Haberler

Bir yaşam kompleksiydi laz evleri...

Tarih: 23 Temmuz 2007 Kaynak: Evrensel Yazan: Bülent Falakaoğlu
Geçmişte evlerin çevrede en çok bulunan malzemeden (kerpiç, ahşap, taş vs.) ve doğaya en uygun biçimde yapıldığı bilinir. Bu yapılar, içinde bulunulan doğa koşullarında en sağlıklı olanıdır da aynı zamanda. Laz evlerinde ise tüm bunların yanı sıra başka bir özellik öne çıkar.

Geçmişte evlerin çevrede en çok bulunan malzemeden (kerpiç, ahşap, taş vs.) ve doğaya en uygun biçimde yapıldığı bilinir. Bu yapılar, içinde bulunulan doğa koşullarında en sağlıklı olanıdır da aynı zamanda. Laz evlerinde ise tüm bunların yanı sıra başka bir özellik öne çıkar. Çevresiyle birlikte tasarlanan Laz evleri, bütünlüklü, entegre bir tesis gibidir...

Laz evleri serenderi, dibeği, ambarı ve mandırasıyla bir arada, tamamı ahşap gerçek bir yaşam kompleksidir. Engebeli bir coğrafyada tarım ve hayvancılıkla uğraşmak bir bakıma bu kompleksi bir araya getirmeyi zorunlu kılıyordu. Her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmeliydi. Lazların yaşadığı, oldukça nemli olan Doğu Karadeniz Bölgesi’nde kış boyunca yetecek gıda stoku bozulmadan saklanmalıydı mesela! Bu bütünlüklü mimari için Folklor Araştırmacısı Kamil Aksoylu şöyle diyor:

“Bölgenin dağlık olmasının yanı sıra aşırı yağışlı ve nemli olması ve ağaç derdinin hiç olmaması ahşap yapılaşmayı zorunlu hale getirse de yaşam alanını destekleyen serender, ambar ve mandıra gibi yan destekleme yapıları Lazlarda hayata verilen değerin göstergesidir. Ve nihayetinde bunların görkemli mimarileri de estetiğin tamamlanmasıdır.”

Külliye gibi...
Tamamlayıcı yapıların her biri yaşamı kolaylaştıran başka bir ihtiyacı karşılıyor. Örneğin Lazca adı “nayla” olan serender... Evlerin yakınında kurulan, tamamen ahşap olan bu yapı, yiyeceklerin depolandığı bir yer. Sağlı sollu iki tarafın tahtaları hava girecek şekilde aralıklı dizilir ki malzemeler rutubetten korunsun. Serender 2.5-3 metrelik direklerin üzerine kurulur ve bu direklerin her birinin başına yuvarlak tekerlekler geçirilir. Böylece asıl mekanın yerle bağlantısı kesildiği gibi, farelerin buralara çıkması da engellenmiş olur. Serenderin üç iç kısmında bulunan üç yanına geniş raflar yapılır. Raflara ve rafların atına mısır, buğday, un ve bütün meyveler konabilir. Rafların üzerine ve orta alana, malzemelerin asılabilmesi için tavandan askılar yapılır.

Küften etkilenmeyen ve çürümeyen yiyeceklerin mekanı ise başkadır. Ambar denilen ve Lazcası “bağu” olan bu mekanlarda, küpte turşular, küpte tuzlanmış hamsiler, küpte sirkeler saklanır. Evin arka kısmında 40-50 metre ötesinde mandre, Lazca söylemiyle “bageni” denilen yapılar bulunur. Genelde iki katlı olan bu yapılar ise hayvan yemlerinin saklandığı yerdir. Bazı mandrelerin alt katları ahır olarak kullanılır. Amaç, hayanları yeme yakın tutmak ve yemin taşınacağı mesafeyi kısaltmak.

Genelde serenderlerin yanında bulunan ve kayanın oyulması ile elde edilen dibek (oçamre) de kışa hazırlık için önemli bir araçtır. Örneğin, pekmez yapılacak meyvelerin suları burada ezilerek elde edilir. Hemen evin yakınlarında krosta denilen, bilevleme işinde kullanılan özel bir taş da özel bir mekanizma üzerine oturtulur. Kısaca evin civarında entegre bir yaşam tesisi kurulur...

