormanının tam ortasında kurulmuş bir sitenin apartman dairesinden dışarı bakmak, özellikle yağmurlu kapalı havalarda çok boğucu gelir ona...

Yeni sitelerin, uydu kentlerin reklamı yapılırken, dikkatinizi çekmiştir, kentlerin merkezi semtlerindeki otopark sorunu da gündeme getiriliyor.

Eh doğru! Kent sokakları artık çift sıralı park etmiş arabalarla dolu. Kaldırımları kullanmak isteyen yayaların hali daha da perişan, çünkü kaldırımlar da otopark!

Oysa yeni yapılaşmalarda otoparklara özel ve güzel yerler ayrılıyor. Fakat hazıra dağ, otomobil sevdasına park dayanmaz, bunu da bilmek gerek!

Ayrıca bu konutlar -siteler kente öyle uzak ki, bir süre sonra tek araba, iki araba yetmiyor; aile fertleri arabalandıkça arabalanıyor! (Benim oturduğum mütevazı sitede bile artık geç gelen dona kalıyor, arabasını "dışarıya" çekiyor, çare yok!)

Hayır! Kentin cıvıltısı, coşkusu, sürprizleri, renkleri, özgürlük duygusu kolay kolay terk edilir mi hiç?

Terk ediliyorsa, esas konu güvenlik sorunu.

İşin gerçeği ne yeşil alanda, ne de otoparkta, gerçek bu noktada.

Kentte suç arttıkça insanlar hiç değilse evinde güvenlik istiyor, sitelere taşınılıyor.

Sinsi ve gaddar bir ilişki var bu iki trend arasında!..

Sanki suç ve emlak sektörü kentin tadı kaçsın, dışarı kaçılsın diye gizlice anlaşmış...

Şimdilik kimsenin umurunda değil ama yarından ürküyorum!

İstanbul'un ortası zenginler için kuru bir iş merkezi, yoksul sınıflar içinse bir tür "kader mahkûmları" hapishanesi haline gelirse, çok geç kalınmış olacak!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.