Haberler

Nükleer santrallere hayır

Tarih: 2 Mayıs 2006 Kaynak: Radikal Yazan: Mahir Ulutaş
Bu hafta içerisinde çok önemli bir gün geride kaldı. Çernobil Nükleer Santralı'nda meydana gelen kazanın 20. yıldönümü. 26 Nisan 1986'da meydana gelen kaza ile yaşamını yitiren insanlar, kullanılamayan binlerce kilometre tarım alanları, kirlenen yeraltı suları ve sonuçları uzun yıllara yayılmış bir yaşam...

Çernobil faciasının ardından yayınlanan 5 bin civarındaki tıbbi araştırmada kazadan sonra bölgedeki kanser oranının 20 kat, sakat bebek doğumlarının 2.5 kat, tüberküloz hastalığına yakalananların sıklığının ise 10 kat artığı belirtiliyor. Kazanın ardından geçen 20 yıllık süre içinde bölgede yaşayan insanların vücutlarında hücre ölümü, bağışıklık sisteminde yetersizlikler ve genetik yapının bozulması ile orantılı olarak kanser oluşumunun hızlandığı araştırma sonuçları olarak dünya kamuoyuna yansıdı.

Tüm dünya bu kaza ile birlikte nükleer enerji santrallarını yeniden sorgularken, birçok ülkede mevcut santralların kapatılması ve yeni nükleer enerji santralı yapılmaması yönünde kararlar alınırken, AKP hükümeti gerçekleri yansıtmayan talep tahminlerine dayanarak yarattığı enerjide kriz senaryolarıyla nükleer santralları bu topluma dayatıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Sinop'ta 1800 megavatlık bir santral kurulacağını açıklaması ve Enerji Bakanı Hilmi Güler'in şirketlerle/lobilerle görüşmeye başlaması konunun etraflıca tartışılması gereklililiğini doğurdu.

Doğru değil
AKP hükümetinin nükleer santral kurulması için öne sürdüğü "gerekçelerin" hiçbiri doğru ve kabul edilebilir değildir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, Türkiye'de özellikle son 20 yılda, ülke çıkarları doğrultusunda enerji sektörü karar-destek sistemleri oluşturulmayarak, rant üzerine kurulu kısa vadeli enerji yatırımları desteklenerek, rüzgar, jeotermal, biyokütle ve güneş gibi "yenilenebilir ve temiz enerji seçenekleri" görmezden gelindi. Ayrıca ülkemiz "su" potansiyeli açısından çok şanslı, ancak 2005 yılı itibarıyla bunun sadece yüzde 25.1'lik bir kısmı değerlendiriliyor.

Ülkemizde "enerji tasarrufu ve verimliliği" konularında da ciddi bir çalışma ve organizasyon eksikliği var. Bilimsel çalışmalar gösterdi ki, ülkedeki yüzde 30'lara varan enerji tasarrufu potansiyelinin yüzde 15'lik bölümü hiçbir harcama gerektirmeyen, sadece bilinçlenme ve planlama ile kazanılabilecek bir halde.

Bunun yanında, resmi rakamlara göre elektrik dağıtım şebekelerindeki kayıp-kaçak oranı yüzde 20'leri buluyor. Bu hükümet, aynen kendinden önceki hükümetler gibi, özelleştirme politikaları ile enerji sistemlerini piyasanın insafına bırakmış bulunuyor.

Bütün bu kaynaklar dikkate alındığında ve gerekli yatırımlar yapıldığında görülecektir ki, merkezi planlama ve kamusal bir anlayışla oluşturulmuş bir enerji politikasıyla bu ülke hiçbir zaman enerjisiz kalmaz.

"Nükleer santrallar ucuz bir enerji kaynağı değildir". Hem kurulum, hem üretim-işletim hem de güvenlik maliyetleri çok yüksektir. 35-40 yıllık ekonomik ömürleri içinde sıkça arıza yaparlar. Uzun (ortalama 15 yıl) yapım süreleri göz önüne alındığında acil bir enerji ihtiyacına çözüm olamazlar.

Yalnızca Çernobil mi?
Nükleer santrallar aynı zamanda "temiz ve güvenilir bir enerji kaynağı da değildir". Dünyada pek çok ülke nükleer enerjiyi terk ediyor. Nükleer santralların en önemli sorunlarından biri olan "radyoaktif atıklar", çözümsüz ve yalnızca bugünü değil, geleceğimizi de tehdit altında bırakacak.

Henüz dünyanın hiçbir bölgesinde, "nükleer atık"ların saklanması için "lisanslı, son depolama alanı" bulunmuyor. Bu atıkların getireceği milyarlarca dolarlık ek maliyetler, nükleer santral taraftarlarınca hiç dile getirilmiyor. Sadece Çernobil'de değil, Japonya'da da son 9 yılda meydana gelen kazalar, nükleer santralların güvenlik sorununun "eski teknoloji" masalıyla açıklanamayacağının en açık göstergesidir.

AKP hükümeti, nükleer maceradan bir an önce vazgeçerek, insan ve doğaya duyarlı temiz enerji kaynaklarına yönelmeye, ülkenin "öz kaynaklarını kamusal" bir hizmet anlayışı ile "merkezi planlama" kavramı içinde değerlendirmeye ve özelleştirme uygulamalarına derhal son vermeye mecburdur.

Nükleer enerji dünyada terk ediliyor ve Türkiye'nin nükleer enerjiye ihtiyacı yok. Bu tamamen nükleer lobilerin daralan pazarlarına yer açmak ve atıklarına depo bulmak ihtiyacından kaynaklanıyor. Türkiye'yi yeni "facialara" sürüklemeye ve nükleer lobilerin "pazarı-çöplüğü" yapmaya da kimsenin hakkı yoktur.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.