Çok amaçlı çevre kullanımı
Sadece yapıların değil Laz evlerinin etrafının da özel adları ve amaçları vardır. Burada sözü Kamil Aksoylu’ya veriyoruz:

Lazların evinin çevresinde mutlaka bir mezarlık olur. Bazı istisnalar olsa da çoğunda bu böyledir. İstisnaların sebebi de evin çevresinde mezara uygun bir yer olmamasıdır. Her şeyden önce bu bir gelenek olmuş, insanlar büyüklerinin gömüleceği yerin kendilerine yakın ve kendi kontrollerinde olmasını istiyorlar. Kısacası Laz evlerinin çevresinde en fazla 100-150 metre uzaklıkta, en güzel yerde bir mezarlık bulunur.

Evin çevresini oluşturan diğer kısımlar, evin hemen dibindeki jimok’a, oçvet’ela ve axip’icidir. Jimok’a (jilemona) denilen yerler, evin arka tarafıdır ve genelde kışlık odunların istif edilip yakılacak hale getirildiği alanlardır. Jimok’aya çok yakın olan yerleri tanımlarken de jimok’a telaffuz edilir. Örneğin, jimok’a civarındaki bir armut için “jimok’ani m3xuli” ya da jimok’a tarafında bir tarla için “jimok’an ont’ule” tanımı yapılır.

Axip’ici, evin ön bölümünde ahırdan tarlaya açılan kısımdır, ahırın önü anlamına gelir. Axip’icinin devamı evin tarlasına çıkar.
Oçvet’ela (omç’et’ela, oç’ağale) denilen yerler ise evin avlusuyla ahır girişi (axip’ici) arasında atık suların döküldüğü ve giderinin tarlaya verildiği, avlunun dörtte biri kadar olan rampa bir alandır. Oçvet’ela Lazcada çöplük anlamına gelmektedir. Oçvet’ela atık sular döküldüğü için evin hemen dibinde, sağlıksız bir alandır.

Evlerin konumu
Lazlarda evlerin konumu, arazinin yapısı ve rüzgara göre belirlenirdi. Lazlarda iki türlü avlu vardır. Birincisi dışarıdadır ve dış avlu anlamına gelen “galeni avli” denir. Burası oturup dinlenme amacıyla kullanıldığı gibi, fındık kurutmak, mısır kurutmak, ot kurutmak gibi değişik işler için de kullanılır.

Yeşil Yayla Kültür ve Sanat Festivali kapsamında tarihi evlere yapılan gezide, Lazların evlerinin konumunu belirleme biçimini, etkinlik katılımcılarına Kamil Aksoylu şöyle anlattı: “Geneli eğimli olan arazide hafriyatlar açılır. Açılan bu hafriyatın yerine ahır olarak kullanılacak, evin bodrumu olan bölüm yerleştirilirdi. Üste gelen düz alana baktığımızda, evin giriş bölümü olan iç avlu, evin en önemli mekanı ve en geniş alanı olan mutfak-salonla bir arada olan bölüm (bu bölümün Lazca adı “oxoşkagure”dir) ve bu bölüme bitişik yan odalar yerleştirilirdi.

Ahır kısmının üzerine ise tuvalete açılan uzun koridor, hayat ve hayatın sağında solunda iki oda yerleştirilirdi. Evin önü açık, geniş ve manzaralı kısmı hayat ve köşke ayrılırken, günlük yaşamın ve çoğu aktivitelerin gerçekleştiği mutfak-salon (oxoşkagure) kısmı soğuk havalarda rüzgara karşı korunmuş oluyordu. Evin konumuna dışarıdan bakış böyleydi.

