Haberler

Uçurumdaki Şehir: Koolhaas Dubai’de Büyük Bir Mimari Deneye Hazırlanıyor

Tarih: 7 Mart 2008 Kaynak: New York Times Yazan: Nicolai Ouroussoff Çeviren: İlhan Düz

Hollandalı mimar Rem Koolhaas’ın Generic City (Genel Kent) fikrini ortaya atmasının üzerinden 12 sene geçti. Birkaç yerel sadakatli insanla, küresel göçebe kabilelerinin ikamet ettiği, bir havaalanının etrafında birbirini tekrar eden binalardan oluşan, sürekli genişleyen metropol. İddiası Generic City’nin etkileyici tekdüzeliğinin günümüz kentsel gerçeklerine Paris ya da New York’un nostaljik imgelerinden çok daha uygun olduğu yönünde.

Şimdi, elinde kendisininkini yaratmak için bir şans var.

Koolhaas’ın Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki en büyük müteahhit firmalarından biri olan Nakheel’e Dubai için deniz kenarında tasarladığı 140 km² master plan, Basra Körfezi’ndeki yapay bir adada Manhattan kadar bir yoğunluk yaratacak. Nadir görülebilecek mimari öğelerle ne olduğu belirsiz kulelerin bir birleşimi, Dubai’yi dünyanın en hızlı büyüyen metropollerinden biri haline getireceği gibi kentsel deneylerin de merkezi yapacak.

Ürkütücü ölçekteki karma fonksiyonlu proje, sadece bir Generic City olma eleştirisinden öte çok daha potansiyel bir felakete sahip; gitgide yaygınlaşan high-end mimarinin reklâmını yapmak için bir araç haline gelecek. Koolhaas’a göre bu strateji, pek çok mimarın Bilbao efekti diye adlandırdığı, şehirleri mimari biblolardan oluşan tematik parklara indirgeyerek, tekdüzeliği maskeliyor.

Stratejisi gidişata tamamen karşı koymaktan çok, her birinin içindeki gizli, ortaya çıkarılmamış potansiyeli keşfetmek ya da kendi deyişiyle “kaçınılmaz olanın içinde bir iyimserlik” yakalayabilmek.

Koolhaas ve ofisi Office for Metropolitan Architecture ilk bakışta Dubai’de iki farklı yaklaşımı birleştiriyor gibi görünüyor, fantastik olanla genelin bir melezlemesi. 25 özdeş bloğa bölünecek ada gelişmenin kalbi olacak. Muntazam hizalanmış kuleler –zonlamaya uyacak şekilde kimileri uzun ve ince kimileri ise kısa ve geniş- sanki neşterle Manhattan’dan kesilip Ortadoğu’ya yerleştirilmiş gibi duruyor.

Monotonluğun önüne mimarlık tarihinin mitik örneklerinden esinlenen enerji, muazzam ölçek ve karma fonksiyonlu yapılarla geçiliyor. 82 katlı spiral kule, Irak, Samara’daki dokuzuncu yüzyıla ait minareden ilham alınmış gibi görünüyor, 44 katlı devasa küre ise 18. yüzyılda yaşamış olan mimar Etienne-Louis Boullée’nin sembolik formlarını akla getiriyor. “Loop” (ilmek) diye anılan birbiri üzerine eğimli kuleler ise Koolhaas’ın Pekin’de Çin Ulusal Televizyonu için tasarladığı genel merkez binasının daha özenilmiş halleri.

Bütün bu farklı elemanlar Koolhaas’ın kompozisyona dair geleneksel sezgisiyle bir araya gelmiş.(Her ne kadar büyük kentsel sorunlarla uğraşma arzusu çoğunlukla bir mimarın hayatının büyük bir kısmını oluşturan tasarım işini hafife alıyormuş gibi görünmesine sebep olsa da, yine de bu sanatın en büyük uygulayıcılarından biri.)

Ada muntazam kare biçimiyle, yalıtımı öne çıkarıyor. İçerideki blokları kızgın güneşten korumak amacı ile uzun kuleler güney kenarı boyunca sıralanacak. Rizikolu bir şekilde su kenarında yer alan devasa küre, bütün yapıyı şaşırtıcı bir maharetle tamamlıyor. Spiral kule, kürenin hemen çaprazında, ada ile körfez arasındaki ince kara parçası üzerinde yer alarak bir bariyer oluşturuyor.

