Haberler

Beyrut: İstek ve Bellek Arasında

Tarih: 17 Mayıs 2006 Kaynak: Worldview Yazan: Elie Haddad Çeviren: Derya Karadağ

 
                  Fotoğraflar: worldwievcities.org 
 
                
Beyrut, Lübnan’da 15 yıl süren sivil savaşın ardından, şiddet olayları ile harap edilmiş olmasının getirdiği gerginlik ile karmaşa ve tezatlar şehri. Beyrut, uluslararası kamuoyunda da saçma şiddet ve yıkım olayları ile biliniyor. Bazı tarihçiler yıkımların şehrin kıyılarında yaşayanların gizli nefretinin bir sonucu olduğunu düşünüyor. Savaş sonrasını anlatan bir belgeselde, bir milis tüm içtenliği ile savaş sırasında girdikleri büyük otellerden birinde, bu mekanın temsil ettiği güçlerden büyük bir hoşnutluk ile nasıl intikam aldığını anlatıyor.

Esasında, Beyrut’un gelişimi 1950’lerden bu yana, çevresindeki bölgelere göre sürekli bir dengesizlik içinde oldu. Savaş öncesi filmler ve oyunların bazıları, şehre çevredeki dağlık bölgelerden, körfez ülkelerinden akan petrodolarların ve bunun sonucunda yaşanan sefih hayatların cazibesine kapılarak göç edenleri konu alıyor. Kontrolsüz ve hızlı kentsel gelişim, Beyrut’u Lübnan’ın diğer şehirlerindeki nüfusu hızlı bir şekilde kendine çeken bir mıknatısa dönüştürdü ve kent bu hızlı nufüs artışına ayak uyduramadı. Göç nüfusunun artması 1975’te patlak veren sivil savaşın nedenlerinden birisi. Oyun yazarı Ziad Rahbani, ilk oyunlarından olan “Bil Nisheb la Boukra Chou?” (Yarın için Ne Var?)’da şehre yeni gelenleri hiçe sayan deneyimleri keşfe çıkıyor ve bunun sonucunda ortaya çıkan atmosferi anlatıyor. Şehrin yoksulluk kuşağını oluşturan, tarımsal iç bölgelerden, dağ köylerinden ve sınırlardan gelmiş olan göçmenlerin adı kötü olarak anılmaya başladı. 1948, 1967 ve 1970 yıllarında, Filistinli mültecilerin ardarda içeriye akması ile bu durum daha da ağırlaştı. Yoksulluk kuşağında yer alan mülteci kamplarının kederli durumu, zaten gergin olan bölgenin daha da dayanıksız bir hal almasına neden oldu. 1975 Nisan ayında, tam da bu kuşağın ortasında, Filistinli silahlı adamlar ile Hıristiyan milisler arasında çıkan sokak çatışması ile sivil savaş başladı.

   

Savaştan sonra, tüm yeniden yapılaşma çalışmalarının odak noktası olan şehir merkezi ile çevresindeki ihmal edilmiş bölgeler arasında benzer bir karşıtlık gelişti. Merkezin dışında, sınır tanımayan kurgular ile tarihi çevrenin karakteri kökten değiştirildi süreç içerisinde değeri arttı. Oldukça ihtiyaç duyulan park ve kamuya açık yeşil alanlar yaratmak, tarihi çevreyi korumak ve nüfus yoğunluğuna çözüm getiren yeni şehir planları geliştirmek politikacıların yerine getirmesi gereken önemli görevlerdendi.

Dağınık kentleşme, belediyenin sınırlarını genişletti. Savaş sonrası şehrin yeniden yapılandırılması, hükümet tarafından Solidere adlı özel bir şirkete emanet edildi. Solidere, hükümetin kararnamesine göre, eski Beyrut’u etkili bir biçimde kapsayan şehir merkezinde, istimla, yeniden dönüşüm ve tüm alanların hakimiyetine sahipti. Böylece yeniden yapılaşmanın etkisi şehir merkezine odaklandı. Buna ek olarak, havaalanı, otoban ve alyapı gibi projeler de şehir merkezine hizmet edecek şekilde kurgulandı.


