Haberler

Peyzaj Mimarı, Mimar, Hukukçu, Şehir Plancısı ve Kentsel Dönüşüm

Tarih: 1 Mart 2007 Yazan: Sema Simav

Peyzaj Mimarları Odası İstanbul Şubesi, “Kentsel Dönüşüm ve Peyzaj Mimarlığı” başlıklı atölye çalışması ile peyzaj mimarlarının yanı sıra akademisyen, hukukçu, mimar ve şehir plancısını bir araya getirdi.

Mimar Mücella Yapıcı başkanlığında iki oturumda yürütülen çalışmada “Kentsel Dönüşüm” kavramı altı başlıkta değerlendirildi. MSGSÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Ar.Gör. Peyzaj Mimarı Seher Demet Kap, “Kentsel Dönüşüm/Yenileşme Tanımı ve Peyzaj Mimarlığının Dönüşüm İçindeki Yeri” başlıklı sunumunda; “Yerel ekonomiye ait dinamikleri harekete geçirmek yolu ile fiziksel ve sosyal açılardan çöküntü sürecine girmiş kentsel alanları yeniden yaşanabilir, canlı alanlar haline getirmeyi ve kente yeniden kazandırmayı hedefleyen kapsamlı ve entegre bir vizyon ve eylemler bütünüdür” diyerek tanımlanan kentsel dönüşüm kavramının, Avrupa’da savaş sonrası hasara uğramış kent ve kasabaların ve yoksul mahallelerin devlet müdahalesi ile “konut odaklı” “Kentsel Yenileme “nin ve tarihi doku alanlarının korunmasının mekansal anlamda bir iyileştirme yanında ekonomik ve sosyal yenileşmeyi de kapsayan “Kentsel Yenileştirme” stratejilerini ortaya koyan bir şekilde bütünleştirildiğine dikkat çekti. Ekonomik, mekansal ve sosyal yenilemenin iç içe olduğu bir süreç olarak sunulan “yenileme” anlayışına 1992 Rio Konferansı ile birlikte “sürdürülebilirlik” ve “katılım” kavramlarının da eklenmesiyle “sürdürülebilir kentsel yenileşme” kavramının gündeme geldiğini belirten Kap, peyzaj mimarlığını “mekansal yenileme” sürecinin bir parçası olarak tanımladı. “Mekansal Yenileşme”de, yaşam kalitesi artırmak, fiziksel mekanın yenilenmesi ve mekansal değer artımının sağlanması için kamusal mekanların oluşturulması, park alanlarının tasarlanması, cadde ve meydanların düzenlenmesi, yeşil alanların kentsel doku içine sokulması, su öğesi, kent mobilyaları, bitkilendirme ve çeşitli fonksiyonların alanda kullanılması ile mekan kalitesinin artırılmasının gerekli olduğunu söyleyerek Londra Elephant&Castle bölgesi ve More London bölgesi kentsel yenileme çalışmalarından örnekler verdi.


Elephant&Castle (Mevcut durum ve önerilen yenileme projesi görünümü)


More London uygulaması

“Böyle bir kanuna gerek var mıydı?”
Oturumun ikinci konuşmacısı, İstanbul Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı Ömer Aykul ise, kamuoyunda kentsel dönüşüm yasası olarak bilinen ve TBMM komisyonunda görüşülmekte olan “Dönüşüm Alanları Hakkında Kanun Tasarısı” ile ilgili tespitlerini aktardı. Konuşmasına, “böyle bir kanuna ihtiyaç var mıydı” sorusu ile başlayan Aykul, mevcut yasalar ve söz konusu tasarının kapsam ve amacına dikkat çekti. 3194 sayılı imar kanununun 6. maddesinden 19 maddesine kadar olan bölümü, neyin nasıl yapılacağını yönetmeliklere bağlayarak anlattığına ve daha önce uzmanlarca hazırlanmış bu kanunun, uzmanların kanuna hakim olması ve uygulama örnekleri açısından rahatlıkla uygulanabilen bir durumda olmasının yanısıra 775 sayılı Gecekondu Kanunu, 5393 sayılı Belediye Kanununun “Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı” başlıklı 73. maddesi, Büyükşehir Belediyeleri Kanununun 7.maddesi ve devamının da dönüşüm yasası niteliğinde olduğuna değindi. Sulukule Kanunu olarak bilinen 5366 sayılı "Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkındaki Kanun"un içeriği ile “kullanarak yaşatma” ve yaşatarak kullanma” yaklaşımına dikkat edilmesi gerektiğini söylerken tasarının arkasında başka sebepler aramanın yersiz olmadığını açıklayarak devam etti.

