Haberler

Atatürk Orman Çiftliği ve Anayasal Koruma

Tarih: 18 Mayıs 2007 Kaynak: Cumhuriyet Yazan: Güven Dinçer


2006 yılında çıkarılan 5524 sayılı yasa ile Atatürk Orman Çiftliği'nin (AOÇ) imara açılması kanunlaştı ve bu konuda Ankara Büyükşehir Belediyesi'ne geniş yetkiler verildi. Var olmayan gerçek dışı gerekçelere dayanılarak çıkarılan bu yasanın amacı, AOÇ'nin mal varlığının belediyenin kontrolüne bırakılmasıdır. Bu yasa ile Ankara Büyükşehir Belediyesi'nce AOÇ bilinmeyen bir akıbete sürüklenecek ve yok olacaktır. 5524 sayısı kanuna dayanılarak AOÇ için yapılan imar planlarının, Ziraat Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası ve Ankara Barosu tarafından anayasaya ve yasalara aykırılığı nedeniyle iptali dava edildi. Bu yazımızda, konunun anayasal boyutları üzerinde duracağız.

Olay
Yüce Atatürk 'ün kişisel mal varlığı içinde olan AOÇ, 1937 yılında Atatürk tarafından şartlı olarak Hazine'ye bağışlanmıştır. Bağışla ilgili pek çok resmi belgeye göre; AOÇ üzerindeki bütün zirai işletmeler, donanımları birlikte bir zirai üretim birimi olarak korunması ve işlerliğinin devamı şartı ile Hazine'ye devredilmiştir. Bağış senedinde ayrıca, çiftlikte arazi ıslahı ve düzenlenmesi yapılması, çevrenin güzelleştirilmesi, halka gezecek-eğlenecek ve dinlenecek sağlıklı yerler sağlanması, halka nefis ve katıksız gıda maddeleri üretilmesi ve temini amacı açıkça belirtilerek bunların gerçekleştirilmesi yükümlülüğü konulmuştur. Atatürk'ün kişisel mülkünü bağışladığı Hazine, AOÇ'nin mülkiyetini yukarıdaki yükümlülükleri ile birlikte devralmıştır.

5524 sayılı kanunla verilen sınırsız yetkiye dayanılarak yapılan planlama ile çiftliğin bütünlüğü parçalanmış, tarım yapılacak araziler alabildiğine azaltılmış ve çiftlik yapılaşmaya açılmıştır. Sonuçta AOÇ'nin örnek bir tarımsal üretim merkezi ile ulusal bir park, dinlenme ve eğlenme yeri olarak halka hizmet imkanları yok edilmiştir.

Anayasa Kuralları ve Anayasal Koruma
I. Anayasanın 35. maddesinde; "Herkesin Mülkiyet ve Miras Haklarına" sahip olduğu belirtilmiştir:

Anayasanın 35. maddesi, anayasada yer alan belirli sınırlamalar dışında mutlak bir mülkiyet ve miras hakkını öngörmektedir. Bunun konumuz açısından anlamı şudur:

a) Kimsenin mülkiyetine, sahip olduğu bir mülke (kamulaştırma dışında) devletçe dokunulamaz. Özel ve tüzel kişilerce el konulamaz. Özel mülkiyet, anayasa tarafından, hem devlete hem de özel kişilere karşı korunur.

Anayasanın sözleşme serbestini tanıyan kuralına göre de, herkes kendi malı üzerinde istediği gibi tasarruf edebilir. Mülkiyeti altında bulunan bir taşınmaz üzerinde bu taşınmazın geleceği hakkında her türlü tasarrufta bulunabilir. Yasalarla objektif bir biçimde düzenlenmiş kurallar çerçevesinde taşınmazını istediği gibi kullanabilir, rehin edebilir, üzerinde irtifak hakları kurabilir ve satabilir. Ölüme bağlı olan ya da olmayan bir tasarrufla bağışlayabilir. Kısaca mal varlığının geleceğini belirleyebilir.

b) Mülkiyetle ilgili olarak özel kişilere yönelik olarak özel kurallar konulamaz. Mülkiyetle ilgili olarak yapılan düzenlemeler objektif düzenlemelerdir. Mustafa Kemal Atatürk'ün 1937 yılında, tasarrufu altındaki AOÇ'yi Hazine'ye bağışlaması da herkes için geçerli olan objektif kurallar çerçevesinde gerçekleşmiştir. Bu bağış işlemleri, hukuken bugün de yürürlükte olan yasa kurallarına göre yapılmıştır. Yani Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu kurallarına göre bu bağış gerçekleşmiştir.

Bu bağış, bağış senedinde açıkça yazıldığı ve 1937 yılında düzenlenen resmi yazışmalarda da teyit edildiği üzere şarta bağlı ve mükellefiyeti bir bağıştır. Bu nedenlerle, Mustafa Kemal Atatürk'ün Hazine'ye bağışladığı çiftlik arazisi Mustafa Kemal'in Atatürk'ün bağış senedinde yer alan iradesi ve buyruğu yönünde kullanılabilir. Mustafa Kemal, AOÇ'yi bir tarım işletmesi olarak bir bütünlük içinde kullanılmak ve işletmek üzere Hazine'ye bağışlamıştır. Bu yüzden, AOÇ bağış senedi gereği modern bir tarım işletmesi olarak ve Ankara kentine dönük olarak onun ihtiyaçlarını karşılamak üzere faaliyetlerine devam edecektir. Çiftliğin kullanım biçimi, bağış senedi ile Hazine'yi ve devleti sınırlandırılmıştır. Yani Hazine'ce çiftliğin bu niteliğini bozacak idari tasarruflar yapılamaz ve çiftliğin hukuksal veya fiziksel niteliğini değiştirecek yasa çıkarılamaz. Çiftlik, kent ormanı ve tarımsal sanayi, tarım ürünleri üretimi odaklı olarak kullanılacaktır.

Mustafa Kemal Atatürk'ün yaptığı bağış ancak kendi belirttiği şartlarla kullanılabilir. Anayasal olarak korunan bu hak, mülkiyet ve miras haklarının devamı ve gereğidir. Devlet ve özel kişiler için konulmuş ve koruma kurallarının Mustafa Kemal Atatürk'ün mülkiyet hakkı ve sözleşme hürriyeti için kullandırılmaması söz konusu olamaz.

Yasa koyucu, AOÇ ile ilgili olarak ancak ve ancak AOÇ'nin yönetimi ve korunması ile ilgili yasa çıkartabilir. Bunu da bağış hükümlerinin sınırları dahilinde yapılabilir. Bu nedenle 5524 sayısı yasayla düzenlenen "AOÇ Müdürlüğü ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı arasında yapılacak bir protokolle Ankara Büyükşehir Belediyesi lehine intifa hakkı tesis edilebilir" hükmü anayasanın 35. maddesine aykırıdır. Mustafa Kemal Atatürk'ün Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu'na göre herhangi bir yurttaş gibi belirlediği arzusu ve iradesi olan bağış işlemi bütün sonuçları ile anayasanın korunması altındadır. Bu iradeyi kanunla değiştirmek ve kullanılmaz hale getirmek mümkün değildir.

II. Anayasanın 46. maddesinde; "Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya veya bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir" denilerek mülkiyet hakkına müdahalede devleti bağlayıcı temel anayasal sınırlamalar getirilmiştir.

5524 sayılı yasa da "imar planlarına uygun olmak şartı ile yol, meydan, altgeçit, üstgeçit ve raylı toplu taşım araçları, yer altı tünelleri ve yer altı hizmetleri için gerekli arazi ile dere ıslahı yapılması planlanan araziler üzerinde, kamu yararı ve hizmetin gerekleri dikkate alınmak suretiyle "Bedelsiz olarak Ankara Büyükşehir Belediyesi lehine intifa hakkı tesis edilir" denilerek Büyükşehir Belediyesi lehine bedelsiz irtifak hakkı tesis öngörülmektedir. Bu irtifak haklarının konusu olan yerlerin kesin bir (ada-parsel-metrekare) sınırı olmadığı gibi aynı zamanda ihtiyaç duyulan arazilerin bedelsiz olarak devri öngörülmektedir.

Bu düzenleme anayasanın 46. maddesindeki, "Devlet ve kamu tüzel kişilikleri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, karşılıklarını peşin ödeme ..." şartıyla izin veren kurala aykırıdır. AOÇ Müdürlüğü'nün mülkiyetindeki arazilerden (şartları varsa) genel amaçlı yolların bedelsiz olarak geçirilmesine ilişkin düzenleme, anılan kamu kurumunun ayni sermayesinin tüketilmesine ve bu süreç içinde onun mükellefiyetlerini ifa edemez hale gelmesine yol açacaktır. Ankara Büyükşehir Belediyesi ve AOÇ Müdürlüğü iki kamu tüzel kişisi olduğu ve iki idarenin birbirlerinin mülkiyetindeki taşınmazları kamulaştıramayacakları düşünülüyorsa o takdirde Kamulaştırma Yasası'nın 30. maddesindeki yöntemle belirlenecek değer, her hal ve şartta AOÇ Müdürlüğü'ne ödenmelidir. Tekrar belirtelim ki AOÇ arazileri özel hukuk gerçek kişisi olan Mustafa Kemal Atatürk'ten mükellefiyetle yüklü olarak Hazine'ye intikal etmiştir. Arazilerin mükellefiyetlerini ifa edemez hale getirecek şekilde bedelsiz olarak üçüncü kişilerin istifadesine ve zilliyetliğine terk edilmesi, özel mülke kamu tarafından bedelsiz olarak el konulması olacaktır.

III. Anayasa'nın 63. maddesinde: "devletin tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlayacağı ..." öngörülmüştür. AOÇ'nin bütününün Ankara Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'nun 1992 ve 1998 tarihli kararları ile korunması gerekli birinci derecede doğal ve tarihi SİT alanı olduğuna karar verilmiştir.

Anayasanın 63. maddesi çerçevesi uyarınca tarihi ve doğal SİT'lerin tâbî olduğu hükümler 5524 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği tarih ve bugün itibariyle yukarıda andığımız gibidir. Doğal ve tarihi SİT'lerin topoğrafik yapısının dahi bozulması hukuken mümkün değilken, 5524 sayılı yasanın ikinci paragrafındaki düzenleme ile AOÇ arazilerini koruma ile telif edilemeyecek nitelikte genel amaçlı yol, alt - üstgeçit ve benzeri kalıcı nitelikli yapılaşmaya ve üçüncü paragrafıyla da yine kalıcı nitelikli hayvanat bahçesi yapılaşmasına imkan verilmesine ve bu alanların üçüncü kişilere kiralanarak kullanılmasına yol açacaktır. Öngörülen yapılanmalar AOÇ arazilerinin korunması değil tersine korunmaması demektir. 5524 sayılı yasadaki bu düzenlemeler anayasanın 63. maddesine aykırıdır.

IV. Anayasanın 44. maddesinde; "Devlet toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmekle ...", 45. maddesinde ise "Devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını sağlamakla ..." görevlendirilmiştir.

a) 5524 yasa ile getirilen yukarıda vurgulanan düzenlemeler, anayasanın 44. maddesi ile 45. maddesi; hükmüne de aykırıdır. AOÇ arazisi üzerinde belediye lehine tesis edilen intifa hakkına ilişkin hükümler anayasanın, devletin hukuk devleti olmasından kaynaklı ruhuna aykırıdır. Belediye bu kanuna dayanarak istediği kadar tarım toprağına ve yeşil alana istediği gibi tasarruf edebilir.

b) Bu durum hukuk devletinde idarenin işlemlerinin belirlenebilir, ölçülebilir olması zorunluluğuna uymamaktadır. "İmar planlarına uygun olmak şartı ile yol, meydan, altgeçit, üstgeçit ve raylı toplu taşım araçları, yeraltı tünelleri ve yeraltı hizmetleri için gerekli arazi ile dere ıslahı olarak Ankara Büyükşehir Belediyesi lehine intifa hakkı tesis edilir" diyen 5524 sayılı kanun kuralları anayasanın hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Bilindiği gibi, idarenin teknik ve maddi faaliyetlerinin belirli bir düzen içinde yürütülmesi birtakım kuralların önceden belirlenmesini zorunlu kılar. Bu zorunluluktan doğan düzenleme yetkisinin sınırını ise hukuk devleti ilkesi belirler. Hukuk devleti, kamu kudretinin hukuk kuralları ile sınırlandırılmasıdır. Bu sınır, 25.03.1950 tarih 5659 sayılı AOÇ Kuruluş Kanunu'nun 10. maddesinde de düzenlenmiştir. 5659 sayılı kanunun 10. maddesinde, "AOÇ'nin bu kanunun yayımı tarihindeki sınırları içinde bulunan gayrimenkulların gerçek veya tüzelkişilere devir ve temliki ve kamulaştırılması özel bir kanunla izin alınmasına bağlıdır" denilmiştir. Bu tarihten sonra da çıkartılan tüm kanunlarda hangi kurum için ne kadar arazi gerekiyorsa AOÇ arazisi ile ilgili kanunlarda belirtilmiştir.

c) Taşınmazlarla ilgili idari tasarruflar ve yasalar, tapu ile ilgili hukuk kurallarına ve kadastro tekniğinin gerektirdiği ölçüm ve sınırlamalarına göre belirlenen "sınırlı alanlar" için tesis olunabilir.

Oysaki 5524 sayılı kanun ile getirilen düzenlemelerde, idare AOÇ arazisi üzerinde sınırsız bir toprak kullanma hakkına kavuşturulmaktadır. Yasa koyucu, Büyükşehir Belediyesi'nin imar planlarına uygun olmak şartı ile her ne kadar sınırlandırmış gibi görünse de, AOÇ arazisinde Büyükşehir Belediyesi'nin ne kadar arazi üzerinde tasarruf edebileceği, bu altyapı faaliyetleri için hangi ada ve parsellere ihtiyaç olduğu, bu arazinin koordinatları, bunun hangi ölçütlere göre yapabileceği konusunda ilkeler koymamıştır. Yasa koyucu, AOÇ arazisini anayasal düzeyde koruyan hukuk devleti ilkesine aykırı bir düzenleme yapmıştır.

Sonuç
AOÇ'nin mülkiyeti Atatürk'ün bağışlama iradesi ile sınırlı olarak Hazine'ye geçmiştir. 5524 sayılı yasa ile getirilen düzenlemeler ile Mustafa Kemal Atatürk'ün Anayasa ve medeni hukuktan doğan hakları çiğnenmektedir ve anayasanın mülkiyet hakkını koruyan kurallarına aykırıdır. 5524 sayılı kanun, anayasanın kamulaştırma için koyduğu kurallara aykırıdır. 5524 sayılı kanun, anayasanın kültür ve tabiat varlıklarının korunması ile ilgili kurallarına aykırıdır. 5524 sayılı kanun, anayasanın toprak varlığımızın korunması ile ilgili kurallarına aykırıdır.
Takvim
<<Mayıs 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
            1
2 3 4 5 6 7 8
9 10 11 12 13 14 15
16 17 18 19 20 21 22
23 24 25 26 27 28 29
30 31          
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.