İç avlu anlamına gelen doloxen avli/avla bölümü, evin dış kapısından sonra fakat, salon (oxoşkagure) bölümüne girişten önce gelen, küçük bir oda büyüklüğünde eve giriş alanıdır. İç avlunun amacı kışın soğuk havanın içeri girişini kesmektir. İç avludan sonra evin salonuna giriş kapısı vardır, bu kapıdan evin içine girilir. Kedi ve köpeklerin girmesini engellemek için bu iki kapı arasında iç avlunun tam ortasında k’or3’op’ut’a (okunuşu; korsoputa) denen ve her iki yana (içe dışa) doğru açılan yarım iki kapı bulunur.

İç avlu kış aylarında soğukları önlemeye yaradığı gibi, iş zamanında tarlada bayırda çalışırken çamurlu üst baş ve ayakkabılarla eve girmeyi de önlemiş oluyordu.

İç avludan sonra evin en önemli bölümü olan salon-mutfak (oxoşkagure) kısmına girilirdi. Evin en önemli bölümü burasıdır, çünkü evin bütün işleri bu alandan yürütülür, ev halkı bu alanda otururdu. Burası evin en geniş ve en işlek alanı olup günlük oturmayla birlikte gelen misafir de bu alanda ağırlanırdı. Bu alanın zemini toprak olurdu ve evde ayakkabıyla dolaşılırdı.

Ancak odalarda döşeme vardı. Toprak zeminin yüzeyi üç-dört yıl kadar bozulmaz, deforme olmazdı. Üç-dört yılda bir yüzeyi düzeltmek için toprak serilirdi. Serilen bu topraklar önce üzerinde yürünerek insanlar tarafından iyice basıldıktan sonra, “obanik’e” denen ağaçtan yapılma el kompaktörleriyle sıkıştırılırdı. Bir hafta içinde iyice kuruyan bu toprak, yüzeyi düzgün ve sert bir zemin oluştururdu.

Topraklı zeminde açık ateş de bulunurdu. En ince ayrıntısına kadar düşünülmüş Laz evlerine günümüzde, parmakla gösterilebilecek birkaç ev dışında rastlanmıyor... Bugün köylere kadar giren, çirkin ve sağlıksız beton yapılaşması, ne yazık ki görkemli ve yaşanası mekanların yerini almış durumda...

Açık ateş
Lazlarda ateş evin içinde bulunurdu. Fındıklı’nın Çağlayan köyünde bulunan koruma altına alınmış tarihi bir evde anlattı bu sistemi Kamil Aksoylu... Orta alana yakın, diğer duvarlara nazaran pencere duvarına biraz yakın meydan ateşi bulunurdu. Bu ateşlerin yeri ocak şeklinde hafifçe çukur olup kenarlarına büyükçe taşlar gömülürdü. Bu taşlara Lazcada nk’iya denir.

Ateşin çevresinde oturulabilecek mesafedeki alana k’eladi denirdi. Ocağın üzerinde tavandan asılan k’eremuli bulunurdu. K’eremuli, kalın ve uzun baklalardan oluşan, üzeri dövme nervürlü, ucunda iki koca çengeli olan, 3-4 metre boyunda, Lazların 3’uk’ali/ç’uk’ali ve ç’uk’i dedikleri kazanları ateşin üstüne asmaya yarayan alettir. Bazen üst baklalarına kurutmak için hamsi, balık ve inek bağırsakları da asılabilirdi.

Ocağın her gün yakılmadığı yaz aylarında k’eremuli çocuklar için güzel bir eğlenceydi. Yazın şüphesiz dışarıda yoğun iş olurdu. Uzak yere gidilmediği zamanlar, örneğin ev civarındaki işler yapılırken çocuklar evde bırakılıp arada kontrol edilirdi. Böyle zamanlarda büyüklerin olmamasını fırsat bilen çocuklar, k’eremulide sallanırlardı. 3-4 metre civarında uzunluğu olan bu alet, bazen çocuklara eğlence olabiliyordu. Birçok çocuğun, bu sallanma esnasında k’eremulide kuruması için asılı olan balıkları düşürdüğünden büyüklerinden kötek yemişliği vardır.
Takvim
<<Mayıs 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
            1
2 3 4 5 6 7 8
9 10 11 12 13 14 15
16 17 18 19 20 21 22
23 24 25 26 27 28 29
30 31          
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.