Haberler

Kent ve mimari

Tarih: 27 Ağustos 2007 Kaynak: Zaman Yazan: Selim İleri
Bir Akşam Alacası'nda mimariden söz açarken ayna benzetmesini kullanmıştım. Yirmi yedi yıl önce.

Mimarinin bir toplumun aynası olduğunu söylemeye çalışıyordum. Mimariye baktıkça, o toplumdaki hayatı kavrayabileceğimizi ileri sürmüşüm. Kent mimarisi üzerinde durmuşum.

Bir Akşam Alacası pek ilgi devşirmemiş bir romanım. Ölüm İlişkileri, Cehennem Kraliçesi, ardından da Bir Akşam Alacası. İlk ikisinde duyuş başattı. Belki bu yüzden okura daha yakın geldi. Bir Akşam Alacası'nın düşünce yanı ağır basıyordu. Duyguları neredeyse geri çekmiştim. Yadırgandı.

Fakat bazı bölümlerinden bugün de vazgeçmiş değilim. Eleştirmenler gözümü korkutmuştu; tıpkı Yalancı Şafak'ta olduğu gibi. Yıllarca her ikisini unutmuş göründüm...

Mimari yaşanan hayatı yansıtır. Nerden varmıştım bu kanıya? Ahmet Haşim'i okuduktan sonra, birdenbire.

Bireyci olduğu ileri sürülmüş, siyasetten hep öte, ırak durduğu sanılmış Ahmet Haşim'in nefis bir yazısı vardır. İstanbul kitaplarından birinde değinmiştim:

Ahmet Haşim, İttihat ve Terakki'nin, Sultan Hamid istibdatına karşı özgürlükler getirdiği ileri sürülmüş yeni iktidarın hem edebiyatı, hem mimariyi nasıl zaptırapta aldığını anlatır. Özgürlük savının kof bir sanıdan ibaret olduğunu saptar. Tam tersine, alkışlarla karşılanmış İttihat ve Terakki yönetimi bilgisizliğin, bilgiçliğin boyunduruğu altındadır.

İnce bir alayla yazılmış bu yazıda, mimari 'birörnek' bir görünüm edinerek, birörnek yaşamalar talep etmektedir. Birbirinin tıpatıp benzeri yapılar; onları gördükçe, onlara girip çıktıkça, onlarda yaşadıkça insan bunalacak, ruh sıkışacak, ufuk da, görüş de daralacak...

Ahmet Haşim'in yazısı zihnimi açmıştı.

Konutlar, iş yerleri, resmî daireler, okullar, hastaneler, tapınaklar, kamu alanları, eğlence yerleri, parklar, hepsi, yapıldıkları dönemin sözcüsüdür. Hepsi tarihî bir öykü söyler durur.

Stefan Zweig, Dünün Dünyası adlı eserinde, Birinci Dünya Savaşı sürüp giderken, İsviçre'ye geçer. İsviçre'de her şey güllük gülistanlıktır. Savaşın çılgıncasına kararttığı kentlerde mimari göçmüş; ama İsviçre'de bahçe içi evlerde mutlu insanlar yaşıyor...

Mimari, kendi dönemine ya özdeş bir söylem geliştirir, ya da, itiraz eder.

Gerard de Nerval, Doğu'ya Seyahat'te, İstanbul'u bir peri masalının dekorunda görür. Büyülenmiştir. Dünyanın en güzel şehri demeye getirir. Fakat bir yandan da hüzün, çöküş, mimaride. Yıkılmaya yazgılı imparatorluk gibi, mimari de göçmekte.
Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki Türkiye'yi saptamış fotoğraflara bakın; 'yeni', 'umutlu', 'ülkülü' mimariyi kıyısından köşesinden görürsünüz. Şurada harap bir evin az ötesinde alçakgönüllü Cumhuriyet ilkokulu gülümsemektedir. Bir başka fotoğrafta, Ankara, düzenli, eskilerin deyişiyle "muntazam" yollarıyla başkent olmaktadır.

Ressamlar saptamış: Avni Lifij'in bazı resimleri, belediyenin bayındırlık çalışmalarını yansıtıyor. Belediye bu çalışmalarının 'sanat eseri'ne geçmesini talep etmiş...

İmparatorluğun sonundaki mimari, Doğu-Batı sentezi arayışı içindeydi.

Sanat tarihimizin her nedense burun kıvırdığı Balyan Ailesi'nin Doğu-Batı sentez arayışı bana bugün için de çok geçerli, anlamlı bir 'söz' gibi geliyor. Balyan Ailesi'nden bir mimarın eseri olan Dolmabahçe Camii'ne, önünden her geçişte, hayranlık duyarım. Çünkü Dolmabahçe Camii iki kültürü bir arada ve bize en yakın şekliyle söyler.

Bir de, mimarinin, zaman içinde zorunlu değişmesi meselesi. Zorunlu ama, tarihî kentlerde o tarihle mutlaka uyumlu. Sonra doğal çevreyle de.

Bir Akşam Alacası'nda Pendik'ten konuşmuşum. Pendik'in bitki örtüsünün, denizinin ve yeşilinin ortadan kaldırılışına değiniyormuşum. 1980 öncesinde büyük değişim başlamıştı.

Oysa Pendik İstanbul'un özellikli sayfiye yörekentlerinden biriydi. Ahşap ve kâgir mimari daima göz okşardı. Bugün, kalabalık bir yer; yeşili iyice tahrip edilmiş. Kendi döneminin erinçli ve iyimser havasını söyleyen mimariden bir iki yapı ayakta durmaya çalışıyor. Ama o güzelim sayfiye atmosferi tümden silinmiş.

Pendik'in geçmiş güzel günlerini nereden saptayabiliriz derseniz, o da hazin: Edebiyat tarihimizin 'piyasa romanı' saydığı bir kitaptan, Kerime Nadir'in Aşka Tövbe'sinden.

Kerime Nadir, Pendik'e pikniğe gidişleri tatlı tatlı anlatıyor. Keşke biz de öyle bir yer bulup gitsek diyorsunuz. Piknik sepetini hazırlayacağınız geliyor. Geçmiş ola.

Ziya Osman Saba Değişen İstanbul diyordu. Değişe değişe; bugünün İstanbul'unu dört bir yanda mantar gibi biten gökdelenler dile getiriyor.

Dekoru gökdelenli bir peri masalı yazılabilir mi?
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Mayıs 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
            1
2 3 4 5 6 7 8
9 10 11 12 13 14 15
16 17 18 19 20 21 22
23 24 25 26 27 28 29
30 31          
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.