Haberler

Şiir ve şehir

Tarih: 5 Temmuz 2007 Kaynak: Zaman Yazan: Beşir Ayvazoğlu
Klasik şairin şehri, hayatın son derece yavaş bir ritimle yaşandığı, tabiatla ilişkisini henüz koparmamış emniyetli bir sığınaktı.

Modern şairin şehri, yani metropolis ise daha dünyevî, zamanı ve kendi geçmişini hızla tüketen, tabiatla bağlarını büyük ölçüde koparmış; üniversiteleri, kütüphaneleri, tiyatroları, operaları, konser salonları, sanatçı kahveleri, ışıl ışıl geceleri ve renkli eğlence hayatıyla cazibeli; çağdaş kölelerin çalıştığı fabrikaları, sendikaları, gecekondu semtleri, mafyası, suç dalgası ve çevre problemleriyle emniyetsiz ve son derece karmaşık bir organizma; içinde yaşayan insanların hem cenneti, hem cehennemi olabilen kaotik bir yaşama çerçevesidir.

Metropolis, şairleri kendine çeken büyüsünü bu kaotik yapısından alır. Paris, modern şiirin babası Baudelaire için hem cennet, hem cehennemdi; ona hem sıkıntı verirdi, hem zevk. Şer Çiçekleri şairi, 1869 yılında yazdığı Spleen adlı şiirinin son mısraında Paris'le ilgili bu karmaşık duygularını benzersiz bir biçiminde özetlemişti: "Seviyorum seni rezil başkent!"

Şer Çiçekleri'nin ilk bölümü olan Paris Tabloları, modern şairin ve şiirin şehirle ilişkisinin alfabesidir. Manzara şiirinde oturduğu çatı katından güzel Paris'i seyrederken hissettiği derin yaşama sevincini anlatan Baudelaire, Akşamın Alacakanlığında adlı şiirinde de şehrin öteki yüzünü, her türlü günahın işlendiği, alkolün, uyuşturucunun ve fuhşun karanlık Paris'ini anlatır. Ne var ki Paris, sefil ve derbeder Baudelaire için her iki çehresiyle de büyülüydü.

Sadece eserlerini 1860'tan sonra veren Fransız şairlerini değil, bütün dünya şiirini derinden etkileyen Baudelaire'in yarattığı rüzgâr, geçen asrın başlarında hâlâ esiyordu. 1903 yılında genç bir şair olarak Paris'e kaçan Yahya Kemal, Fransızcayı öğrenip bir süre romantik şairleri okuduktan sonra "koyu Baudelaire-perest" olmuş ve Şer Çiçekleri'nin sun'i cennetinde onun gibi yaşamaya çalışmıştı. Eski Paris adlı şiirinde, XX. yüzyıl başlarında Paris'teki edebiyat ortamını ve bu ortamda yazılan şiirleri şöyle özetliyordu: "Verlaine absent'i Baudelaire afyonuna / Karışan bir sihirli hazdı şiir."

Daha sonra, başka şairleri tanıyıp başka vadilere kaysa da, kalbinde "o şi'rin çiçekleri"nin hiç solmadığını söyleyen Yahya Kemal, İstanbul'a, Paris'te edindiği alışkanlıklarının yanı sıra, Baudelaire ve Verlaine'den öğrendiği şehri yürüyerek tanıma zevkini getirmişti. Fakat İstanbul, Paris değildi; dolayısıyla Baudelaire'in Paris'in karanlık yüzüne bakarken hissettikleri hissedilemezdi. Şer Çiçekleri'nin sun'i cennetini İstanbul'da keyfince yaşayamayan Yahya Kemal, bir süre sonra, bu şehrin güzelliklerini ve derunî hayatını keşfeder gibi oldu. Artık İstanbul'u yürüyerek geziyor ve Baudelaire'in çatı katından Paris'i seyretmesi gibi, o da tepelerden İstanbul'a bakıyordu. Baudelaire'in Paris'i "rezil", Yahya Kemal'in İstanbul'u "aziz"di. Üstelik Sis şiirinde İstanbul'a küfreden Tevfik Fikret'e ciddi itirazları vardı.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal'in İstanbul'a "bir ferdiyetin adesesinden, bir dâüssılaya benzeyen sevgiden ve bir tefekkürün arasından" baktığını belirttikten sonra, bir şehrin şiire bu tarzda mal oluşunun Baudelaire'le başladığını söyler.

İstanbul'u Baudelarie'ci bir duyarlıkla, bir metropolis olarak algılayan ve bunu şiirlerine taşıyan şair de Necip Fâzıl'dır. Paris'te Yahya Kemal gibi Baudelaire şiirinin tesirinde kalan ve Paris'te onun gibi bohem hayatı yaşayan Necip Fâzıl'ın ilk dönem şiirlerinde, İstanbul, artık içinde kötülükleri de besleyen bir rezil metropolistir. Fakat İstanbul'a asıl mânâsında Baudelaire'ci bir bakış için Attila İlhan'ı ve onun İstanbul Ağrısı şiirini beklemek gerekecektir: "sana taptık ulan/ unuttun mu/ sana taptık" mısraları, "Seviyorum seni rezil başkent" mısraının tercümesi gibidir.

Şunu unutmamak gerekir: Modern şiir, modern şehrin şiiridir. Şehir-şair ilişkisinin bir aşk-nefret ilişkisi olduğu da söylenebilir. Şair şehirle çekişe çekişe sevişir; şehirden nefret ettiğini, tabiatı ve kır hayatını özlediğini söylerken bile aslında şehre ilân-ı aşk etmektedir.

Modern şehir, büyüsünü biraz da şiirden almaktadır. Baudelaire'siz bir Paris, Eliot'suz bir Londra, Kavafis'siz bir İskenderiye, Yahya Kemal'siz bir İstanbul düşünülebilir mi?

NOT: Bu yazı, Amasya'da geçen cuma günü gerçekleştirilen Yalıboyu Şiir Akşamları'nda yaptığım kısa konuşmanın bir özetidir. 

Şiir ve Mekân
Mehmet Narlı'nın Şiir ve Mekân adlı doktora tezi Hece Yayınları (PK. 79, Yenişehir Ankara) tarafından yayımlandı. Cumhuriyet devri Türk şiirinde şiir-mekân ilişkisinin bütün yönleriyle ele alındığı eserde şehir, ev, oda, otel, mezarlık, köy, deniz, dağ gibi mekânlarla ilgili mecazlar, semboller, imajlar vb. çözümlenerek bu ilişkinin kültürel ve poetik köklerine nüfuz edilmeye çalışılıyor. "Giriş" bölümünde Michel Foucault, Marchal Berman, Walter Benjamin gibi modern düşünürlerin mekânla ilgili yaklaşımlarından yola çıkarak bir çerçeve çizen Narlı, hakikaten büyük emek isteyen kapsamlı bir çalışma yapmış. Handan İnci'nin Arma Yayınları arasında çıkan Roman ve Mekân adlı kitabıyla birlikte okunması gereken önemli bir eser. Meraklılarına tavsiye ederim.
Takvim
<<Mayıs 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
            1
2 3 4 5 6 7 8
9 10 11 12 13 14 15
16 17 18 19 20 21 22
23 24 25 26 27 28 29
30 31          
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.