Haberler

Her Şey Yıkılıyor...

Tarih: 27 Kasım 2006 Kaynak: New York Times Yazan: Nicolai Ouroussoff Çeviren: Melis Göker

New Orleans’ın harap olmuş yan mahalleleri Amerika şehirlerinin geleceğini tahmin etmemiz için olanak sağlıyor. Bu bölgedeki suç oranının yüksek olmasına rağmen bölge için düşünülen yeniden yapılandırmalar Amerika’da 1950’lerdeki savaş sonrası dönemden beri yapılan en agresif sosyal dönüşüm projelerinden biri. Mimari ve kentsel tasarım bu yeni düzen kurma çabasında en önemli araç.

Bunu en iyi Yerleşim ve Kentsel Gelişim Departmanı’nın şehrin düşük ücretli en büyük dört konut alanlarını yıktığı planlamasında görebiliyoruz. Oysa şehir hala içinde yaşayanların hepsinin barınmasını bile sağlayamıyor durumda. Yerel yerleşimleri korumayı savunanlar tarafından federal mahkemede de tartışılan plana göre 5.000’den fazla kamusal konut biriminin yıkılarak yerlerine özel şirketlerin çeşitli yatırımlarının inşa edilecek.

Kenar mahallelerdeki yoksulluğun ortadan kaldırılması için bir strateji olarak duyurulan proje, şehrin içindeki savaş sonrası inşa edilmiş büyük ölçekli konut bloklarının yabancılaştırıcı etkisiyle ilgili bildik bir tartışmaya dayanıyor.

Fakat New Orleans’taki bu tartışma biraz ikiyüzlülük barındırıyor gibi. Neredeyse New Deal Binası’yla aynı yükseklikte inşa edilmiş şehrin kamusal yerleşim projeleri, hiç de insanca olmayan süper yüksek bloklarla veya kentsel yoksulluğun amblemi haline gelmiş parlak iş merkezleriyle pek ortak noktaya sahip değil. Dürüst olmak gerekirse bu binalar Amerika’nın en iyi kamusal yerleşimlerinden sayılabilir.

Bu yüzden bu bölgede yaşayanların tehditkar bir tutum sergilemeleri şaşırtıcı değil. Planlamanın ötesinde bölgede yaşayanlar böyle bir planlamanın buradan gitmek zorunda kalan fakir insanların geri dönmesini engellemek için dışardan bir müdahaleyle yapıldığından korkuyorlar.

Bu yıkım stratejisi yeni değil aslında. Bu 1970’lerde başlatılan ve halkın yerleşim sisteminin ayrıştırılmasını amaçlayan uzun erimli bir kampanyanın en son ayağı. Bu kampanya fakir insanların birarada gettolarda yaşamasının onları yoksulluğa, suça ve uyuşturucuya mahkum kıldığına inanan bir görüşe dayanıyor. Özellikle de bu görüş 1960lar’da Amerikan şehirlerini savaş sonrasında düzeltmek için yapılan büyük ölçekli yerleşimlere yönelmiş durumda.

Son birkaç on yılda acilen yeni kentsel anlayışlara uygun bir kamusal yerleşim modeli bulmanın gerekliliği ortaya çıktı. Orta Amerika’ya dair nostaljik görüntüler dar yaya yollarından ve iki katlı, eğimli çatılı, verandalı evlerden oluşuyor. Yerleşim ve Kentsel Gelişim Departmanı’na göre New Orleans’ı yeniden inşa ederken bu varsayılan model kullanılmalı.

Fakat işçilerin terk edilmiş bir binayı dinamitlemesi Şikago’nun kuzey bölgesinde bir kutlama sebebiyken bu olay, kamusal yerleşimlerinin çoğu yeni kentsel anlayışlara göre inşa edilmiş New Orleans’ta şaşkınlık ve huzursuzluk yaratan bir olay.

Daha da ötesi New Orleans’ta yaşayanlar ağaçlı yolları ve yeşil alanlarıyla endüstri kentine bir panzehir oluşturan 1850’lerdeki Pontalba Apartmanları veya 19. yüzyılın sonlarındaki “Bahçe Kentler” girişimi gibi yerel hareketlerden etkileniyor.

Mesela Treme’nin eski komşusundaki alçak, kırmızı tuğlalı evlerden oluşan Lafitte Bulvarı projesinin boyutları çevredeki Creole kulübelerine ve gelişigüzel evlere uyum sağlayabilecek şekilde belirlendi. İzole edilmişlik hissini azaltabilmek için mimarlar çevredeki yolları genişletip çeşitli yaya yolları ekleyerek bölgenin içine soktu. Komplekste ilerledikçe bu yollar dev meşe ağaçlarının gölgeledği ortak kullanıma açık teraslar oluşturuyor. Doğa burda fiziksel bir iyilik sağlamanın yanında ruhsal bir ferahlama da sağlıyor.

