Haberler

Orman yangını değil yürek yangını

Tarih: 17 Temmuz 2007 Kaynak: Cumhuriyet Yazan: Işıl Özgentürk
Ne zaman bir orman yangını haberi duysam, aklıma hep o görüntü gelir. Ağaçlar yanıyor, orta yaşlı bir adam gözyaşları içinde, çaresiz bir ses tonuyla haykırıyor: "Evlatlarım, evlatlarım yandı."

Ve bir arkadaşım anlatıyor: "Dikkat ettim, yangın alanındaki ağaçların dalları, alevler henüz onlara ulaşmadan kaçmaya çalışırmış gibi tehlikesiz tarafa doğru yatıyor. Tanrım, dedim, onlar da hayvanlar, biz insanlar gibi birer canlı ve yanarak ölüyorlar. Tıpkı toplama kamplarında yakılan insanlar gibi."

Bir aya yakın bir zamandır, Türkiye'nin ormanları cayır cayır yanıyor ve biz bu durumu neredeyse doğal kabul etmeye başladık. Gerekçe hazır: "Hava çok sıcak, nem oranı düşük, bu bölgelerde insan hareketi fazla, ee o zaman, elbette yangın çıkacak! Ama uçaklar, itfaiye canla başla çalıştı, görüyorsunuz yangını söndürmeyi başardık!"

Yangını önlemek değil, yatıştırmakla, bastırmakla övünmeye başladık, bunda da ne kadar başarılı olduğumuz tartışma götürür.

Ve biz bütün olup biteni, bu bölgelerde evleri, işyerleri olanlar da kuzu kuzu izleyip dövünüyoruz. Oysa komşumuz Yunanistan'da bu nedenle insanlar sokağa döküldü ve sorumlu kişilere daha sıkı önlemler almaları için ciddi bir baskı başladı.

Yeri geldiğinde milliyetçiliği kimselere bırakmayan biz Türkler, şu günlerde Yunanistan'ın gerisinde nal topluyoruz.

Oysa hemen alınması gereken bir sürü önlem var. Bunlar benim, sizin aklınıza geliyor da, bu işlerden bizzat sorumlu olanlar, hâlâ neden güzelim çamların cayır cayır yanmasını bekliyorlar, iki gün süren yangını söndürünce de kahramanlık yapmış gibi ortalıkta geziniyorlar.

Gelelim aklımıza gelen önlemlere: Deniz adamları ne zaman hangi denizlerde fırtına olacağını iyi bilirler, toprakla uğraşanlar da tohumlamayı, ürün toplamayı rüzgâra göre ayarlarlar. Şimdi insanoğlunun bu binlerce yıllık deneyimine teknolojinin akıl almaz verileri de eklendi. Yani ne zaman hangi rüzgârlar hangi şiddette esecek bu biliniyor, nem oranları da, öyleyse "kırmızı alarma" geçilen orman bölgelerinde özellikle gençlerden kurulu gönüllü gruplar pekâlâ görev alıp sahayı sürekli gözetleyebilirler. Ellerindeki cep telefonlarıyla da anında gerekli merkezlere ulaşılır. Tanık ifadelerinden sürekli yangınlara müdahalenin geç yapıldığını öğreniyoruz. Bunu bizzat yangın söndürmek için canla başla çalışan orman işçileri söylüyor.

Sahaya çıkan grupların gözetlemek dışında bir önemli işi de orman içine bırakılan cam kırıklarını toplamak olabilir. Bildiğiniz gibi sıcak havalarda cam kırıkları birer ateş topuna dönüşürler ve önce otları tutuşturur, ardından ağaç alev alır ve koskoca bir orman bir anda yanar.

Gönüllülerin cam kırıklarını toplamaları yetmez, "sözden anlamayanın hakkı kötektir" diyerek, tüm orman bölgeleri piknik yapmaya kapatılabilir. Piknik filan yok!

Şişeni bir poşete koyup çöpe atmayı beceremiyorsan piknik de yok! Kimse burada bana insan haklarından filan söz etmesin, şimdi ağaçları koruma zamanı.

Gönüllüleri ve hepimizi bekleyen bir görev daha var: Sizleri bir konuda muhbirlik yapmaya çağırıyorum. "Muhbir" sözcüğü bile kanımı dondurur ama başka çare yok. Lütfen yanan orman arazisinin üstünde herhangi bir yapılaşma, herhangi bir maden arama çalışması görürseniz, en yakın gazete bürosundan içeri girin ve hiçbir çekince duymadan gördüklerinizi söyleyin. Acı ama gerçek, Türkiye rant uğruna her şeyi mubah sayanların da ülkesi.

Şimdi gelelim başka önlemlere ve uygulamalara, hepinizin bildiği gibi orman arazisinin çok olduğu yerler aynı zamanda ülkemizin turizm ve tatil yerleşimi açısından zengin yerleri. Kıyı belediyelerinin işi zor, para az, hizmet edilecek nüfus özellikle yaz aylarında yedi sekiz kat artıyor. Öyleyse pekâlâ, sadece eldeki yangın söndürme araçlarını çoğaltabilmek için, otellere ve lüks konutlara ek bir vergi konulabilir. Meraklanmayın, bu yüzme havuzlu evlerinde, apartman misali yatlarında koyların, denizin ve ormanın sefasını sürenlere pek koymaz. Üstelik bunu konutun ve yatın lükslüğüne göre ayarlayabilirsiniz.

Aklıma ne kadar çok şey geliyor, örneğin yangın önleme ve söndürmede pekâlâ askerlerden yardım istenilebilir. Çünkü kırmızı alarmdayız, yangın da tıpkı deprem gibi bir afet! Yanan sadece ağaçlar değil, bir ülkenin yüreği, yürek yangınından daha kötüsü var mıdır?

Söylemeden edemeyeceğim, bu arada Bodrum'un en eskilerinden eski Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Şen , tüm Fenerbahçe Cumhuriyeti adına yola çıkıp, yeniden ağaçlandırma yapılabilmesi için "pamuk eller cebe" diyebilir. Çok da faydalı olur. Malumunuz cumhuriyet olmak, cadde süslemek kadar sosyal proje üretmekten de geçer.

YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.