Koolhaas en zor kısmın yalıtım olduğuna işaret ediyor. Eğer tıklım tıklım kulelerle dolu ada 20. yüzyılın ruhunu çağrıştırıyor ise, kendi distopyasını da yaratabilir; gecekondu ve fakir kesimlerden yalıtılmış, barikat çekilmiş küresel bir elitin yaşadığı şaşalı kuleler. [George A. Romero’nun 2005’deki filmi ”Land of Dead” (Ölüler Diyarı) hatırlayın, tehditkâr yöneticilerin yüzsüz zombilere nasıl yukarıdan baktıklarını.]

Koolhaas bu etkiyi anakarada gelişmekte olan diğer bölgelerle bir şekilde zayıf bağlantılar kurarak yumuşatıyor. Dört ince köprü boyunca –her kenarda bir tane- Koolhaas adayı Dubai’nin inşası devam eden ulaşım ağına bağlamayı planlıyor. Şehir sanki sınırlarının dışına saçılmış gibi, adanın karşısında eğimli bir set üzerinde de kuleler yükselecek.

Ama stratejisi Gated Community’nin (kapalı topluluklar) mantığı baş aşağı etmek; yalıtım şehrin enerjisini söndürmektense yakalamak üzere bir tuzak gibi çalışıyor. Amacı su kenarlarının etrafını yeterince kompleks bir hale getirip, hendekle çevrili bu barınağı büyük metropollerin daha rafine bir versiyonunu haline getirmek.

Adanın kenarındaki bütün su boyları ahşap bir kaldırım ile çevrili. Adanın ortasından geçen dar bir park, gölgeli yürüme yolları insanları klimalı binalardan çıkarmayı amaçlıyor. Kuzeydoğudaki alanlarda geometrik plan tıpkı geleneksel bir çarşı gibi kalabalık, samimi yürüme yollarına imkân veriyor.

Koolhaas yapılar konusunda da benzer dokuda bir yaklaşım içinde. Örneğin küre, üç boyutlu, kendine yeten bir mahalle olarak düşünülüyor. Daha küçük kürelerden oluşan pek çok kamusal kurum, birbirine uzun tüpler içinde yürüyen merdivenlerle bağlanıyor. Bu küçük küreler bir rahmin içinde yüzen embriyolar gibi, konutların arasında yer alıyorlar.

Spiral Kule’nin yürüme yolları ve çapraz yürüyen merdivenlerle birbirine bağlanan teraslar kamusal bir atriumun etrafında yükseliyor ve sokaktaki hayatı iç mekânın içine sokmaya çalışıyor.

İşleyecek mi? Kimi kamusal alanlar, tasarımın ilk başından beri, park alanların düzenlenmesi dâhil, şaşırtıcı biçimde geleneksel, Champs-Elysées’ye benzetilebilir. Projeyi çevreleyen ahşap kaldırım kamusal ve özel alanların bir araya gelmesiyle oluşan çok katmanlılıktan uzak.

Amacı ne olursa olsun Koolhaas yine de bu topluluğun karakteri üzerinde çok az kontrole sahip, eğer Dubai’nin su boylarındaki gelişmeyi bir gösterge olarak alacak olursak, çok küçük elit bir kesme hitap ettiğini görebiliriz.

Ve tabi ki ölçek sorunu. 17 km²’lik bir alanı kaplayan bu alan, kabaca küçük bir mahalle büyüklüğünde. Bu Koolhaas’ın peşinde olduğu toplumsal dokuyu yaratabilmek için yeterli mi? Yoksa mimari olarak harikulade fakat yine de derinde yetersiz kuşatılmış alanların yeni bir türü mü olacak? Acaba kompakt ölçüsü istenmeyenleri uzak tutmayı kolaylaştıracak mı?

Cevaplar ne olursa olsun, Koolhaas’ın tasarımı onun günümüz şehirlerinin içinde bulunduğu –gitgide büyüyen yüzeyselliğinden donuk sterilliğine kadar- krizle yüzleşmeyi isteyen birkaç mimardan biri olduğunu kanıtlıyor.

Altından kalkamasa dahi, pek çok mimarın güvenli bir şekilde uzak durmayı tercih edeceği pek çok soruya ön ayak olacak. Eğer başarırsa bizi yalnızca karmaşık olmakla kalmayan gerçekten de katışık bir şehir modeline yaklaştıracak.

Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.