İstanbul’un hemen her sokak ve cadde başında küçük bir mescid, onun yanında da bir sebil ya da çeşme bulunur. Ecdadın ‘su’ya ve temizliğe verdiği önemin bir göstergesi olarak kabul edilen bu tarihî eserlerin birçoğu maalesef bakımsızlıktan yok olmak üzere. Yüzyıllar boyunca önünden geçenleri serinleten bu tarihî çeşmelerin kurnalarından su yerine artık keder akıyor. Türk medeniyet tarihinde de önemli bir yeri olan bu çeşmeler ardından asırlar geçmesine rağmen işlevini devam ettiriyordu. Ancak ne zaman yanı başlarına büyük apartmanlar dikildi, işte o vakit su kanalları ve kuyular kurudu. Ecdad yadigarı olan çeşmeler de akmaz oldu. Kendi hallerine terk edilmiş durumda olan bu tarihî eserler, maziden hoş bir seda bırakmaktan öteye gidemiyor.
Konum ve mimarî özellikler bakımından İstanbul, zengin bir çeşme kültürüne sahipti. Mimari yapılarına göre birçok kısma ayrılan bu çeşmeler: Köşe çeşmeleri, çukur çeşmeler, çok yüzlü çeşmeler, meydan çeşmeleri, sütun çeşmeler ve namazgahlı çeşmeler diye sınıflandırılıyordu.
Yüzlercesi yok oldu
İstanbul’un Fethi ile birlikte çoğu padişah fermanı ile yaptırılan tarihi çeşmeler bir hayır hasenat abidesiydi. Genellikle saray ahalisi, paşalar ve zenginlerin yaptırdığı bu çeşmelerin üzerindeki kitabet kısımlarına da banisi ve duası yazılırdı. Sebilden su içen halk da yaptırana dua ederdi. Su Evkaf’ı tarafından 1925 yılında yapılan sayımda 1553 adet çeşmenin kayıtlara geçtiği İstanbul’da son yıllarda bu sayı 800’e kadar inmiş durumda.