Haberler

Doğu’nun İncisi

Tarih: 21 Temmuz 2006 Kaynak: Worldview Derleyen: Melis Nur İhtiyar


Fotoğraf: worldcities.org

Karmaşa ve aykırılıkların şehri Beyrut...

Yaşadığı tüm bu karmaşanın içinde bunca şiddeti göğüsleyebilen bir şehir Beyrut. Bir zamanlar “Doğu’nun İncisi” diye bilinirdi. 15 yıllık iç savaşın ardından yeni yeni toparlanırken, tekrar insanları öldürülen küskün bir başkent...

Durmaksızın kendini yenilemek zorunda kalan Beyrut hem Akdeniz hem de Arap kültürünün sentezi olan zengin bir şehir. Hem kozmopolit hem milliyetçi, hem laik ve hem dindar, liberal ve muhafazakar, politik ve hedonist, hem umursamaz hem de samimi... Tezatların şehri. Kendi kimliğini arayan, karma bir kültürün eseri.

Tüm o dökülmüş sokaklarına rağmen yaşamaya devam eden bu melez kent bugünlerde tekrar korkunç bir katliama sahne oluyor. Arkitera Mimarlık Merkezi olarak en kısa zamanda tekrar eski canlı günlerine kavuşmasını dileyerek, güzel günlerindeki kimlik arayışının gönüllülerinden olan Elie Haddad’la yapılmış bir söyleşiyi yayınlıyoruz.


Fotoğraf: bloggingbeirut.com

Genç mimarlar için Beyrut’ta çalışmak nasıl birşey? Raporlarınıza göre bugün kentte çok fazla fiziksel gelişim yaşanıyor. Sizce bu durum şehri genç mimarlar için daha heycan verici bir yer haline mi getiriyor?
Elie Haddad: Tüm bu düzensiz piyasaya rağmen, kesinlikle gençler için yeni fırsatlar olduğu doğru. Şehir merkezini yenileme gibi büyük projeler dahil, bu fırsatların bir kısmı kamu sektörüne ait. Fakat genelde özel sektörün elinde bulunan mimari bir gelişme söz konusu. Genç mimarlar da özel sektörle birlikte gece klüpleri, restaurantlar ve bunlar gibi benzer küçük ölçekli projeler yapma olanağına sahipler. Birkaç yıllık çıraklık tecrübesinin ardından kendi işlerini yapabiliyor ve küçük firmalar kurarak devam edebiliyorlar. Fakat durum oldukça rekabetçi bir hal alıyor, Beyrut’taki küçük piyasa için çok kalabalık bir mimar topluluğu var. Dolayısıyla bu yeni mezun mimarlar komşu şehirlerde iş aramak zorunda kalıyorlar.

Oldukça açık ki iç savaşın, şehrin dokusu üzerinde büyük bir etkisi vardı. Son bir kaç yılda belirli kentlerde yaşanan bu büyük felaketlerin ardından Beyrut’un mimari topluluğu bu karmaşaya nasıl bir cevap verdi bahseder misiniz?
EH: Mimarların birleştiği en önemli konu 19.yy’dan bu yana gelişen Eski Beyrut kent merkezinin yeniden yapılandırılma projesiydi. Mimarlar bu yeniden yapılanma düşüncesiyle son derece sert bir direnişe geçtiler, bu sayede gelişim ve yenilenme başlamış oldu. Yeniden yapılanmayı üstlenen şirket olan Solidere’in planları üzerinde de etkileri var. Fakat örnek vermek gerekirse Berlin’in yenilenme projesine kıyasla bu süreç içine çok fazla dahil edilmediler, daha az söz sahibi oldular ve bu kentsel yenileme sürecinde daha az başarı elde edildi. Diğer Avrupa ve hatta Akdeniz ülkelerine kıyasla çok daha az sosyal gelişim yaşanmış olsa da, serbest piyasada ve politik düzende ilginç bir “memnuniyet” yaşandı diyebilirim. Bu mimarların, halkın kentsel ya da mimari anlayışını etkileyememelerinden de anlaşılıyor, ve sayfiye yerlerindeki hayal kırıcı yönlendirilmemiş ekolojik gelişim planlarına kadar uzanıyor. Tüm bu planlar, düzenlemeler ve tarihi yapılarla ilgili kararlar, birkaç bireye ve tek bir kuruma devredildi ve bu mirasın inanılmaz yıkımı; suça ortak olmamak adına son derece kayıtsız bir şekilde karşılandı.

