Köşe Yazısı

Haydarpaşa: Katılım Böyle Olur mu?

Yazan: Korhan Gümüş Tarih: 1 Aralık 2006

Belki biliyorsunuz, 5 Numaralı Koruma Kurulu 7 ay önce toplandı ve oybirliÄŸi ile HaydarpaÅŸa ve liman iÅŸletmesinin bulunduÄŸu bölgeyi sit alanı etme kararı aldı. “Etti” diyemiyoruz, çünkü karar alındıktan sonra Kurul Müdürü tarafından dağıtılmadı. Ancak Koruma Kurulu iki ay sonra bir daha toplandı ve aldığı sit alanı olarak tescil etme kararının gene oybirliÄŸi ile geçerli olduÄŸunu belirledi. Kurul tarihinde ilk defa böyle bir olay oluyor. Karar Ankara’ya soruluyor ve ilgili kamu kuruluÅŸları kararın geri alınmasını istiyor. EÄŸer Koruma Kurulu kararları için bu türden bir uygulama olabiliyorsa, ki o zaman bunun yasada yer alması gerekir, bu kurulların Sit Alanı ilan etme yetkisinin doÄŸrudan bürokrasinin tasarrufunda olması demektir. Bu nedenle koruma kurulu kararının bir an önce dağıtılması gerekiyor. HaydarpaÅŸa’da Koruma Kurulu bu kararı aldıktan sonra gerçekte almamış gibi oluyor, çünkü dağıtılmadığı sürece karar “yok” hükmünde. Besbelli ki Ankara’daki bürokratlar iÅŸe baÅŸka birilerinin daha müdahil olmasını istemiyorlar.

Åžimdi Sit Alanı ilan etmek ne anlama geliyor, bir de ona bakalım: Yasa Sit Alanı ilan edilen yerlerdeki mevcut planı geçersiz kılıyor ve bir sene içinde koruma amaçlı imar planının yapılmasını emrediyor. Bölgedeki her türlü imar faaliyetinin bu plana göre yapılması gerekiyor ve bu süre içinde de geçici yapılaÅŸma koÅŸulları Koruma Kurulu’nun iznine baÄŸlanıyor. Böylece iÅŸe Koruma Kurulu da dahil oluyor, koruma amaçlı planının onaylanmasında ve geçici olarak tanımlanan imar koÅŸulları konusunda da yetkili oluyor. Bu sevindirici bir geliÅŸme. Ancak ÅŸeffaflık ve katılım saÄŸlanmadığı ölçüde çok da umutlanmaya imkan yok. Bugünkü korumacılık modeli, ilk bakışta sorunu çözüyormuÅŸ gibi gözükse de bu uygulamanın sonuçlarının her zaman koruma amaçlı gerçekleÅŸmediÄŸi hatta sit alanı ilan edilen bölgelerde siyasal otoriteler ile yeni bir çıkar paylaşımı modeli yarattığı da söylenebilir. ÖrneÄŸin sit alanı ilan edilen bölgelerde siyasal otoriteler bu kararı halka karşı bir tehdit olarak kullanıyorlar ve istedikleri koÅŸulları dayatıyorlar. Kurulda biriken dosyaları hızlandırmak, iÅŸ takip etmek, aracılık yapmak için de bir takım özel aracılar türüyor. Bazen de normal imar planında dahi imara kapalı arsalar bir bakıyorsunuz bu “geçici yapılaÅŸma koÅŸulları” içinde imara açılıvermiÅŸ. Kurullar ve belediyeler plan belirsiz kaldığı sürece, ilan edilmemiÅŸ koÅŸullarda daha keyfi davranabiliyorlar.

Sit alanı ilan etmek 5366 sayılı “Yıpranan Alanların Yenilenerek Korunması” baÅŸlıklı yasanın yürürlüÄŸe girmiÅŸ olduÄŸu 2005 tarihinden itibaren, Sit Alanlarında Koruma Amaçlı Ä°mar Planı olmaksızın avan projelerle uygulama yapılabilecek “boÅŸ” alanlar yaratmak anlamına da geliyor. Bunu artık unutmamamız lazım, Ä°stanbul’un başında ÅŸimdiler de böyle de bir dert var.
Buna karşılık ÅŸu sorulabilir: Bu karar geçerli, daha doÄŸrusu dağıtılmış olsa, bir ÅŸeyler deÄŸiÅŸebilir mi? Fiziki yapılaÅŸma konusunda birtakım düzeltmeler olabilir, süreç belki biraz daha ÅŸeffaf hale gelebilir. Ancak kararın bekletilmesi bile bir ÅŸeylere iÅŸaret etmiyor mu? Sonuçta bir milyon metrekare alana üç emsal inÅŸaat izni verildiÄŸinde Ä°stanbul’da misli görülmemiÅŸ bir inÅŸaat alanı ortaya çıkıyor. Ä°ÅŸin trajikomik tarafı TCDD tarafının Koruma Kurulu üyelerini “siz Türkiye’de demiryollarının geliÅŸmesini istemiyor musunuz?” diye itham etmeleri. GörüldüÄŸü gibi kararlar hala dar bir perspektiften ele alınıyor. TCDD yönetimi Marmaray projesi ile buradaki iÅŸlevinin güya sona erdiÄŸini ilan ediyor. Ama iÅŸlevi sona erdiÄŸi halde hala köÅŸkünü müteahhide veren bir kiÅŸi gibi kendi mülkünü satmak istiyor. Mülk de Tarihi Yarımada’nın tam karşısında, Selimiye Kışlası, HaydarpaÅŸa Lisesi gibi anıt yapıların önünde. Demek ki ÅŸunu dikkate almak lazım. Kararlar baÅŸka bir yerde alınıyor ve uygulamaya konuyor. Koruma Kurulu’nun Sit Alanı ilan etmesi bu konulardaki yönetim anlayışında bir deÄŸiÅŸiklik yaratmıyor.

Her kuruluÅŸ sorunu kendi çıkarları açısından ele alıyor.

Öyleyse ilk önce üniversiteler ve profesyonel kiÅŸilerin, kurumların “ben kendi görüÅŸlerimi savunurum” ya da “yönetimi ikna etmeye çalışırım” demek yerine ÅŸunu tartışmaya açması lazım: Marmaray Projesi, HaydarpaÅŸa gibi önemli projeler tek bir kuruluÅŸun perspektifinden yönetilemez. Yönetilmeye kalkışılırsa bu Ä°stanbul için bir felaket olur. Bu nedenle ilgili uzmanlık kurumlarının, STK’ların mutlaka sürece ortak olması gerekir. Sürecin halka açılması için ilk önce bağımsız uzmanların sürece katılması, yönetimlerin ve halkın ufkunun geniÅŸletilmesi gerekir. Oysa bugünkü model yalnızca çıkarı olanların, kapalı iliÅŸkilerden güç kazananların kendi görüÅŸlerini kamusal platformlarda temsil edebildiÄŸi bir sonuç yaratıyor. Böyle katılım, profesyonel katkı, ÅŸeffaflık saÄŸlanabilir mi? Bu modelde kamuoyu doÄŸru bilgi sahibi olamaz. Süreç farklı görüÅŸlere açılamaz. Kamusal nitelikli bir karar üretilemez. Son olarak TCDD yönetiminin bazı kiÅŸileri ve kurumları toplantılara davet ettiÄŸi duyuluyor. Ä°lk önce ÅŸunu sormak lazım: Böyle bir patronaj içinde katılım gerçekleÅŸebilir mi?

Ä°lk önce bu konuyu tartışmaya açmak lazım.

Konuyla Ä°lgili LinklerTakip
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: sayý 9, büyük harf "A", büyük harf "H", büyük harf "R", sayý beþ, sayý iki

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız