Yapılan işlerde ortaya çıkan temaları ele aldığımız vakit, serginin başlangıç noktası resimdeki mimarlığın kamusal ve bireysel alanı olarak belirir. Yaşadığımız fizik mekanın yanında zihnin iç ve dış mekanlarını hatırlatmaya çalışan paradoksal pozisyonda bu durum görülüyor. Mimarlık, beden ve anılar arasındaki ilişki bu sergi için seçilmiş olan onaltı sanatçının işlerinde yatmaktadır.
Dar anlamda küratöryel bir çalışma olmaktan daha fazlasını vaad eden bu sergi René Daniëls’in izleyiciye galerinin duvarlarına asılmış olan sanatı görme deneyimi ile dolaysız ilişki kurdurarak organize ettiği resimleri ile başlıyor. Daniëls’in işleri Etiyopya ve ABD’den Julie Mehretu’nun patlayan şematik resimlerinden Almanya’dan Franz Ackermann’ın gezi esinli kinetik resimlerine uzanan bir hat boyunca sergileniyor.
Sergi, görece olarak daha genç ve az tanınan, bir çoğu New York ile ilgili enstelasyonları sunacak olan Avrupa, Kuzey ve Güney Amerika’lı sanatçıları içeriyor. Arjantin’den Santiago Cucullu bir duvar boyaması ve bir heykelle, Almanya’dan Ulf Puder melankolik bir manzara çalışmasıyla, Fransa’dan Yves Bélorgey modernist Londra mimarlık resimleri ile sergiye katılıyor, bahsi geçen bu çalışmalar “Archipeinture” ile ilk defa izleyici karşısına çıkıyor.
Sergiye İsviçre’den katılan Andro Wekua, Toby Zeigler (GB) ve Almanya’dan Oliver Zwink’in işlerinde ise resimler yerleştirdikleri yerle ilişki kuran ve mekanın kaynağını sorgulayan heykellere dönüşüyor.
Almanya’dan Silke Schatz’ın titiz çizimleri ve Hurvin Anderson’ın (GB) baştan çıkarıcı resimlerinde baskın tema ise mekanın belleği, bunların politik tarih ve etnisite terminolojisinde psikolojik anlamda ve topluca nasıl tanımlanıp, nasıl kullanıldıklarıdır. Diğer sanatçılar da, Almanya’dan Matthias Weischer’in resmettiği iç mekanların biçimsel impasto ve kolajlarından yine Almanya’dan katılan Thomas Huber’in büyük ölçekli resimlerindeki mekanın orjinal ‘mise en abîme’ çağrışımına kadar, mekanın manipülasyonunu farklı şekillerde ele alıyorlar.
Yüzyıllardır sanatçıları meşgul eden “mekanın organizasyonu ve izleyicinin bununla olan ilişkisi” konusunu kendisine odak edinen bu sergi, farklı kent ve ülkelerden katılan bu geniş sanatçı topluluğu ile, çağdaş sanatın başka bir kısmi hikayesi olarak beliriyor.
René Daniëls’a dönersek, bir çok açıdan kendisinin resimleri aynı zamanda sergi için bir “coda”dırlar. “Asıl işler” sizi dışarı iterken, bir odanın üç duvarının konfigürasyonundan oluşan fiyonk şeklindeki motifleri sizi davet eden öznelerdir: Tam önünüzde tartışılan mekanın ötesindesinizdir. İçerisi, dışarıdan ayırt edilemez, karanlık bir odanın camından bakıp içeride yansıtılan dışarıyı görmek gibi...
Gösterinin içinde uluslararası sanatçılarla ilgili resme ait bir bakış açısıyla mimarlığı keşfetmenin yolunu sunan bir video da bulunuyor.
*coda: Bir hareketin doğal sonucu sonrasında tanıtılan bağımsız ve sıklıkla da incelikle hazırlanmış parça.