Öyle görünüyor ki Beyrut’ta çok fazla uluslararası mimar çalışmaya başlamış. Sizce bu gelişimi mimarlar olumlu mu buluyor? Bu büyük ölçekli projeler nasıl karşılanıyor?
EH:
Bu yabancı mimarların gelişi çeşitli tepkiler alıyor. Bazen genç mimarlar ve akademik çevre içinde şehirlerini uluslararası mimari bir çerçeve içinde görecekleri için heycan ve olumlu tepkiler geliyor, bazen ise yerel mimarlar tarafından yabancı mimarlara tepkiler geliyor. Tabi bu durum mimarlık için son derece alışılmış birşey. 1980 ve 90’larda yabancı mimarlar Berlin’e yeni kozmopolit şeklini verdikleri zamanda aynı tepkiler yaşanmıştı. Beyrut’taki bu gibi projelerin kabulu de gerçekleşmeyi bekliyor. Örneğin, Moneo tarafından Souks için yapılmış olan bu uzun vadeli proje de yeni tamamlandı; fakat kendi kendine yaşamaya başlamadan henüz yargılanması mümkün değil. Veya Jena Nouvel’in projesi de Steven Holl’ün kıyı şeridi gelişim projesi gibi hala masada.

Raporlarınızda bir kaç defa Beyrut’un karmaşa ve tezatlarına göndermeler yapmışsınız. Bunun Beyru’taki mimariye olan etkilerinden bahseder misiniz?
EH:
Karmaşa ve aykırılıklar da yine iki ucu keskin bir konu. Bu durum bazen kesin bir özgürlük, gerçeküstü bağlamlar ve gösterimler sağlarken, bazen de oldukça vasat işlerin ortaya çıkmasına da olanak verebiliyor, hatta bu işler yerel basında övülüyor. Aslında ben Beyrut’un tüm bu özelliklerinin, kültürel niteliklerinin, mimari ve kentsel planlamada olumlu ve ayırt edici bir imge haline gelebileceğine inanıyorum. Örneğin Bernard Khoury’nin yeraltı gece klubü projesi, bu karmaşa ve aykırılık düşüncesinin yaratıcı örneklerinden bir tanesi. Kent ve mimari tasarım adına bu düşünceyi ortaya çıkarabilecek başka olanaklar da var, fakat Venturiyan bir tutumla değil, Baudrillard bir düşünüşle ilerlemek gerekiyor.

Beyrut çok eski bir şehir. Şehrin geçmişinin mimarların çalışmalarında ne gibi bir etkisi var?
EH:
Pek yok. Beyrut’taki mimarların ne yazık ki Avrupa’daki kopyacılar gibi geçmişleriyle pek ilgileri yok, özellikle de Aldo Rossi’nin bizlere bıraktığı derslere pek önem vermiyorlar. Geçmiş ve anılar klişe görünen ve dolayısıyla da yok sayılan konular artık. Bu kendini savaşlarda yaşanan hafıza kayıplarında da gösteriyor, Danielle Arbid’in insanlarla savaş anıları üzerine yapılan ropörtajlarını konu alan belgeseli “Alone with War” (2000)’da da çok güzel bir şekilde dile getirilmişti. Söyleşi yapılanların çoğu, unutma ihityacını vurgulamaktansa "hatırlama"nın tepkisi olan bu tip bir anıtı gereksiz buldular. Bu bağlamda Beyrut’un genel kültürü için tarihi veya tarihi karşıtı diyebiliriz. Solidere şirketinin ”Geleceğin kenti Beyrut”, sloganı geçmişin aksine, bilinçaltındaki bu gelecek ve mevcut durumun şevkini yansıtıyor. Yine de insanlar bugün kent merkezinde ortaya çıkan arkeolojik miraslarının değerini biliyorlar, asıl soru bu geçmişin neden hala toplumun ve mimarlık bilincine yerleştirilmemiş olmasıdır.

YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Mayıs 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
            1
2 3 4 5 6 7 8
9 10 11 12 13 14 15
16 17 18 19 20 21 22
23 24 25 26 27 28 29
30 31          
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.