Seçime doğru "yerel siyaset" çiler de oyların "kendi partileri" ne verilmesi için "hizmet" yarışındalar. Açılışlar, temel atmalar, yapılanlarla övünülen afişlemeler, parti kampanyalarıyla "eşgüdüm" içinde...

Kentleri dolaşan liderler de eğer belediye başkanı "kendilerinden" se daha da coşuyorlar. Hatta ellerini tutup havaya kaldırarak "işte biz böyleyiz.." demek pek hoşlarına gidiyor...

Ne var ki "küresel ısınma", sadece iklimleri değil, bu hevesi de bozmuş görünüyor. Sıcak neyse ama, "susuzluğa çare" kolay değil.

Siyasetçilerimiz de sorunları halkla "dertleşerek" paylaşmak yerine, "biz bunu da çözeriz.." diye böbürlenmeyi yeğlediklerinden, ortalık "sallama" sözlerden geçilmiyor: "Önlemler alındı; sorun yok..."!

Yeter ki 22 Temmuz'a kadar oylar eksilmesin; şu nazlı ve kararsız seçmen "Küresel ısınmayı bile halledemediniz" deyip küsmesin...

'Ders' gibi haber
İşte böylesi bir dönemde, barajlardaki suyla birlikte sandıktaki desteğin de azalmaması için "halkla ilişkiler" cilerinden "mucizevi kandırmaca" lar bekleyen yerel yöneticiler İzmir'den ders almalılar...

Hürriyet'in önceki gün, "İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin 27 Nisan'da başlattığı su tasarrufu kampanyasına tüm İzmir halkı sahip çıktı ve kente verilen su miktarında 2 ayda 2 milyon 215 bin m3'lük tasarruf sağlandı..." (2 Temmuz 2007) haberini, çalışma odalarındaki panolarının en görünen yerine asmalılar...

"Bir Kentin Bilinç Dersi" başlığıyla manşet üstünden duyurulan haberde, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu diyor ki: "İzmirlilerin bilinçli kullanımla kampanyamıza katılmaları sonucunda 1 yıl için kazanılan su miktarı, Balçova rezervinin tam 1.5 katı..."

Kampanya için belediye otobüslerinin de geri kazanılan sularla yıkandığını anımsatan Kocaoğlu ekliyor "Halka gerçekler anlatıldı; böylece kente verilen su mayısta yüzde 5, haziranda yüzde 7.5 azalırken, bunu 'kısma' yla değil, İzmirlilerin daha 'az kullanımı' yla sağlamış olduk.."

Topbaş'ın önerileri
Bu ayrıntıları okudukça İstanbul'u düşünmeden edemiyoruz.

Çözümün "kesinti" de değil, "beyin" lerde olduğunu söyleyen Büyükşehir Belediye Başkanı mimar Kadir Topbaş , akla ne gelirse öneriyor: "Arabalarınızı 15 günde bir yıkayın"; "klozet sularını azaltın"; "dişlerinizi fırçalarken musluğu kapatın", "yerleri yıkamayın, silin..."

Çevremdekilere soruyorum; bütün bunlara ne uyan var ne de kulak asan... Hatta varoşlardaki halı yıkamalarında artış bile gözleniyor...

Peki İzmirliler ile İstanbulluların "beyin" leri farklı mı? Antik Smyrna'dan bu yana Ege'nin incisinde belediyenin tasarruf çağrısına uyulurken Roma, Bizans ve Osmanlı'nın dünya mirası başkentindeki "beyinler" neden oralı değil?

Toplumsal özveri
Sorunun yanıtını kente bağlı "karakter farklılıkları" nda aramak; insanların beyinlerini kentlerine göre ayırmak, sadece İstanbullulara değil, sosyolojinin evrensel ilkelerine de hakaret olur.

Çünkü tıpkı "ulusal eylem" ler gibi bu tür "toplumsal özveri" ler de ancak "güvenilir çağrı" larla ve "herkes" le birlikte mümkün olabiliyor.

Örneğin bozuk musluk contasına aldırmayan bir İstanbullu, Şişli Belediyesi'nin "damlaya damlaya çöl olur" uyarısını bile duymazken gidip İzmir'de yaşamaya başlarsa evine önce bir muslukçu çağırabilir.

27 Mayıs'ta, ulusal ekonomiyi onarmak için "devlet" e alyanslarını, bileziklerini armağan eden halk, 12 Eylül'de altınlarını gizlemişti; çünkü devleti yönetenler "aynı" değildi...

Şimdi İstanbul'da da siyasal yandaşlarının su havzalarındaki kaçak işgaline göz yuman; aynı havzaları İSKİ yönetmeliğini durmadan değiştirerek imara açan; tarihin kaynak sularıyla ünlü kentini, "pet şişe metropolü"ne dönüştüren; belediyenin arsalarında kentin çıkarı yerine Dubaililerin rant beklentilerini gözeten ve her biri birkaç mahalleden daha fazla su tüketen altyapısız gökdelenlere sürekli davetiye çıkartan yerel yönetimin "toplumsal özveri" çağrısı da havada kalıyor...

İzmirlilerse "kentlerini yöneten beyinler" de işte bunları görmedikleri için tasarruf çağrısına da "güven duyarak" sularına sahip çıkıyorlar...