Haberler

Doktora ve Bir Hollanda Deneyiminden Notlar...

Tarih: 2 Mayıs 2008 Yazan: Gökçe Özdamar
Bu bir hikaye. 17. yy kanal evleri ile 21. yüzyılın tekin olmayan sokak, toplum ve olayları arasında geçiyor. Kimi zaman hırpalayıcı ve anonimleştirici deneyim ağı ören kent ortamları arasında geçen bir mücadeleyi anlatıyor. Benim için tüm kabus, doktora tez araştırmam için Hollanda’ya gitmemle birlikte bitmek bilmezcesine başlıyor. Hollanda gidişimin dördüncü gününden itibaren bütün gerçekçi portesini çiziyor. Ne adres sorduğum bir Hollandalı’nın, beni Yahudi sanarak yüzüme tükürerek küfretmesi, ne de Rotterdam’da sokakta beklerken polisin yanıma gelerek orada oturanların huzurunu ve düzenini bozduğumu belirterek uyarması beni şaşırtıyor. Sonunda elimde kalakalan çantamı yılbaşı gecesi almaya çalışan bir grup genç ve Amsterdam’da tez araştırmamı yaparken yanıma yaklaşan siyahi dolandırıcılar beni çileden çıkarıyor. Bu coğrafyada düzen o kadar güzel işliyor ki, peşisıra yaşadıklarım daha mükemmel bir biçimde organize edilemiyor!

Her şey bir Ekim ayında, konsolosluğun ve vize firmasının yaptığı bir hatadan sonra ilgili Bakanlık’a yaptığım şikayetin sonucunu alamamış bir vizezede olarak direnmem ile başlıyor. Bir üniversitenin Mimari Tasarım Bölümü’nde yapmakta olduğum doktora tezim için, Amsterdam konut dönüşümü üzerinde sonunda araştırmalarımı yapabilecek olmanın sevincini yaşıyorum. Bağlı olduğum enstitü memurunun bilimsel araştırma dosyamı aylarca yanlış yerde tutması nedeniyle burs alamayarak, ancak çalışma ve oturma izni olmaksızın 3 aylık vizemi alabiliyor; 6 yıllık mimari büro yaşantımı sonlandırarak hazırlıklarımı tamamlıyor ve büyük bir heyecanla Hollanda yolculuğuma başlıyorum. Havaalanında görevli bir memurun umursamazlığı yüzünden, saatlerce süren koşuşturmacadan sonra uçağa son dakika kala yerleşebiliyorum. Kiralamak üzere aylar öncesinden Delft’te bulduğum odaya yerleşinceye kadar kalmak üzere bir arkadaşımın Utrecht’teki öğrenci konutlarının bulunduğu evine yerleşiyorum.

Gidişimin ertesi günü Delft’te kiralayacağım evin yaşlı sahibiyle önce telefonda konuşuyor, sonrasında mail atmak, depoziti yatırmak ve evi görerek kontrat imzalamak için dizüstü bilgisayarımı da yanıma alarak Utrecht kent merkezine gidiyorum. Hafiften başlayan yağmur giderek sağanağa dönüyor ve internete girebilmek üzere bir internet cafe arıyorum ve insanların yönlendirmeleri doğrultusunda halk kütüphanesine gidiyorum. Görevlilerin gösterdiği masaya geçiyor, bağlantının olmadığını fark ederek arkamdaki şifre alma makinelerine yöneliyorum ve akıl almaz bir biçimde 5 dakika içerisinde bilgisayarım çalınıyor, tez araştırmalarımın birçoğu gidiyor. Görevli bay ve bayanlar, durumu ısrarla dikkate almakta ve güvenlik kameralarına bakmak konusunda direniyor ve özür dilemekten öteye geçemiyorlar. Karakola gidiyorum, pasaportuma bakıldıktan sonra durum sözde “rapor ediliyor” ve sonrasında polis soruşturma yapmak üzere kılını bile kıpırdatmıyor. Bu sırada telefonum çalıyor, yaşlı ev sahibi kontratı hazırladığını belirterek, sabah ödemiş olduğum depozitin geri kalanını sonrasında Nijerya’da beliren damadına yatırmamı istiyor ve aynı gün Delft’e gidip buluşmak üzere Utrecht Tren İstasyonu’nda beklememi söylüyor.

