Auguste Rodin, İblisin Eli, Mermer
Fotoğraf: Arkitera Mimarlık Merkezi
Rodin’in heykele bakışı, dönemin Akademi yörüngesinde biçimlenmiş, baskın bir “steril sanat” anlayışının dışındadır. 1911 yılında arkadaşı Paul Gsell tarafından yayınlanan sohbetlere göre, Rodin taklit sanatını kınıyor ve doğanın önemini şu şekilde dile getiriyor;
“Doğa, ölü ve canlı herşeyin dışında, kuralları insanlar tarafından belirlenmemiş bir ülkedir, zarafet, güzelliğin kaynağıdır. Endüstrileşme çağındayız ama hala insan kaderinin tek hakimi doğadır. Doğayı yalnızca bir peyzaj parçası olarak ele almıyorum. Şehrin geri kalanı, insan eliyle ehlileştirilmemiş herşey doğadır ve insan varoluşunun köklerini oluşturur. Bizler toplumlar olarak kendimize kurallar koyup kısıtlamalara gitsek de, doğanın nabzı tüm enerjisiyle atar.”
Romantizm ve Sanat Akademisi
19. yy başlarında Romantizm eğilimleri tüm Avrupa’da kendini gösterir. Sanat içindeki “doğa” kavramı, diğer tüm ideoloji ve felsefe akımları gibi, tarihsel bir üründü ve Descartes’ın Aydınlanma önermeleri ve Rasyonalizm’e bir tepki olarak gelişmişti. Jean - Jacques Rousseau (1712 – 1778) ‘ya göre doğa, “insan yapımı” kültür olgusunun yolaçtığı yozlaşma ve bozulmaların karşısında yer alır. Ona göre varoluş duygusu ve yeteneklerimiz aklın önünde olmalıdır.
Romantizm’in sanat anlayışı, akla dayalı bir entelektüel yaratım süreci yerine öznel, kişisel yaratıcılığı ön plana çıkaran, spontan ve düşsel olana odaklandı. Gotik, egzotik, karanlık ve gizemli olanı idealize eden bu bakış ile kahramanlık konularını işleyen, toplumsal ile bireysel arasında çelişen, protagonist yaklaşımlar sanatta yerini aldı. Bütün bunlar altında yine “doğa” kutsanıyordu.
Casper David Friedrich (1774 – 1840) alacakaranlık bir gökyüzünün altında bir kilisenin yıkıntıları ve karla kaplı Esperanza gemisinin harabesini resmettiği çalışmasında, uygarlaşma çabalarının basit doğal güçlere karşı bile bozulma hassasiyetine karşı inancı sunuyordu.
1820’lerde Avrupa’da güç dengelerindeki farklılaşma bir dizi değişime neden oldu. Seri üretimle atölyeler kapanırken, yeni oluşan işçi sınıfı şehirleri doldurmaya başladı. Fransız devrimi ve Napoleon ile oluşan siyasal belirsizlik zemininde aristokrat aileler yeniden palazlandı, ancak artık güçlerini burjuvalar ile paylaşır olmuşlardı. 1848 devrimi ve 1870 Paris Komünü arasındaki süreç içinde sanat eğilimi bu sosyal statü değişimlerini onaylar ve yansıtır bir biçimde şekillendi.
18. yy'ın ikinci yarısı ve 19. yy baslarında hakim “Neoklasik” anlayış içinde mitoloji, tanrılar, din ve erdemle biçim alan bir alegorik yaklaşımlar resim, heykel ve mimarlıkta kendini gösteriyordu. “Sanat eğitimi prestijli akademilerden alınır” anlayışı yoğun bir biçimde kendini gösteriyordu. Beğeni için önceden belirlenmiş kurallara başvuruluyor, bu “sabit değerler listesi” her koşulda ve her pozisyonda onaylama kriterlerini oluşturuyordu. Mükemmel denge için Antikite dönemi standartlaşmış proporsiyonlara başvuruluyordu.
![]() |
![]() |
Bronz
Tüm bu alışılagelmiş ve standartlara oturtulmuş sanat anlayışına karşın Rodin heykelini kırık bir burunla (Bibi) ifadelendiriyor, profesyonel modeller yerine köylü ya da akrobat modellerle çalışıyor, böylelikle sanat alanı içinde düzensizlik, kargaşa ve spontanlığa yer açıyordu. Ona göre her heykel, içgüdülerle varolabilirdi. Yüzeyleri ile görünür olan heykel esas içinde kendi gücünü barındırır ve iç dinamiğini yine doğadan alırdı.
Doğa ve Ahenk
Rodin’e göre, sanatın doğayı birebir kopya ettiği bir sanat anlayışı sanatçıyı gereksiz kılıyordu. “Kırık Burunlu Adam”ın Paris Salonu’na kabulunden sonra Rodin, genç bir asker olan Auguste Neyt adındaki modeli ile Brüksel’de çalışmaya başlar. Rodin “Tunç Çağı” adını verdiği bu heykel ile son derece realistik bir çalışma çıkarmıştır.
![]() |
![]() |
Fotoğraf: Gaudenzio Marco Fotoğraf: Gaudenzio Marco
Eser L’Etile Belge’de sergilendiğinde heykelin canlı modelden kalıp alınıp sergilendiği izlenimi yaygındır. Bu söylentilere karşı Rodin gerçek ölçüler dışında çalışmaya başlar.
Rodin’e göre sanat gerçekle birebir örtüşmemelidir.
İfade ve Geometri
Karl Schilling’in 1938 yılındaki çalışmalarına göre Rodin’in sanat anlayışında ikili bir yaklaşım gözlenebilir ve bu bir çelişki olarak ifadelendirilse de temelde Rodin’in karakteristiğini oluşturur. Hissi, dışavurumcu ve romantik çalışmalarının yanında Rodin’de es geçilemeyecek bir denge ve oran kaygısı, geometri prensibi gözlenir. Gsell ile yaptıkları söyleşilerden alıntılar bu ikili tutuma ışık tutacaktır.
Rodin bu konuşmalardan birinde kendini bir kalıpçıdan farklı gördüğünü öne sürer. Ona göre kalıbı alınarak üretilmiş bir yapıt insan enerjisinin yol açtığı etkiden mahrum kalmaktadır;
“Bir modeli uzun süre aynı pozda tutmak imkansız. Ben heykeli modelin zihnimde bıraktığı etki ile çalışıyorum. Kalıp almak bir şeyi yalnızca dış yüzeyleri ile sınırlı tutmaktır ama ben modelimin ruhunu da işe yerleştiriyorum... Duyguları ve ruhu en iyi şekilde dışavuracak çizgiler üzerine yoğunlaşıyorum”
Rodin’e göre sanatta kasten bir çarpıtma ya da vurgu olmamalıdır. Doğa oranlar ve duygulara rehber olur. Çalışmaları öznel ya da keyfi değildir, doğadaki geometri kuralları ile sıkı ilişki içindedir.
”İfademin gücü yüzeylerde saklı.Yüzeyler, hareketi, ötelenen hacimle yeni dengelemeyi içerir. İnsan bedenini tapınağa benzetiyorum, çevresinde beden hacminin dağılıp sıralandığı bir ağırlık merkezi var.”
Geometri arayışı Gsell ile yaptığı söyleşilerde de şu şekilde geçer:
”Heykellerimin coşkulu olduğu söyleniyor. Çalışmalarımın yoğunlukla doğayı içerdiğini inkar etmiyorum. Fakat bu gergin ve heyecanlı nitelik benimle ortaya çıkıyor. Bu yine doğanın kendisi... Sakin bir yaradılışım var, hayalperest değilim ama matematiksel düşünmeye yatkınım, işim iyiyse bu onun geometrisinden kaynaklanıyor”
Muhafazakar Vatandaş, Radikal Sanatçı
1840’lardan beri Naturalizm yükselen yeni sanat akımı olmuş, Balzac ve Flaubert’in Realizm’ini takiben Emile Zola, Naturalistik romanlarında toplumsal ve kişisel hayatları ayrıntılı işlemeye başlamıştı. Edebiyata konu olan işçiler, illetler, alkolizm, hayat kadınları, yozlaşmalar Rodin’in tasfirlerine de yansıdı. Rodin’in öğrencilerinden ressam ve heykeltraş Constantin Meunier (1831 – 1905) işçi sınıfının acılarını güçlü ve dışavurumcu bronz heykeller ile şekillendirirken, Rodin zanaatkar olarak çalıştığı onca yıla rağmen sosyal konulara karışmadı.
![]() |
![]() |
Modern heykel anlayışı içinde "Düşünen Adam" proleteryanın sembolu haline gelse de Rodin bir polisin oğlu olarak muhafazakar bir yapıya sahipti ve politik meselelerden özenle kaçındı. Dreyfus olayında tarafsızlığı tercih etti ve Zola’nın manifestosunun altına imza atmadı.
Cehennemin Kapısı
Bir anıtsal kapı olarak Dekoratif Sanatlar Müzesi’nce Rodin’e sipariş edilmiş kapının ana konuları kavga, mücadeledir. İtalya gezisi boyunca Ghiberti’nin kapılarını "Cennetin Kapıları" olarak adlandıran heykeltraş, sipariş üzerine kapının konusunu Dante’nin İlahi Komedyası ile belirler. Michelangelo’nun Sistine Şapelindeki “Son Hüküm” çalışması gibi kapıyı çok sayıda sahneye böler. 1880’de kapının maketi asimetrik tasarımı ile ortaya çıkmıştır. “3 gölge” , “Adem" ve "Havva” daha sonradan eklenmiştir.

Auguste Rodin, Cehennemin Kapısı, Alçı
Dante’yi simgeleyen Düşünen Adam Tympanum üzerinde oturmaktadır. Her bir parça ayrı ayrı üretilmiş ve kapı üzerine monte edilmiş, defalarca Rodin tarafından sökülüp tekrar takılmıştır.
Rodin’in Erotik Çizimleri
Rodin kadın bedeninin doğayı en iyi ifade eden şey olduğuna inanıyordu. Bedenleri arkaya dönük bir siluet halinde resmettiği kadınları zamanı içinde barındıran Grek Amphora’lara benzetiyordu. Bu yaklaşım aslında zamanın yaygın "kadın bedenin izlenen bir obje olduğu" yönündeki erkek egemen bir dünya algısına denk düşer.
![]() |
![]() |
Albert Elsen’e göre Egon Schiele, Rodin’in sezgisel ve sürekli çizim tekniğini kullanır, ancak onun çizimlerine bir agresiflik hakimdir ve kadın bedenleri darbe almış olarak sunulur.
Derleyen: Didem Yavuz - Arkitera.com
Kaynak: rodin-web.org