Eski şehrin istimlağının mazeretleri, bölgenin gerçek sahiplerinin oldukça önemli olan görev için yetkisiz oluşu, çoklu mülkiyetten doğan yasal problemler ve kiracı haklarının yeniden dönüşümü geciktirmesiydi. Yeni düzenlemeye göre, istimlak sonucunda, arsa sahipleri yalnızca hissedar oldular. Yeni düzenleme, güncelliğini yitirmiş planlama yönergelerine uygun olan şehir için kapsamlı ve homojen bir şehir planı temin etmiş olması yararlıydı. Sakıncası ise birçok arsa sahibinin, mülkiyetlerinin ihlal edildiği ile ilgili fikirlerinin reddedilmiş olmasıydı.

Yeniden dönüşüm, bazı bölgelerin, örneğin Wadi-abu-Jmil ve Saifi gibi, karakterini yitirmesine neden olan uygulamaları ile şehircilik düzeyinde tartışılabilirdi. En başta tartışılacak konular arasında tahrip edilmiş eski çarşıların yıkımı geliyordu. 1982’de Martys Meydanı'ndaki Souks Çarşısı'nın yıkımı olumlu sonuçlanmış ve önemli bir arkeolojik kalıntıya, Roman Cardo Sütunu’na rastlanmıştı. 1992 yılında ise, tarihi Souk Ayyas tahip edildi ve sömürü alanı basitçe genişledi. Bu durum, istimlaklarda yaygın olarak görüldüğü üzere, yeniden yapılanma şirketinin Souks’un yeniden tasarımı için uluslararası bir yarışma açtığını ilan etmesi ile sonuçlandı. Fikir yarışmasının sonucunda, kazanan projeler dikkate alınmadı. Arsa daha sonra, birkaç uluslararası mimara paylaştırıldı ve büyük bir bölümü de Rafael Moneo’ya verildi.

Tarihi sembollerinden mahrum bırakılmış bir diğer alan ise şehrin ana meydanı olan Martys Meydanı idi. Solidere, 2004 yazında, bu alan için de bir yarışma düzenledi. Birincilik ödülünü, konser salonu, müze, alışveriş mekanları ve meydanın ortasında yer alan “anıt boşluğu” önerileri ile, Agorastidou, Noukakis, Loannidou ve Babalou-Noukaki’den oluşan Yunan ekibi kazandı. Yarışma, Solidere’in meydanı canlandırmak için gerçekleştirmek istediklerinde serbest davranmasına neden olan bir fikir yarışması izlenimi veriyordu.

   

Politikacılar, sürekli şehir planlamanın yerine başka şeyler koyarlar. Beklenmeyen olayları ile hayat plancıları istemedikleri boşluklar yaratmaya yöneltir. 14 Şubat 2005’te eski başbakan Rafik al-Hariri’nin suikastini takiben, özgürlük için ayaklananlar bu alanı rejim karşıtı politik bir yerleşkeye çevirdiler. Protestocular aylarca uyumadı, burada kamp kurdu ve gösteriler düzenledi. Hariri tarafından finanse ve inşa edilen yeni büyük cami, meydanda göze çarpan bir yerde konumlanmıştı. Martys Meydanı, kinayeli ve beklenmeyen geri dönüşü ile yaşayan ve şehrin kalbinde halkın birleştiği bir mekan oldu. Şehir, plancılar tarafından Arap Dünyası için toplantı merkezi olarak yeniden biçimlendirildi ve pazarlandı. Arap Dünyası’ndaki politik yeri ile işaret fenerine dönüştü.

Beyrut, sürekli olarak kendini yeniden tanımlıyor. Akdenizli ve Arap, kozmopolit ve nasyonalist, laik ve dindar, liberal ve muhafazakar, politik ve hazcı, yüzeysel ve hakiki...  Arap Yarımadası, Kafkas Platoları ve Akdeniz arasında kalmış ve kimliğini arayan bir şehir. Beyrut, dinamizmini ve hayata karşı doymak bilmez iştahını, ona başlangıçta ismini veren, denizler tanrısı Poseidon ile yeryüzü tanrısı Dionysus arasındaki yarışmayı tetikleyen, Afrodit’in kızı Eros’un kardeşi Beroe’den almış. Efsaneye göre, Beroe’nin denize olan sonsuz tutkusu, yarışmayı Poseidon’un kazanmış olmasının sonucu.

YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.