Havanın kararmasıyla birlikte ancak ertesi sabah yola çıkarak Delft’te tren istasyonunda buluşmak üzere yola koyuluyorum ve o anda olan oluyor, telefonum bozuluyor, tüm irtibatım kesiliyor. Aldığım telefon kartını ve bozuk paraları telefon bir bir yutuyor. Ümitsiz bir şekilde kiralayacağım evi görmeye gidiyorum. Yolda tesadüfen komşum olacak bir akademisyenle tanışıyor ve ev sahibinin Nijeryalı damadıyla tekrar irtibata geçebiliyorum. Yeni Kilise’nin (Nieuwe Kerk) önünde buluşmak üzere beklemeye başlıyorum. Delft o günden itibaren gözümde giderek ağırlaşıyor, kararıyor ve tüm gotikliğini yüzüme vuruyor; bu Nijeryalı adam, ev sahibi kayınpederi, sahte evi ve telefonuyla birlikte hiçbir zaman belirmiyor.

Kore’de de başka insanları dolandırdığını keşfettiğim bu 2 adamı ihbar etmek üzere harekete geçiyorum, onları önce polise gitmekle tehdit ediyorum, panik içinde polisi bu işe karıştırmamamı rica ediyor ve paramı geri ödeyeceklerini belirtiyorlar. Türkiye Rotterdam Başkonsolosluğu’nu arıyorum, ciddiyetle durumun interpolun ilgi alanı olduğunu ve acilen polise gitmem gerektiğini belirtiyorlar ve Utrecht polis karakoluna iki gün içinde ikinci kez gidiyorum. Memurlar beni gördüklerinde dalga geçiyor ve özetle tekrarlıyorlar; “Hollanda’ya hoşgeldiniz, yapabileceğimiz bir şey yok ve durumu rapor etmeyeceğiz”. “Bu masalın devamını anlatmayın” diyorum, “Çok iyi biliyorum!”. Başkonsolosluk sonrasında ilginç bir yanıt veriyor, “Polis bir şey yapmadıysa yapabileceğimiz bir şey yok, üzgünüz”. Günler sonra Delft’teki polis merkezine gidiyorum ve saatlerce süren bir soruşturmadan sonra durum nihayet rapor ediliyor.

Bu sırada acilen yeni bir ev bulmak ümidiyle okula gidiyorum; misafir öğrenci olarak gittiğim üniversite yaptıkları bir hatadan dolayı beni yasal olarak kabul etmiyor, uluslararası ofis ve ev bulma kurumu ödenek sağlamadıkları için yardımcı olmuyor, ev bulma kurumunda ise birisi bu olağandışı durum için esneklik göstererek ek listesine bakıyor; ama bu yeni evde de ev sahibi hafta sonları evde olmamamı istiyor. Delft’teki bir Türk öğrenci bana odasını kiralamayı teklif ediyor ve sonrasında ortadan kayboluyor.

Hollanda’da neredeyse imkansız olan ev bulma çalışmaları sonunda tesadüfen 20 gün sonra Rotterdam’da Hollandalı bir kadının evinde bir oda buluyor ve araştırmalarım uğruna masası olmayan bu ufak odayı kiralıyorum. Ertesi sabahla birlikte olan oluyor ve 2 metrelik cüssesiyle ev sahibi, “yüksek mahremiyet seviyesi” nedeniyle evde yemek yapmama izin vermiyor, problem çözme odaklı çalışan zihni, benimle ilgili problem alanları yaratarak kendine ait bir tür eğlence anlayışı ile devam ediyor. Evde, havladığı zaman ona elektrik şoku veren tasmasıyla dolaşan bir köpeği ve bahçe kapısından gecenin bir vakti odama fare getiren kedisiyle birlikte kalıyorum. Evsahibinin nazik bir komşusunun “bu ufacık odada doktora yapamazsın” diyerek incelikle teklif ettiği 3 katlı evine kısa bir süreliğine tek başıma geçiyorum ve 9-10 derecelik bu yeni evde de bana elektrik çarpıyor. Günler, bir vejetaryen olan ben için açlık ve ızdırap içinde Rotterdam, Delft ve Amsterdam arasında mekik dokuyarak geçiyor ve gün geçtikçe bu coğrafya; “modern mimarisi, esnek açık toplumu”, ufka uzayan kanalları ve bisiklet yollarıyla gözümde giderek küçülüyor ve unufak oluyor.

Den Haag’a, ulusal ombudsmana çıkıyorum ve Hollanda’nın gerçekliği ile bu kez sözel olarak karşılaşıyorum; ötekiyi anonimleştirmenin ve sistem dışına itmenin yollarından ve çözüm getirmeyen masallarından bahsediliyor. Utrecht polis karakolunun ilgisizliği ve yaptığı ayrımcılık işlemlerinin bürokrasisi anlatılıyor. Dönüşte, uçakta olanları dinleyen bir Türk “Keşke orada bir camiye sığınsaydınız” diyor. 21. yüzyılın bazı masalları şimdilik böylesine bilindik acı yöntemlerle devam ediyor.
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.