Bu özen binanın inşasında da kendini gösteriyor. Sağlam bir şekilde inşa edilmiş binanın tuğla örgüleri, çatı kaplaması ve demir işleri herhangi bir modern yerleşim biriminden çok Ivy League (ABD’nin en eski ve en saygın 8 üniversitesinden oluşan bir grup) kampüsüne benziyor.

Gerçeği söylemek gerekirse New Orleans’ın yerleşim sisteminin çökmesinin sebebi tasarımların kötü olmasından çok, bile bile uygulanan ırkçı idari politikalarda yatıyor. 1950’lerden sonra Lafitte’deki yerleşimler kreşlerden tıbbı yardıma, eğitim programlarından çeşitli eğlence kulüplerine kadar sosyal servislerden oluşan bir ağ tarafından korunmaya başlandı. Fakat 1960’larda orta sınıflar banliyölere taşınmaya başladıkça bu servisler de ortadan kayboldu ve şehrin merkezinin neredeyse tamamı siyahlar için bir getto haline geldi.

2002’de koşullar o kadar kötüleşti ki New Orleans şehir yönetimi kamusal yerleşimlerle ilgili sorumluluğu Yerleşim ve Kentsel Gelişim Departmanı’na devretti. Bugün zengin manzaralar sunan bahçeler artık yok. Çimlerin çoğunun üstüne asfalt dökülerek basketbol sahasına dönüştürüldü. Dev çöp yığınları etrafa saçılmış durumda. Çok yüksek projektörler ürkütücü beton kaldırımları aydınlatıyor.

Bu boşvermişlik Katrina Kasırgası’nda da kendini gösterdi. Yerleşim birimlerinin çoğu kasırgadan sonra harap oldu. Çoğunu şu anda fareler işgal etmiş durumda. Ve ‘Yerleşim ve Kentsel Gelişim Departmanı’ dönmeye karar veren herkesin aynı bölgede barınma imkanına sahip olacağına açıklasa da dönenlere bu konuda yardım edilmedi.

Mesele ne Lafitte gibi projelerin özenle restore edilmesi ne de bu tür projeleri yeniden gündeme getirecek umutlu bir ruh haline kavuşabilmemiz. Projelerden hiçbiri 1920’lerde Avrupa’da modernistlerin tasarladığıo binaların seviyesinde değil. Bunlardan sadece üst orta sınıf için tasarlananların bir kısmı ince bir mimari kompozisyona sahip.

Fakat açıkçası bunlar birçok geleneksel orta sınıf evlerinin çok üstünde bir yerde. Oysa yeni evlerin ilave edilmesi, manzara, var olan yolun projeye bağlanmasıyla yapının şehire dahil edilmesi gibi birçok ince düzenlemeleri hayal ederek projenin model alınan yapıya benzetilmesi hiç de zor olmasa gerek.

Fakat Yerleşim ve Kentsel Gelişim Departmanı bunu hiç düşünmedi. Ve yaptıkları açıklamaya göre bu restorasyonun ne kadar tutacağını hesaplamışlar fakat bu bir şeyleri kurtarmayı sağlamıyor. Sonuçta Katrina Kasırgası’nın yaralarını daha tam olarak sarmamışken New Orleans’ın iskeletinin büyük bölümünü ikiye yarmanın yaratacağı psikolojik hasarı kabul etmekte oldukça isteksizler.

Yerleşim ve Kentsel Gelişim Departmanı görevlileri yıkım için henüz bir tarih belirlemiş durumda değil fakat çoktan girişimcilerden oluşan bir takım belirlemiş durumdalar. Bu arada Yerleşim ve Kentsel Gelişim Departmanı’nın geleceğe dair planlarını New Fischer’a birkaç mil uzaktaki Algiers’da yaptıklarından anlamak mümkün.
Fakat birçok açıdan kalkınma hala bir hayal. Özümsenmiş bir dünya gibi tasarlanmış, dar sokaklarının hiçbir yere varmadığı bölgede gelişme için gerekli ana damarlardan biri olan şehirle bağlantı koparılmış durumda. Dükkanlar, sokaklar, parklar, yani bir bölgeyi kentsel bir parça haline getiren her şey burada eksik. Ve bölgenin birbiriyle aynı, sıralanmış iki katlı evleri zaten kentsel yaşamla birleşmek için hiç istekli görünmüyor. Bunun yerine bölge bir tür sosyal izolasyondan başka bir türüne doğru ilerliyor.

En ileri görüşlü haliyle bu yaklaşım şehirlerin hayatın kucaklandığı bir iletişim ve temas merkezi olmasına karşı devam ettirilen saldırının bir parçası. Farklılıklar yumuşatılarak şehre geri dönen banliyö sakinleri ve turistler için güvenli bir yer haline gelmesini sağlanabilir.

Bu saçma bi oyun. New Orleans’taki mücadele darmadağın olmuş bir kültürün parçalarını bir arada tutabilme mücadelesidir.

Maalesef Yerleşim ve Kentsel Gelişim Departmanı’nın planı, geçmişi, şehrin bu bölgesinde yaşanan acı dolu deneyimleri ve gerçekleri umursamadan değersizleştirmek.

Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.