Haberler

Kültürün gücü mü, gücün kültürü mü?

Tarih: 12 Mayıs 2008 Kaynak: Zaman Yazan: Nevzat Bayhan
İnsan toplulukları, tarih sahnesinde milletten devlete ve devletten medeniyete doğru gelişerek arz-ı endam ederken, altını çizdikleri kültürel yekûnları ile bir değer oluştururlar.

Kültür, zatında bir güçtür; yaşanarak alışkanlık haline gelmiş naif davranışlar bütünü olarak öne çıkar... Dünyanın kalan kısmını etkisi altına almış, belirli yönleri ile daha çok anılmış medeniyetler, milletler vardır. