Köşe Yazısı

"Zifoslu Kent" Hikâyesi

Yazan: Mahmut Åženol Tarih: 3 AÄŸustos 2006
DüÅŸünüyorum da, uygun bir karşılığını bulamıyorum.
Eskiden, her yer çamur içindeydi!
YaÄŸmur yaÄŸsın yaÄŸmasın, hiç farketmezdi; sanki Ä°stanbul’u birileri akÅŸamdan sabaha suluyor, caddelere kamyonlarla toz toprak taşıyor, bir çamur harcı, bir zifos yaratıp, bu yapışkan katranlı kiri, kentlilerin başına belâ ediyordu.
Benim çocukluÄŸum, Ä°stanbul’da, çamurla savaÅŸ demekti...
Ä°stanbul böyleyse, Anadolu kentlerinin daha iyi olması beklenemezdi. Oraları, demek baÅŸtan aÅŸağı çamurla yıkanıyor, Bodrum’un Karaadası’ndaki çamur maÄŸarasına girilmiÅŸ gibi, tepeden tırnaÄŸa insanlar zifosa batıyordu.
TaÅŸra kent ve kasabalarına gidildiÄŸinde buna tanık olurdum; salt Ä°stanbul’da, Kadıköyü’nde deÄŸil... Bursa’nın Altıparmak semtinden Muradiye’ye çıkana dek, ceketimin eteÄŸine kadar çamura bulayıp yolu geçtiÄŸimi anımsıyorum. 1973 yılı olmalı...
Kent sokaklarından âdeta bir çamur banyosuna girilip çıkılmışcasına geçilir, evlere varıldığında pantolon paçalarının kuruması beklendikten sonra, Salı Pazarı’ndan alınmış 2 numara kıl fırçayla fırçalanır, bir güzel çitilenirdi.
Misafir gidildiÄŸinde pantolon paçası utanç vesilesi olur; ev sahibinin yakınlık derecesine göre, “N’aparsınız yolların hâli mâlum!” gibisinden bir af dileyiÅŸ nakaratı arada geçerdi. Sanırdınız ki, kent insanları bu zifostan dolayı kabahatlidir, utanç duymaktadır.
Belki de gerçek suçlu onlardı; bizlerdik...
O zamanlar, Almanya görmüÅŸlerin dilinde bir uzak diyar masalı gibi dolaÅŸan söylentilere bakılırsa, “Alaman gâvuru” her sabah kent sokaklarını ÅŸampuanlı sularla yıkayıp temizliyordu. Bal dök, yala! Onlara imrenirdik... Batı’yı sevmemiz için, al sana bir neden daha!
Åžampuanlı masalların bittiÄŸi yerde bizim zifoslu kâbuslarımız baÅŸlardı. Paçalara, ayakkabının içindeki çoraba kadar sıçrayan çamurla savaşırdık.
Bazı çamur cinsi vardı ki, sırnaşık bir inatla asla çıkmaz, siftinir kalır, döküntüsünü yere serdiÄŸiniz gazete üzerinde toplasanız bile, kumaşın derinine iÅŸler, orda leke izi bırakıp gitmezdi. Böyle kir biriktiren elbiseler, ay baÅŸlarında, memur maaÅŸlarından ayrılmış bütçeye baÄŸlı olarak, mahallenin kurutemizleyicisine götürülürdü.
Bizim, daimi müÅŸterisi olduÄŸumuz Yıldızbakkalı Kurutemizleyicisi’ne annem beni haftada bir gönderir, bense bir gün evvelinden bırakılmış çamur artığı pantolon ve etekleri almaya her gittiÄŸimde, tezgâhtarın elbiseleri bir kâğıda sarışına hayran kalırdım. O ne ustalıktı öyle! Sihirli bir dokunuÅŸla, elbiseler tertemiz olmuÅŸ olurdu. Giymeye, giydikten sonra sokaÄŸa çıkmaya çekinir, kıyamazdık. Çamur dışarda, yapış yapıştı, ne kadar ustaca yürünse bile paçalara tırmanan bir saldırgandı.
Bu çamur içinde, zifosa batıp çıkmadan, paÅŸa paÅŸa yürüyenler olduÄŸunu da biliyorum. Onlara ÅŸaşırırdım! Muhakkak, “Ä°brahamaÄŸa” çayırına gelmiÅŸ Ä°talyan Medrano Sirki’ndeki trapezciler bunlardır, diye düÅŸünürdüm. Birinin bu çamur akıntısında yürüyebilmesi için cambaz olması gerekirdi...
Apartmanların kapılarında ayak paspasları, dışarının çamurunu içeri taşımanıza engel olamazdı. Apartman yönetimleri kapı giriÅŸlerine birer ayak silme demiri takmış, betona çakılı bu sactan raspa yetmez olunca, paspasın önüne un çuvalından kesilme bir çaput sermiÅŸlerdi. Sonradan, Belediye, kimilerinin ayağı bunlara takılıp düÅŸtükçe ya da bazılarının yaralanmasına neden olduÄŸu saptanınca, demirden ayak silme bariyerlerini yasaklamış; bunların yerine mazgallı paspaslar konulmuÅŸtu.
Mazgallı, tırtıklı ayak silme paspasları, soÄŸukdemir iÅŸi yapan esnafımıza iÅŸ kapısı açmış olmalıdır. Zira, o yıllarda, hemen her apartman kapısında birer tane görürdüm. Çalınmasınlar diye, ayrıca zincir takılıp kilitlenmiÅŸ olmalarına bakılırsa, pahalı ÅŸeylerdi. Kim bilir, hurdacılardan hırsızlığa hevesli olanları bunları aşırıyordu.
Kapıcılarımız, artık daire sahipleriyle, apartmanın kiracılarından gördükleri ilgiye, aldıkları bahÅŸiÅŸe göre, ya da canı nasıl isterse ona meylederek, kapı otomatiÄŸi kenarına attıkları sandalyede pinekleyip içeri giren çıkanı gözetler, gerektiÄŸinde müdahale etmek hakkını kullanırdı. Ayakkabılar “apartumana” girilmeden evvel sacta yahut mazgallı paspasta bir güzel silinmeliydi.
Sokağın çamuruyla ayakkabılarımın ağırlığı artmış olduÄŸundan, kapıcı ikâzı almadan bunu yapmaya, ben çoktan gönüllü olurdum. Okuldan eve dönene kadar kösele altında birikmiÅŸ, ağırlaşıp adım atmaya mecal bıraktırmayan çamuru orda silerken, hamamda ter döküp keselenmiÅŸ rahatlığında kendimi hisseder, bir kuÅŸ gibi hafiflediÄŸimden apartman giriÅŸine zıplayasım gelir, sanki orada “hamam serinliÄŸinde havlu dağıtan tellâk” gibi çatık kaÅŸlı kapıcımızın da bir Çamlıca yahut Cincibir Gazozu ikram edeceÄŸini umardım.
Ne gezer! Selâtin Hamamı soÄŸukluÄŸu suratındaki kapıcı benim ardımdan evine dönen bir baÅŸka apartman sâkiniyle uÄŸraÅŸmaktadır:
Olmadı 3 nomora! Sen, ayakkabının kösele yanlarını iyi silmedin... Accık yan yattırıveedin mi pabbucunun orası da silineyoo...” Kapıcımız böyle dedi mi, yapmaması ne mümkündür... Hele Cafer Bey için!
“3 numara” dediÄŸi, üç aydır kapıcı parasıyla aidatı geciktirmiÅŸ, memur Cafer Bey’dir. Åžans Apartmanı’nın böyle sorunları hep olurdu! Ancak bütün apartmanlar gibi Åžans’ın, sonra bizim taşındığımız ErciyeÅŸ Apartmanının ve ötekilerin ana sorunu, çamurla mücadeleydi. Kapıcılar bu harbin “Ä°leri Gözetleyici” mevkine konmuÅŸ havan takımı çavuÅŸuydular... Bizimkisi sütre gerisinde bekler, her seferinde zavallı Cafer Beyi enselerdi.

Ä°stanbul’un çamurlu günleri eskiden, çok eskiden de böyleymiÅŸ...
Ahmet Rasim, “Åžehir Mektupçusu” imzasıyla yazdığı günlük gazete yazılarında, haftalık dergi fıkralarında Ä°stanbul’un çamurundan yaka silker. Belediyeye çatar, “mes’ûl makamlara” sinirlenir; zaten, rahmetli hemen her ÅŸeye kızar... Åžehir Mektupları’nı bir açın, baÅŸtan aÅŸağı aksi, teres, tüyü kaba bir Ahmet Rasim bulursunuz. Ben, her okuyuÅŸumda, “Hah! Bu paragraftan sonra sıra bana gelecek!” diye korka korka, ÅŸüphe içinde sayfaları çevirirdim. Sanırdım ki, bana da kızacak, ev ödevimi geciktirdim diye azarlayacaktır.
Çamurdan illâllah demiÅŸlerden biri de, Refik Halit Karay’dır. Üstâd, Ä°stanbul’un çamuruyla boÄŸuÅŸulduÄŸunu romanlarında, tadı unutulmaz denemeleriyle gazete yazılarında anlatmadan geçmez. Satır aralarında, bir bakarsınız, çamur yine eski bir alacaklı gibi kaldırımda karşınıza çıkmıştır.
Gazete fıkracılığı denince, unutulmaz isimlerden, Åževket Rado Ä°stanbul’un çamurundan kurtulmak için haftasonları vapurla Ada’ya kaçanlardandır. Nedense, Ada’da ayağınıza zifos olmaz! Ekâliyeti bol olduÄŸundan mıdır, nedir? Belki Rumlar, ev önlerini ÅŸampuanla yıkıyordu; Alamanlar gibi...
Çamurla ilintili, edebiyatımıza girmiÅŸ olmaklığı kadar, günlük yaÅŸamın içine sızmış nice deyiÅŸler vardır ki, bugünün Okuru ancak Sahaflar’dan ele geçmiÅŸ eski eserlerde bunlarla karşılaÅŸacaktır.
ÇamurlaÅŸmasın...” diye birisi üzerine dikkat çekilirse, bu “Aman uzak duralım, baÅŸa belâ olmasın!” anlamını taşırdı. Bugün pek kullanıldığını sanmıyorum. Benzer biçimde, “Çamura taÅŸ atılmaz!” denirdi. Åžimdi pek dile gelmiyor... Çamura taÅŸ atınca üstünüz başınız pislenir, aman sakının demenin bir yoluydu. Günâhsız, kabahatsiz birine “Çamur atmak”tan daha kötü baÅŸka ne olur, derdik. Nazi propagandacısı Goebbles’in ünlü “Çamur at, izi kalsın” sözü açıkca bu kötülüÄŸe arka çıkmaktadır.
Ya, zoru görünce, “Çamura yatanlara” ne demeli? Belediye su kesintisi olunca sık sık çamura yatardı, halk sorumlu bulmakta zorlanırdı. Terkos suyu kesintisi ardından su boruları evlere “Terkos çamuru” taşırdı, Ä°stanbullu’lar da buna “Çamur gibi su” derdi .
Memduh Åževket Esendal’ın “Çamur Ahmet’in çıkışları” adlı bir uzun öyküsünde rastgelinen karakterin çamurluÄŸu, unutulur hikâye midir? Pek çok öyküde çamurla karşılaşırız; Türk edebiyatçısının belleÄŸinde yer etmiÅŸtir de, ondan...
Evde kalmış kızlar için, “Aman koca olsun çamurdan olsun!” deyiÅŸini, kahve falına bakmaya gelen komÅŸumuz Ayten abladan duyardım; ben, o sırada ders çalışıyor gibi yapıp çaktırmadan, Ayten ablanın lastiklerinden sarkmış ten rengi çoraplı bacaklarını dikizliyordum. Sonraları, kırklarına gelmiÅŸ Ayten ablanın, yaÅŸlı bir müteahhitin kapatması olduÄŸunu duyduk. Kapatma olmak çamur gibi bir ÅŸeydi; mahallenin kadınları öyle anlatırdı...
İşte, daha bunun gibi nice deyişler vardır.
Çamur Åževket!” tabiri nerden çıkmıştır; bakın onu bilemiyorum...

Sonra, birgün âniden kente bir ÅŸey oldu! Bu çamurlu yaÅŸamı birden terkettik. Sıınıf atlamış olduk! Kent sokakları baÅŸka türden pisliklerle hâlâ doluysa da, artık uzun zamandır çamura öyle kolay kolay rastlanmıyor.
Ne oldu da, kentin çamuru böyle, birden ortadan kalktı?
DeÄŸiÅŸen neydi?
Karşılığını aradığım bu soru için türlü olasılıklar belleÄŸimde beliriyor: “Ä°nÅŸaat sayısı artık eskisi gibi deÄŸil,” türünden baÅŸlayan yanıtları sıraya dizince, “belediyenin daha geliÅŸmiÅŸ aygıtlarla sokakları temizlediÄŸine, kaldırım mazgallarının geniÅŸletilmiÅŸ olmasına, inÅŸaat tekniklerinin çaÄŸdaÅŸlaÅŸtığına” kadar olasılıklar sıralanıyor.
Belki, başka yanıtları da vardır; kim bilir?
Bana kalırsa, tüm akla yatkın yanıtları bir yana bırakıp, bir Orta ÇaÄŸ karanlığı gibi yılışık, sırnaşık, bulaşık olan; güzelim toprak renginden çok lâğım artığı kir rengine benzeyen çamursuz bir hayata baÅŸladığımız için, mutlu kalmalıyız.
Tekrar, kent surlarından içeriye barbarca iÅŸgâle gelecekleri bir zaman dilimi olabilir diye ürkmüyor, korkmuyor deÄŸilim...
Bir de, hayatımızı kirleten öteki çamurlardan kurtulabilsek!
Ä°yimser yanımın galebe çaldığı öyle zamanlar oluyor ki, tıpkı çamurun ortadan kalktığı gibi birgün hayatın zifos kâbusları tümden bitecek, güneÅŸli ama ruhlarımızı püfür püfür yıkayan bir esinti altında kendimizi bulacağız diye ümide kapılıyorum.
Hatta, yaÄŸmur altında kalıp ıslanmış hasır sandalyelerin siyahî, çürük, küf rengine benzeyen bulutlar tepemizden geçseler de, o zaman, bizler ardında varolan güneÅŸi biliyor olacak, onun varlığından mutluluk, güvence duyarak yaÅŸayacağız.
Belki o vakit, apartmanın çamur gözcülerine, Bekçi Murtaza tarzı kapıcılara da gerek kalmayacaktır...Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: büyük harf "T", küçük harf "n", büyük harf "E", küçük harf "h", sayý iki, büyük harf "W"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız