Haberler

Türkiye’nin geleceği bu binalar mı?

Tarih: 5 Haziran 2007 Kaynak: Akşam Yazan: Oray Eğin
Bir keresinde Türkiye’nin önde gelen dekoratörlerinden birinin kataloğunu inceliyordum kendisiyle beraber. Başkaları için hazırlanmış evlerin resimlerine bakmak bir tür oyundu. Sahiplerini bilmiyordum, ama her sayfa çevrildiğinde yorum yapıyordum. “Bu ev çok sonradan görme olmuş” diyordum mesela, sonra ev sahibini öğreniyordum, şaşırmıyordum. “Burası gerçekten güzel bir ev” dediğimde tâ kökü Osmanlı’ya uzanan, gerçek Türk aristokrasisine ait bir ailenin çıkıyordu. Sırf evlerin mimarisi kimin yeni para, kimin eski para olduğunu anlatıyordu.

Bütün evler aynı dekoratörden çıkmasına rağmen, birinin diğerinden daha estetik dışı olmasının tek sebebi sahipleriydi. Evler sahiplerin isteklerini ve beğenilerini yansıtıyordu, bir dekoratör de onların taleplerini yerine getirmekle yükümlüydü.

Alain de Botton’un da yaygınlaştırdığı bir ortak inanca göre mimarinin kendi içinde bir mutlululuğu var. Binalar bize sanıldığından daha çok şey söylüyor. Ruh halimizi etkiliyor; bazı şehirlerin bünyelere iyi gelmesi mimariyla ilintili. Hele binanın kendisi içinde bizzat iddalı bir “oluşum”a ev sahipliği yapıyorsa, tıpkı ev sahibiyle dekorasyon ilişkisi gibi binanın dış yüzeyi de “içeriği” hakkında epey fikir veriyor.

Bu bağlamda, Türkiye’deki parti merkezlerinin özel bir yeri var. Yakın zamanda üç büyük partinin Ankara’da yeni genel merkezleri tamamlandı. Hepsi birbirinden iddialı yapılar, yapanlara ve içinde yerleşenlere göre. Ancak teker teker incelendiğinde, Türk siyasetindeki kısırlığı ve vizyonsuzluğu açıklamak için de ideal.

MHP Genel Merkezi’ni de yapan ve kendisini uçuk projelerle üne kavuşturan Ahmet Vefik Alp, bu mirasın kendisine “Türkeş Bey”den kaldığını söylüyor: “Panoramik asansörler, içeride atrium, herkes herkesi görüyor, şeffaf. Öyle bir proje ki genel başkan odasından çıktığı zaman tüm partide çalışanlar onu görebilir isterse.”

Ancak bu ince uzun gökdelenden akılda kalan şeffaflıktan ziyade tepesinden bakıldığında çatıya yerleştirilmiş duran üç hilal. Üç hilal partinin sembolü elbette ancak bir gökdelenin tepesinde ne derece estetik durduğu tartışmaya açık. Kaldı ki, bir mimari proje olarak da kolay akla gelebilen bir fikir olmasıyla yaratıcılıktan epey uzak.

AK Parti de 15 milyon dolara yeni bir genel merkez inşa etti. Çatısı bakırla kaplanan, en üste devasa parti logosu yerleştirilen bina için Selçuklu mimarisinden esinlenildiği söyleniyor. 14 katlı binanın son üç katı Recep Tayyip Erdoğan’a ait. Ancak binayla ilgili gururla anlatılan en büyük unsur içinde yöneticiler için banyolu suitlerin bulunması. Zaten AKP Genel Merkezi de dıştan bakıldığında Anadolu’da memleketine yatırım yapan bir zenginin sahibi olduğu bir yol otelini andırıyor.

CHP’nin genel merkezinin mimarı ise zannedersem parti üyesi de olan Kadri Atabaş. Hiçbir bütünlüğü olmayan, farklı mimari disiplinlerin karıştırılmasıyla ortaya çıkan Genel Merkez adeta partinin kafa karışıklığını da yansıtıyor. Düz, keskin hatlı bir binaya iliştirilmiş yuvarlak bir çıkıntıyla bir tarzsızlık sembolü gibi. Bir anlamda “sağcı” İlhan Kesici’yle “solcu” CHP bütünlüğü...

Şurası aşağı yukarı kesin ki Türkiye’nin geleceğini bir süre daha bu üç parti belirleyecek; 21. yüzyılda yol haritamız bu genel merkezlerden çıkan politikalarla belirlenecek, bu binalar Türkiye’yi taşıma misyonu güdecek.

Her şeyi bir yana bırakalım, sırf dış görünüşü bile bu üç partinin nedense dinamik bir Türkiye’nin taşıyıcısı olamayacağını gösteriyor gibi. Çünkü milyonlarca dolara bu binaları yapanlar, bu kadar yanlış yatırıma imza atanlara güvenmek öyle kolay değil. Üç bina da hayli çirkin, zevksiz, ama daha da önemlisi ne şehri yansıtıyor ne de şehirle bütünlük içinde.

Parti binaları ve gelecek politikalarıyla ilgili belki de en güzel örneklerden biri Berlin’de. 90’larda Tiergarten’a yapılacak parti binası için özel bir yarışma açan Hıristiyan Demokrat Birliği çok çetin geçen mimari rekabetin artından kentle uyum içinde, kentte yaşayanlara ve kenti yönetenlere danışarak bir genel merkez inşasına girişir.

Bugün Konrad-Adenauer-Haus olarak bilinen binanın yüksekliği komşularıyla aynı, 18 metre. 1999 yazında tamamlanan binanın yeri hükümet birimlerine yakın olmasının yanı sıra, Berlin’de halkın en fazla kullandığı alanlardan birine konuşlanmış durumda. Şehir parkının içinde. Bu bakımdan da halktan kopuk değil, aksine o bölgeye katkıda bulunacak, zenginleştirecek bir anıta dönüşmüş.

Binanın etrafını çevreleren cam duvarlar Konrad-Adenauer-Haus’ta bir kış bahçesi yaratmış. Bugün, Berlin’in dışından ziyaretçilerin de merakla görmek istedikleri, inceledikleri bir anıt Hıristiyan Demokratlar’ın merkezi. Estetiği hissetmek için Hıristiyan da, Demokrat da olmanız gerekmiyor elbette.

Ama Berlin’de bu binanın önünde durup şöyle bir baktığınızda bile dünyayı yönetenlerle Türkiye’yi yönetenler arasındaki estetik farkını anlamak o kadar mümkün ki...
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.