Haberler

"İstanbul, Avrupa taşrası olmayı kabul etti"

Tarih: 18 Temmuz 2007 Kaynak: Zaman Yazan: Musa İğrek
Ayasofya'da devam eden 'Aşk Ocağında Can Olmak' sergisinin küratörü kültür tarihçisi Ekrem Işın, 'Elemterefiş' ile 'Ali Emîrî Efendi ve Dünyası' sergileriyle de gündeme gelmişti.

İstanbul araştırmaları, tasavvuf ve özellikle Mevlevilik tarihi çalışmaları ile dikkat çeken Işın, Enis Batur'un ifadesi ile 'bir geçmiş zaman bilgesi'. Halen Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü'nde çalışmalarını sürdüren Işın, 'İstanbul gittikçe basitleştiriliyor ve Avrupa taşrası imgesine razı oluyor.' diyor. İstanbul'un, fantazyası olan bir şehir olduğunu ve bununla ilgili çok nitelikli eserler yazılabileceğini söyleyen Işın ile İstanbul ve Mevlevilik tarihi ile alâkalı çalışmalarını konuştuk.

İstanbul Araştırmaları Enstitüsü'nde 'Osmanlı ve Cumhuriyet Araştırmaları' bölümünün başındasınız. Burada neler yapılıyor?

Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerini ayrı ayrı araştıran bir kurum burası. Yazmalar, 3 bine yakın fotoğraf ve haritalar var. İlk büyük projemiz İstanbul'un envanterini çıkarmak. İstanbul'la ilgili değişik yerlerde bilgiler var ama elimizde bir külliyat yok. Bunu 2010'a yetiştirmeye çalışacağız. Bir İstanbul topoğrafyası yapacağız. Gravürlerin, fotoğrafların ve resimlerin envanteri çıkarılacak. İstanbul bibliyografisi yapmayı da düşünüyoruz. Bu çalışmada, İstanbul'un insan profilini, Mimar Sinan veya çok nam salmış bir İstanbul kabadayısı gibi şehre iz bırakmış insanların biyografisini çıkaracağız. İnsan, mekan ve kültür üçlemesinde hareket ediyoruz. İstanbul ile alakalı akademik çalışmalara yer veren bir dergi çıkarmayı düşünüyoruz. Bunun yanında kahvehaneler projemiz var, ekimden sonra da konferanslar vermeyi düşünüyoruz. Hem yurtiçi hem yurtdışı burslar vereceğiz.

Son dönemlerde İstanbul'u konu edinen pek çok kitap yayımlandı, bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İstanbul şanssız bir kent. Popüler kültürün malzemesi haline geldi. Kahire, Selanik, Halep gibi diğer Osmanlı şehirleri üzerine çok ciddi çalışmalar yapılıyor. Ama İstanbul'a gelince, şehrin leziz yemekleri, balıkları vb. şeyler yazılıyor. Daha çok da Beyoğlu işleniyor. Eyüp'te ne oluyor bilemiyorsunuz.? Beyoğlu dediğimiz Avrupa'nın bir taşrası. Tanpınar da bu görüşte. 'Beş Şehir'in ilk baskısında var ama daha sonra çıkarmış. Bu şehri basitleştirmek çok büyük bir yanlış. Eyüp'ü var, Fatih'i var... Neyse yoksa Beyoğlu, orada yaşayan levanten bir madamın hayatı, bunlar da politik zorlamalar sonunda yazılıyor. Bu şehirde Hüseyin Fahri Dede var, neyi ile Schopen çalan, ama görülmüyor. Hiçbir Avrupa kentinde bu kadar çeşitlilik yok. Yazar, romancı bunun farkında değil. Bu kent, fantazyası olan bir kent. Buradan şehir folklorüne dayanan müthiş romanlar yazılabilirdi. Latin Amerika romanları gibi, fantazyaya dayanan eserler. Dervişi, keşişi, kabadayısı, köprü altı insanı hepsi burada yaşamış, ama yazılanlara bakınca pek bir şey göremiyorsunuz. Marquez'lerin, Borges'lerin bir medeniyete göndermesi gibi entelektüel seviyede bir şeylerin yazılması gerekir. Ama olmadı, bunun yerine taklitleri geldi.

Bunu neye bağlıyorsunuz?

Edebiyatçıları suçlayamayız. Sosyal tarih anlayışı çok gelişmemiş. Bunun yanında referans kaynakları pek yok. Edebiyatçının elinde Reşat Ekrem Koçu, Servet Muhtar Alus ve Ahmet Refik Altunay var onu okuyor, edebiyatını yapmaya çalışıyor. Araştırmalar yapılırsa daha nitelikli eserler ortaya çıkar, ama maalesef yok.

'2010 Avrupa Kültür Başkenti' konusunda ne diyeceksiniz?

Benim görüşlerim bu konuda negatif. 2010 yılında İstanbul ile bir köyün eşdeğerde seçilmesi akıl kârı değil. İstanbul bir imparatorluk merkeziydi. Burası varken diğer şehirlerin hepsi kasabaydı. İstanbul'u adını sanını duymadığımız şehirler ile aynı kefeye koymak olmaz. Tek başına ilan edip İstanbul'a gereken önemi vermek gerekiyor.

Şimdilerde neler yapıyorsunuz?

Fransa'da basılacak olan Mevlevilik tarihi ile alakalı kitap çalışması var elimde, bunun yanında 'Yenikapı Mevlevihanesi' kitabı çıkacak. Çalışma İstanbul Mevleviliği ile alakalı farklı bir yaklaşım sunuyor. Ekim ayında da 'İstanbul'da Mevlevilik' adlı bir sergi yapmayı düşünüyoruz.

Herkesin Mevlânâ'sı ayrı

2007 Mevlânâ Yılı'nda ciddi manada yapılan bir şey göremiyorum. Lakin, sempozyum güzel bir etkinlikti. Bir sürü tanınmış insan yurtdışından geldi, görüşlerini dile getirdi. Kapanış oturumunda 'Mevlânâ ticari bir meta haline geldi' dedim. Bunu herkes biliyor ama dile getiren olmuyor. Tek Mevlânâ var zannediyoruz. Doğu'nun Batı'nın, ülkelerin, şehirlerin, belediyelerin, kültür politikalarının... herkesin ayrı bir Mevlânâ'sı var. Bunun yanında hümanist, solcu, milliyetçi, devrimci, dinler üstü ve postmodern olarak sunulan bir Mevlânâ da var. En nihayetinde Batı'nın inşa ettiği yama bir Mevlânâ gelecek, tüketim toplumunda günümüz insanının boşluklarını dolduracak. Buna hazırlıklı olmak lazım. Mevlânâ'nın tanıtılmaya ihtiyacı yok. Ne yazık ki, bir İslam evliyası yerine her meşrepten, her şeyin içinde biri olarak gösteriliyor. Ve bunun arkasından da bir sürü para harcanıyor.
Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.