“Dönüşüm Alanları Hakkında Kanun Tasarısı”nda bir hukukçu olarak Ömer Aykul ilk bakışta dikkatini çeken detayları şöyle sıralıyor:Tasarının ilk maddesinin gerekçesi “imar planı kapsamında kalsın veya kalmasın kentsel veya kırsal alanlarda…” cümlesi ile başlıyor ve kentsel alanların yanı sıra kırsal alanlar ilk defa “dönüşüm alanları” kapsamına alınmaktadır. Tasarının tüm metninde “tasfiye” kelimesi sıklıkla kullanılırken “yıkım” kelimesi bir kez kullanılmaktadır. 4. maddede daha önce yürürlüğe girmiş 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu, 2872 sayılı Çevre Kanunu, 383 sayılı Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı Kurulmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname, 3621 sayılı Kıyı Kanunu, 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu gibi bir çok yasanın kullanıcısı olan kurumların yetkisi yerel yönetimlere verilmektedir. 5. maddede dönüşüme konu edilecek alanın en küçük büyüklüğünün neden 5 ha olduğu düşünülmelidir. Ayrıca “…tasfiyeye konu alanların ve gelişme ve yeni yatırım alanlarının bulunması durumunda dönüşümü sağlamaya yönelik olarak dönüşüm alanının kısmen veya tamamen ayrı birden fazla belirlenebileceği ancak bu alanların birbiri ile ayrılmaz bağı nedeniyle de aynı meclis kararına konu edilmelerinin zorunlu olduğu vurgulanmıştır” ifadesiyle birbirinden ayrı yerlerdeki alanların birleştirilmesi, arada kalan kalan alanların uygun olmasa bile dönüşüme konu olmasının önünü açmaktadır. Yine aynı maddede “kamu hizmeti” tanımı yasanın kullanıcısına bırakılmakta, dönüşüm alanlarının tespiti yanı sıra karara bağlanması yetkisi de yerel yönetimlere verilmektedir. 6.madde de yer verilen 12 Ekim 2004 tarihi imar affına işaret etmektedir. İlgili maddenin ikinci fıkrası, “Dönüşüm alanı sınırları içinde, 12/10/2004 tarihinden önce yapıldığını belgeleyen gecekondu sahiplerine, ruhsatsız yapı sahiplerine ve ikamet edenlere, bedelini yirmi yılı aşmamak üzere borçlandırılmak kaydıyla yapılacak sosyal konutlardan veya yapılardan, bağımsız bölüm verilebilir” hükmüyle konu proje ortaklarının kararına bırakılmaktadır. 7. madde de ise yerel yönetime verilen yetki ile vatandaşın kamulaştırma bedellerine itiraz edebilmesi engellenebilmektedir ki bu en temel anayasal hakların ihlali anlamına da gelmektedir.

“Sonuç olarak bu tasarı 3194 sayılı imar yasasının yönetmeliği gibi düzenlenmiş bir yasadır ve kentsel ve kırsal alanları paylaştırma dışında bir anlam içermemektedir” diyen Ömer Aykul, tasarı da “kentsel risklere duyarlı yaşam çevreleri” ile ne demek istendiğinin açık olmadığını belirtirken hukuk sisteminde bir hakimin, medeni kanunun ilgili maddesinin verdiği yetki ile her iki tarafın da savunmasını doyurucu bulması halinde önce ilgili yasanın gerekçesine göre karar vereceğini, bunun da yeterli olmadığı durumlarda, kendisi yasa koyucu olsa nasıl bir düzenleme yapacağını düşünerek karar verebileceğine önemle dikkat çekti. Tüm bu boşluklarla mücadele konusunda bir hukukçu olarak önerisinin ne olduğu sorusunu, bir araya gelmek, birlikte hareket etmek olarak yanıtladı ve meslek alanlarının her birinin çevre konusunda uzmanlaşmış kişiler de yetiştirmesi gerektiğini, “ekomimar”,”ekomühendis” gibi alt uzmanlık alanlarının gelişmesi gerektiğini sözlerine ekledi. İç hukukta çatışılması durumunda uluslar arası sözleşmelerin geçerli olduğu ve bu tasarının Türkiye’nin imzaladığı bir çok sözleşmeye aykırı olduğunu da belirten Aykul, “kısaca bu tasarı, anayasaya, uluslar arası sözleşmelere ve insan haklarına aykırıdır” diyerek konuşmasını tamamladı.
Kentsel Riskler, Sosyal Çöküntü, Yüksek Rant, Küreselleşme

Mimar Mücella Yapıcı ise “kentsel risklere duyarlı…”tanımına atıfta bulunarak, “sosyal çöküntü gibi tanımlamalar yapılıyorsa bu sizin için riskli olan sosyal yapıları kaldırabileceğiniz anlamına gelebilir” dedi. Türkiye’de sağlıklaştırma, yenileştirme tanımları kullanılıyorken sonradan yeniden yapılanma, sürdürülebilirlik kavramlarının da eklendiğini ve bugünkü ifadesi ile “kentsel dönüşüm”de ekonomik tarafın ağır bastığını anlattı. Mülk bedellerinin, kamulaştırmadan sonra daha düşük bedelle satın alınacağı tehditi ile karşı karşıya bırakıldığının örneklerini veren Yapıcı, “rantınız yükselecek” vaadi ile yaşam alanlarının rant alanı olarak sunulduğunun da altını çizdi. 1950’li yıllarda gecekondulaşma ile ikinci dönüşümü, 1970’lerde yabancı sermayenin gelişi ile üçüncü dönüşümü, 1985’lerde imar affı ile dördüncü dönüşümün yaşadığına da değinirken bugün yaşanan sürecin Türkiye’ye özgü olmadığını, finans sermayesinin, üretime dayanmadan elde ettiği parayı harcayacak yer bulamamasından kaynaklanan tıkanıklığın sonucu olduğunu söyledi. Bu tür uygulamaların bize özgü olmadığını Tac Mahal’in bahçesine gökdelen yapılması projesinin onaylanması ile örnekledi. “Dünyada doğru yapılan kentsel planlama var mı?”, sorusunu ise bunun için Anadolu’ya bakmanın yeterli olacağı, geçmiş dönemlerde Anadolu’da çok doğru çalışmalar yapıldığını belirterek yanıtladı. Bu konuda dikkat edilmesi gereken bir başka boyutun küreselleşme kavramı olduğu, kentsel dönüşüm gibi projelerde turizm potansiyelinin pazarlanması ile İstanbul’un yabancı sermayeye adeta görücüye çıkarıldığını belirtti. Mücella Yapıcı’nın özellikle dikkat çektiği bir başka konu ise kentte arsa kalmadığı ve yer altı bölgelerinin satılmaya başlandığı yönünde oldu. Beşiktaş’ta yapımı devam eden bir merkezin yerin 10 kat altına kadar inerek ciddi bir inşaat alanı elde edildiğini, bölgede böylesi bir yapının oluşturacağı trafik yüküne verilen yanıtın ise, “bu bölgede trafik yeterince yoğun olduğundan bu yoğunluktan bir şey olmaz” şeklinde olduğunu söylerken konunun bir başka boyutunu gözler önüne serdi. Aynı alan için verilen ÇED raporunda yer verilen bir madde ise Yapıcı için bir başka hazin durumdu: “Bölgede bir ekosistem tespit edilememiş, var olan da Zincirlikuyu’da küçük bir alan olduğundan göz önünde bulundurulmamıştır.”

Fabrikadan Spor Alanına Dönüşüm
Oturumun üçüncü konuşmacısı Yüzüncü Yıl Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Ar.Gör. Mustafa Ergen idi. Mustafa Ergen, “Almanya Ruhr Vadisi Örneği Bakış Açısı İçinde Peyzaj Mimarlığı Yönüyle Türkiye’deki Kentsel Dönüşüm Olgusu” başlıklı konuşması kentlerin “yıkım” ile değil “yenileme” ile yeni bir kimlik edinebileceğini göstermesi açısından umut verirken Türkiye’deki sürecin kavramları da kullanımları da içinden çıkılmaz hale getirmiş olması Türkiye’ye mi Avrupa’dan bakmalı Avrupa’ya mı Türkiye’den bakmalı sorusunu beraberinde getirdi.

12 büyükşehir ve 3 bölgeden oluşan Ruhr Vadisi, Avrupa’daki ağır sanayi krizi sonrasında geriye tahrip edilmiş peyzaj alanları, yıkılmış kentleri ve çok geniş ölçekteki terk edilmiş endüstri alanları bırakmış. Nüfusunun önemli bir bölümünü aynı dönemde kaybeden bölge neredeyse terk edilmiş. 1989-1999 yıllarını kapsayan 10 yıllık bir program hazırlayan IBA (International Building Exhibition) kısa zamanda göze çarpan değişiklikler ve başarılar elde etmiş. Bu dönüşüm programı 17 kenti ve 100 üstünde proje ile 800 km²’lik alanı kapsıyor. Mustafa Ergen’in, projelerin önemli bir kısmının sivil toplum kuruluşlarına satılarak gerçekleştirilmiş olmasına önemli bir detay olarak dikkat çektiği sunumu, 200 ha’lık bir alana sahip olan demir-çelik fabrikasının Landschaft Park olarak yeniden düzenlenmesinden görüntülerle devam etti. Eskiden demir-çelik üretiminde kullanılan birimlerin şimdi sosyal aktivite ve spor alanı olarak kullanılıyor olması projeye ayrı bir önem kazandırdı.

“Sonuç olarak; Ruhr Havzası Kentsel Dönüşüm Uygulaması, terk edilmiş endüstri alanları sürdürülebilir gelişim için ve toplumun kimliğinin tanımlanmasında yeni bir potansiyel yaklaşımı ortaya çıkarmıştır. Eski katı altyapısal elemanlar yerine peyzaj ve su gibi yumuşak altyapı elemanlarını ön plana çıkarmıştır. Planlama ve uygulama işlemlerinde yerel ve bölgesel aktörler arasında yeni bir arabuluculuk deneyimi ortaya çıkarmıştır. Kentsel ve bölgesel değerler için kamu ve özel yatırımcılar arasında gayri resmi bir anlaşma ve yarışma ortamı hazırlamıştır.Bölgesel güzellik ve onun estetik değerlerine yeni bir bakış açısı sağlamıştır.Gelişmiş ve gelişmemiş alanlara sürpriz alanlara sürpriz bir bakış açısı çıkarmıştır.” diyen Ergen Türkiye’de kentsel dönüşüm olgusu için yaptığı çıkarımlarda, Dönüşüm projelerinde halkın katılımının sağlanması gerekmektedir.

Dönüşüm alanları belirlenirken ekonomik, ekolojik, sosyal ve tarihi değerler çok iyi tanımlanmalı her alan dönüşüm alanı olarak ileri sürülmemelidir, bilindiği gibi dönüşüm modeli o alana çözüm getirmek yerine çözümsüzlüğe de sürükleyebilir.Özel sektör ve kamu beraber bu alanların dönüşümünde yer almalı ekonomik girdiler çok iyi hesaplanmalıdır.Kentsel Dönüşüm alanlarında peyzaj değerleri de göz önünde tutulmak zorundadır.Kentsel ve bölgesel girdiler alan içinde olumlu rekabet olgusu yaratmalıdır. Dönüşüm projeleriyle kentsel alanların sürdürülebilirliği sağlanmalı, kent içindeki dönüşüm alanlarının sağlıklı kullanım potansiyeli ortaya çıkarılmalıdır.Kentsel alanların dönüşümünde kentsel ve bölgesel landmarkların tarihsel ve kültürel miras anlamında ortaya çıkarılması ve projelerde önemle üstünde durulması gerekmektedir,” diyerek konuşmasını tamamladı.

“Yeşil alanlar deprem sonrasında fiziksel yapılaşmanın yerini ve rolünü üstlenir.”
Oturumun bir diğer başlığı ise Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr. Yıldız Aksoy yürütücülüğünde Peyzaj Mimarı Aylin Çelik, Peyzaj Mimarı Burcu Aygün ve Peyzaj Mimarı Levent Ören tarafından hazırlanan Zeytinburnu İlçesi Yeşil Koridor Dönüşüm Projesi idi. Yıldız Aksoy “Kentin büyümesi, nüfusun artışı, 17 Ağustos Depremi, kentteki yeşil alanların azlığı, yetersizliği " Deprem sırasında bir kez daha gördük ki, yeşil alanlara sadece gezinmek için ya da oyun oynamak için değil afet sırasında da kullanabilmek için ihtiyacımız var” diyerek başladığı sunumunda, “İstanbul kentinin planlama tarihinde kabul edilebilir standartlarda kent dokusu ile bütünlük düşüncesi ile ele alınmadığı, nerede bir gereksinim nerede kamuya ait boş bir alan bulunmuşsa oraların yeşil alanlara tahsis edildiği görülmüştür” tespitiyle Zeytinburnu ilçesinde imar planlarında tanımlanan yeşil alan ile mevcut yeşil alanların karşılaştırılarak Sümer Mahallesi’nde yapılan çalışmaların aktardıktan sonra “Türkiye’de kentsel peyzaj planlamasında ve kent planlamasında yeşil alan sisteminin standartlara uygun olarak planlanması ve imar planlarında düzenli yapıya kavuşturulmasının sağlanması önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Kentsel alanlara ait veri eksiklikleri sağlıklı bir planlamayı engellemektedir. Yeterli veri sağlandığında coğrafi bilgi sistemleri ile hızlı ve sağlıklı bir analiz yapılması mümkün olabilmektedir. Bu çalışmada İstanbul gibi Metropoliten ölçekli bir kentte bu analiz gerçekleştirilebilmiştir” diyerek kentsel veri tabanı oluşturmanın gerekliliğini vurguladı.Yeşil alanların deprem öncesi ekolojik, fiziksel ve ekonomik işlevleri ile insan sağlığı ve yaşama mekanı arasında kurulacak organik bağda önemli role sahip olduğunu, deprem sonrası ortamlarda ise fiziksel yapılaşmanın yerini ve rolünü üstlenerek, olağan kulanımlarından farklı işlevler barındırdığına dikkat çekti.

Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Sekreteri Tayfun Kahraman, oturumun son konuşmasında, dönüşüm kavramının, rant paylaşımı olduğunu ifade ederek, Sulukule, Gültepe gibi bölgelerde yapılanların bir diğer boyutunun “soylulaştırma” politikasının sonucu olduğunu söyledi. Meslek odalarının yasal mücadelede yaşadığı sıkıntılara da değinen Kahraman, dönüşüm projelerinin halka anlatılması gerektiğine vurgu yaparak mahalle derneklerine dikkat çekti.

Kentsel Dönüşüm Politik Bir Sorundur
“Planları yapanların da uygulayanların da uzman ya da akademisyen olabildiği” yönündeki bir soruyu, “mesele, uzmanlarla ilgili değil politik bir sorundur” şeklinde yanıtlayan Mücella Yapıcı, “görünen o ki toplumsal dönüşüm olarak karşımıza çıkan dönüşüm projelerinin içeriği, yasa yapıcı, planlamacı vb.nin yaklaşımına bağlı. Mimar, plancı, hukukçu kim olursa olsun, yapılan toplumun en az yirmi yılını belirlemek. Bu durumda bu kadar ciddi bir sorumluluğun altından tek bir uzmanlık alanının kalkamayacağı can alıcı biçimde ortada. Peyzaj mimarı, mimar, şehir plancısı, sosyologun bir arada olduğu çalışmaları ne zaman göreceğiz?” sorusuna karşılık “bugün burada başladık ve İstanbul kent sempozyumu ile devam edeceğiz, sizlerin de katılımını bekliyoruz” dedi.

PMO III. Kongresi hazırlık dönemi kapsamında düzenlenen “Kentsel Dönüşüm Projeleri ve Peyzaj Mimarlığı” başlıklı atölye çalışması PMO İstanbul Şube Başkanı Gülay Özdabağ’ın TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu’nun düzenlediği İstanbul Kent Sempozyumu’na çağrısı ile sona erdi.

PMO atölye çalışmalarının ikincisi Mart ayı içerisinde “Kent Kültürü, Kentsel Kimlik ve Peyzaj Mimarlığı” başlığı ile İzmir Şube tarafından gerçekleştirilecek. Kongre takvimi ve hazırlık etkinlikleri ile ilgili detaylı bilgiye www.peyzajmimoda.org.tr adresinden ulaşılabilir.

Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.