Köşe Yazısı

Şıkır Şıkır Daktilo...

Yazan: Mahmut Şenol Tarih: 27 Eylül 2007

Daktilo şıkır şıkır çalışan sihirli bir alettir. Åžimdilerde, pabucu dama atılmış gibisinden naftalinli sandık odalarında tozlanıyor yahut yağı paslanıyorsa da, bileni bilir, daktilo eÅŸi menendi bulunmaz eski bir dost, rint adam sınıfından muhabbetine doyulmaz bir ahbaptır. Onun muhabetti foyasızdır. Yazmaya oturan birinin ruh halindeki sıkıntıyı anlayacak kadar içten ve hassastır; tıkırtıları birden yasa bürünür.

Ahbaplığı iÅŸte böyledir!

Ahbaplığını, geçtiÄŸimiz yüzyıl yazarlarını yalnız bırakmayan ÅŸaryo şıkırtılarından biliyoruz. Yazarlar için bir vakitler daktilosuz hayat düÅŸünülemezdi. Bir yazarın stilo dolmakalemi, kareli defteri, dil yazım-imlâ kılavuzu, anadilinden bir sözlük ve en sevdiÄŸi baÅŸucu kitapları ne iÅŸ görüyorsa, daktilo bütün bunlardan daha az deÄŸildir.

Bana kalırsa daktilo, yazarın matbaadan çıkacak kitabını çok önceden gözünde canlandırdığı bir hayal perdesidir; hatta denilebilir ki, sözcük ve seslerden oluÅŸan bir pertavsızdır.

Yazar ise, daktilonun kâğıt konulan silindir ÅŸaryosu üzerinde akıp gitmekte bulunan satırlarını kitabında basılmış hayalinde gören insandır. Yazar o hayali kitabına, daha kitapçı raflarına girmeden hem de kapıda kapış kapış hemen satılmış, böylece okur eline geçmiÅŸ, üstelik hatmedilip üstüne üstlük yalanıp yutulmuÅŸ zannıyla bakar. Henüz bu romanı, öyküsü, denemesi, oyunu tezgâhtan tornadan çıkmadan buna hamakatle inanır, aldanır, kalemi hakkına itimat eder, canla baÅŸla o yüzden çalışır. Yoksa, sanıldığı gibi yazmak sevdası öyle kendiliÄŸinden kolayca ortaya çıkan saman alevi türünden heves deÄŸildir.

Ne olmuÅŸtur, daktilo bu hevesin sevda körüÄŸüne hababam debabam üff, püff yapmıştır.

Daktilo salt yazarların yazı arkadaşı deÄŸildir. Ona, para pul iÅŸleriyle uÄŸraÅŸanlar da el atar... GeçtiÄŸimiz yüzyılda kapitalizm daktilo olmadan ticari mektup yazamadı, protesto senetleri ihbarı çıkarılamadı, ÅŸirket sirküleri tebliÄŸ edilemedi. Kapitalist ticaretin tamamı daktilodan geçmiÅŸtir.

Hatırlarım, Kadıköy Kemal Atatürk Ortaokulu ikinci sınıfındayız: Seçmeli derslerden Ticaret Muhasebesi dersinin okuma kitabında 10 parmak daktilo yazım kurallarını gösteren bir bölüm bizlere okutulmuÅŸtur. Sınıfın aklı bir karış havada öÄŸrencilerinden, 1067 nomaralı Mahmut Åženol dersin en çok bu bölümüne ilgi duymuÅŸ, kepçe kulaklarını burada dikmiÅŸtir. Sonuç 10 nomaralı bir aferindir!

Kapitalist dünyanın daktilosu New York'un bütün gökdelenlerinde şıkır da şıkır çalışmış, 7/24 hizmet görmüÅŸtür. Daktilosu çalışmayan bir ÅŸirketin hisse senetleri Wallstreet 'de tepetaklak olup hızla düÅŸmüÅŸ demektir. O ÅŸirketin hisselerini elinde bulunduran Amerikalı'nın vay haline, denilse yeridir.

Amerikan yazarı John Dos Passos, 1938'in New Yorku'nu betimlerken bu ayrıntıya ÅŸaryo çeker: “EÄŸer NY'daki bir büroda daktilo tıkırtısı durmuÅŸsa ya insanlar kavga döÄŸüÅŸ ediyor, ya patron sekreter hanımla seviÅŸiyordur, ya da kâğıt sepetine yanık bir sigara izmariti düÅŸmüÅŸ demektir!”

Bu lafa F klavyeli daktilomuzda noktalı virgül basıp geçeriz. Ancak bilinmelidir ki, ÅŸirketlerin tamamı daktilo sahibi olunca, kârlar alsın başını gitsin diye beklenmemelidir. Zira bu, hayal dümeni bozukların çenesi düÅŸüklüÄŸüne isabet eder. Öyle olur ki, daktilo her on parmaÄŸa yakışmadığı gibi, bazı bazı her ÅŸirketin masasında da yüz bulamaz. Siftinip kalmayı beceremediÄŸinden, kısa sürede derekeye düÅŸer... Oralarda, Hıristo teyeli ile tutturulmuÅŸ düÄŸün elbisesi gibi yampiri duracak, en kısa sürede icraa memuru tarafından alınıp hacizli mallar masasında satışa çıkarılacaktır. Parasız gezen edebiyat meraklısı bir çok yazarın daktilolarını buralardan satın alması, boÅŸuna deÄŸildir.

Netice itibariyle ne olmuÅŸtur, batan bir ÅŸirketin malı edebiyatçıların gevezeliÄŸine yaramıştır.
Öte yandan, daktilo aptalların eline geçerse tehlikeli de olabilir. Solomon Short adlı Amerikan mizahçısı, “Tehlikeli silahları aptalların elinden almaktan yanayım,” der; “Daktilodan baÅŸlasak ya!” diye lafına laf katıp, cümlesine ek koyar...

Bu yollu düÅŸünenler çokçadır ve yine bu nedenle, ortaya çıkarılmış gizli örgütlerin poliste basına tanıtımı sırasında bolca yasak yayın, pankart ve öteki anarÅŸist techizat arasında daktiloyu da görürüz. Bir de teksir makineleri orada mutlaka sergilenir.

A klavyeli daktilo polis masalarında süklüm püklüm, iki eli baÄŸlı, suskun ve piÅŸman bir hâlde durakalsın, aslına bakılırsa bunun için icat edilmemiÅŸtir. Bir kâğıt takılmaya görsün, kafesine taze yem konmuÅŸ bülbül gibi ÅŸakımaya baÅŸlar. Onun bir yazarın on parmağında canlandığına tanık olanların başında Ä°sveç asıllı Amerikan bestecisi Leroy Anderson gelmektedir. 1950'de bestelediÄŸi parçasına kulak verince, ki kulak vermemek nerdeyse imkansızdır, iÅŸte o zaman bir daktilonun adeta aÅŸka gelip tangodan mamboya, çaçadan sambaya kadar döktürdüÄŸünü zannederiz. Bizim arzuhalcilerimizin elindeyse daktilo kasap havası çalıp mastika göbeÄŸi dahi atmaktadır. Bana kalırsa, internette http://www.leroy-anderson.com/la-mp3/typewriter.mp3'ü tıklayan biri daktilo şıkırtısına hazır olmalıdır. Orada daktilonun bir ÅŸarkı söylemediÄŸi kalmıştır!

Zaten daktilonun dillenip ÅŸarkı söylediÄŸine, haydi bu kadarı abartıysa da, diyelim ki en azından konuÅŸtuÄŸuna inananlar bulunur. O inançta olanlardan birisi, 20. yüzyılın en usta gazetecilerinden Alistair Cooke'dir. Gerçi 95 sene yaÅŸamıştır, ne ki o bu inancının farkına daktilosuyla 40 yıllık bir aÅŸkı yaÅŸadıktan sonra varmıştır. Kabaca bir hesap yaparsak, altmışlı yıllarında bu aÅŸkını itiraf etmiÅŸtir. “KonuÅŸur gibi nasıl yazılacağını daktilomla konuÅŸurum,” der. Daktilosu da zaten onunla mâÅŸuk gibisinden cıvıl cıvıl konuÅŸur ve Cooke, “Bu nedenle, kırk yıldır aÅŸkla yazıyorum!” diye durumu açıklar.

Daktilonun tuÅŸlarında on parmak gezinemeyip iki parmaÄŸa kalanların hali, vah amandır. Onlar istedikleri yazı yazma süratine eriÅŸemediklerinden, bu duruma içerleyip kızarlar. Ä°ngilizler’in “yandımalamadım kumaşı” gibi kaliteli yazarlarından Graham Greene, buna en çok kafayı takanlardandır. Daktilosuna iki parmakla tık tık yapar, bu durum onu rahatsız etmektedir ki sonunda itirafı yapıştırır. “Daktilodaki iki parmağım asla beynimle iliÅŸkide deÄŸildir. Dolmakalemi tutan elim ise bunu gayet güzel yapar. Tükenmez kalemler mi?! Onlar uçakta form doldurmaya yarıyor.” Graham Greene taşı gediÄŸine koymayı burada unutmaz, tükenmez kalem gibisinden ucuz iÅŸporta malına, onun bunun cebinde görülen kalemlere “Sir” asaletiyle böyle sataşır, iÅŸte...

Daktilonun konuÅŸtuÄŸuna, hem de civelek kadın sesi çıkarttığına inananlar da, hani yok deÄŸildir. Amerikalı kadın ÅŸair Anne Sexton, kadın konuÅŸmasını daktilo sesine benzetir. Onu duymak için erkek sezgisine sahip olmak gerekir, diye eklemektedir. Yine Amerikalı yazarlardan iz sürersek, ki bu ayrıntı bize daktilonun Amerikan yazınında nasıl yer ettiÄŸine ait bir iÅŸmâr çakar, göz eder ve böylece geliriz Carson McCullers'a...

“Yalnız bir avcıdır yürek”, “DüÄŸünün bir üyesi” adlı eline su dökülmez romanlarından tanıdığımız Güneyli yazar hanıma babası, daha 13'ündeyken al sana daktilo diyen baba gibi babalardandır. Carson hanımefendi de Q klavyeli daktilo önüne gelince durmamış, kaptırmış, lâyıkıyle yazmıştır. Eline saÄŸlık, denir böylesine...

Daktilosuz yaÅŸamın olmayacağına karar getirmiÅŸlerden birisi de romancı John O'Hara olmuÅŸtur. Bakın bakın, ne der? “Rolls-Royce olmadan yaÅŸarım, ama daktilosuz asla!” Breh breh denir böyle meydan okuyuÅŸa... Biz kim, Rolls-Royce kim diyen, çilekeÅŸ Türk yazarlarına burada ÅŸapka çıkarıp, saygı duruÅŸunda bekleriz.

1950'lerin ortalarında Cumhuriyet gazetesinde muhabirliÄŸe alınan YaÅŸar Kemal, iÅŸe ilk geldiÄŸi gün koltuÄŸu altına sıkıştırdığı portatif daktilosunu masaya patiska örtüsü gibi serer, geçip başına oturur. Zaman sert genel yayın yönetmenleri zamanıdır. Onların masasında bile daktilo yokken, YaÅŸar Kemal usta, olacak ÅŸey mi, daktilosuyla gazetede çalışacaktır. Cevat Fehmi BaÅŸkut'un Cumhuriyet'in yönetiminde olduÄŸu yıllarda, ayıp olmasın diye ya bir ya iki daktilo, ya vardır ya yoktur! YaÅŸar Kemal'in daktilo tıkırtıları Türkocağı Caddesi'ndeki tarihi eski binada yankılanırken, Ä°stanbul Erkek Lisesi önündeki simitçiler dahi bu duruma ÅŸaÅŸar.

Cumhuriyet'in 1976-86 arasındaki muhabir gazetecilerinden biri olan Mahmut Åženol, o yıllara varıldığında bile daktilo sıkıntısı hâd safhada bulunduÄŸundan, haberini yazmak için Remington marka daktilolar başında sıra beklemiÅŸtir; bunu da hâlâ ve ÅŸimdi hatırlar. Demek YaÅŸar Kemal'den beri o güne kadar deÄŸiÅŸen bir ÅŸey olmamıştır. Bu daktilo karaborsasını yok etmek için gazete yönetimi, Karaköy'deki bir ithalatçıyla anlaÅŸmış, Ä°talyan malı portatif daktilolardan getirtip taksitle, senet sepet, muhabirlerine aldırmıştır. MaaÅŸlardan kesintiyle alınması da teklif edilmiÅŸtir. Pek tel maÅŸa cinsi tirÅŸe bir ÅŸey oldukarından o kampanya pek raÄŸbet bulamamıştır.

Lafı, 1,5 ölçü satır aralığı vermeden punto ayarı yapıp daktilo hurufatımızı ÅŸuraya isabet ettirmek istiyoruz ki, Amerikan yazarının daha onüçündeyken masasına konan daktilonun ordaki bolluÄŸu, yazımız boyunca örneklerin Yankee deresinden su taşımasına sebebiyet verecektir; ÅŸaşırılmamalı, yanlış harfe basılmamalıdır.

Nitekim iÅŸsiz güçsüz kalmış Amerikalı yazarların bile çifter çifter daktiloları vardır. Masasında Smith-Corona markalı birisi duruyorsa, yandaki etajerde Hermes-3000 caka satıyordur. Seyahat çantasında bekleyen Underwood portatif daktilosuna ise diyecek yoktur; Olivetti marka olanıysa tatile gidiÅŸlere ayrılmıştır...

Sean Connery'nin olgunluk dönemi filmlerinden “Finding Forrester”da bu daktilolardan birisi, filmin ünlü yazar J.D.Salinger'e benzetilen kurgusal kahramanı yazar W. Forrester'ın önünde, ötekisi de çıraklığa soyunan Bronx mahallesi kütüÄŸüne kayıtlı Jamal'ın eli altındadır. Karşı karşıya oturmuÅŸlardır. Jamal yazmaya teÅŸnedir de, ne yazacaktır, bir bilse... Sean Connery ÅŸaryoya bir A4 kâğıdını ÅŸakkadanak oturtur, “Ne bekliyorsun?” diye çırağına sorar. Jamal, ilham perilerini bekliyordur, “Olmaz!” der ustası, “Sen yazmaya baÅŸla, arkası gelir...” Ä°lk kelime, ilk cümleyle daktilonun içinde kaybolunduÄŸunu yazarımız bilmektedir.

Bu yazarların takıntılı, tutturaklı halleri de vardır; olmaz mı? Dedikoduya bakılırsa, Alman feylesofu Friedrich Nietzsche daktiloyla yazarken, migren durumunda onu inleten başağrılarının yok olduğunu farketmiştir. Artık durur mu, ne zaman başı ağrısa, daktilosuna yandım Allah koşturmuştur! Yazdığı kitapların bolluk bereketine bakılırsa, Aspirin onun evinde rafa kaldırılmış olmalıdır...

Daktilonun polisiye aksatalarda kullanıldığını da, yine edebiyatçılar saÄŸolsun, onlardan öÄŸreniriz.Gerilim yazarı Stephen King'in “Misery-Istırap” adlı yapıtında, akıl hastası hemÅŸire Annie kazazede olarak evine sığınmak ÅŸansızlığındaki yazar Sheldon'a bir daktilo verir ki takıntısı konuk-yazara duyduÄŸu aÅŸkı anlatacak bir roman yazdırmaktır. Bu metazori yazarlık iÅŸi, üstelik, iki bacağı kırık, askıda yatan yazara bir iÅŸkence olmaktan baÅŸka neye yarar? Gerilimin gerim gerim gerildiÄŸi son bölümde, yazar Sheldon, in cin geçmez bir ormanın kuytusunda bulunan “in the middle of no where” adres tarifinde kalmış bir ıssız evde cinayet iÅŸlemek zorunda kalır: Annie'yi başına 18 pound'luk daktiloyu indirerek öldürür. Bırrr... denilecek bir öyküdür. O nedenle daktilonun bir cinayet aleti olabileceÄŸini de buradan öÄŸreniriz.

Bu kadar mı, görüp öÄŸreneceÄŸimiz, ÅŸu iki cihan arasında? Dahası vardır, eksiÄŸi yoktur! ÖrneÄŸin, dilimize yerleÅŸmiÅŸ daktilo sözcüÄŸünü parmak anlamında olan eski Yunanca'daki daktil'den aldığımızı, ustalar ustası yazarımız Halikarnas Balıkçısı yazmaktadır. “ArÅŸipel” adlı yapıtında Anadolu Uygarlıklarını savunaduran balıkçı Cevat Åžakir KabaaÄŸaç'tan bu dersi bir güzel alırız.

Daktilo kursları, daktilo hocaları ve daktilolar yakın tarihimizin gazete ilanlarında sıkça görülmüÅŸtür. “Daktilo” aynı zamanda on parmak kabiliyetinde olan bayan sekreterlere verilmiÅŸ bir ünvandır. Limasollu Naci'nin daktilo kurslarından mezun olan hanımkızlarımızın o vakitler iÅŸ bulma ÅŸansları daha yüksektir, gelgelelim daktilo kızlara pek iyi gözle bakılmaz, ortalık yerde...

“O mu canım, geç! Daktilodur, falanca dairede...” dediklerinde ortaikiden terk kızlardan remayözcü, son ütücü olamamış ama aklı hâlâ okumada yazmada olanlara çamur atılır. “Ä°yi kızdır, gelgelelim daktilo olduÄŸundan beri... Ohooo!” denirse, bu fenaya iÅŸarettir, ahlâk düÅŸüklüÄŸüdür. “Daktilo maktilo, ama Allahı var, sevdasında çerezci deÄŸildir”, dedirtene sonradan koca bulması da kolay olacaktır. Ä°zdivaç yönünden iÅŸler tıkırındadır.

Meslek olarak böyle tanımlanan daktilonun türlü mesleklerin içine sızmışlığı, onun vazgeçilemezliÄŸi bilinmektedir. Daktilonun her meslekle bir ilgisi olduÄŸu muhakkak da bu ritim, ses, ölçü, söz ve kelâm aletinin mimarlık mesleÄŸiyle, mimariyle bir ilgisi var mıdır, bilene aÅŸkolsun!

Ne ki, Türk yazınımızda mimar kökenli yazarlarımızın çokluÄŸuna bakarak, mimari sahasında daktilo şıkırtılarına evvel eski alışık olunduÄŸuna kolayca karar veririz. Edebiyatçılar, yazarlar sözlüÄŸünde tarama yapınca karşılaÅŸtığımız isimlere burada ÅŸapka çıkarırız; liste uzun mu uzundur:

“Aydın Boysan, Samih Rıfat, OÄŸuz Atay, Gürhan Tümer, DoÄŸan Kuban, DoÄŸan Hasol, Korhan GümüÅŸ, UÄŸur Tanyeli, Cengiz BektaÅŸ, Ekrem Hakkı Ayverdi, Turgut Cansever, Oktay Ekinci, DEMÄ°RTAÅž CEYHUN, Bozkurt Güvenç, Stefanos Yerasimos, Simla Sunay Özdemir...” Liste daha daha uzayınca, ÅŸaryomuzun zil çanı çın çın öter; nokta, satır başı yaparız...

Bir de, Mimarlar Odası'na gidip, “Yahu ben yazarım! Hem mimar, hem yazar olamam ki,” diye kaydını sildiren, bütün bütün yazarlığın periÅŸan hâlleri peÅŸine düÅŸen usta DemirtaÅŸ Ceyhun'u da bu listede büyük harflerle yazmayı hiç unutmayız.
Bunca mimar yazarımızın daktilo şıkırtısına âÅŸina olduÄŸu gayet açıktır.

Öyle görünüyor ki, mimarlık fakültelerinden mezun olanlar ellerine daktilo verilmeden yolcu edilmezler. Nedir onları edebiyatçı, yazar, ozan ve düÅŸünür yapan, bize kalırsa, daktilo şıkırtısıdır.

“Şıkır şıkır da, aman şıkır,” salvolarını klavye üzerinde savurmanın keyfi, çünkü, hiçbir yerde bulunamaz da ondan...

Yazara Görüşlerinizi Bildirmek İçin
Buraya yazacağınız görüşleriniz, Arkitera Forum bölümüne yansımayacak, sadece yazara ulaşacaktır. * İşaretli alanlar mutlaka doldurmanız gereken alanları belirtmektedir.
Sizin:
Adınız, Soyadınız *
E-Posta Adresiniz *
MesleÄŸiniz *
Telefon Numaranız Adres seçimi:
Adresiniz
Mesajınız:

ÝPUCU: küçük harf "k", büyük harf "X", küçük harf "x", küçük harf "n", büyük harf "W", küçük harf "d"

Lütfen sol imajdaki resimde görülen dizgiyi yandaki kutucuğa giriniz.
Köşe Yazısı Arşivi
Dönem içindeki köşe yazarlarının listesi aşağıdadır. Yazısını okumak istediğiniz yazarı listeden seçiniz. Bütün yazarların listesini görmek için buraya tıklayınız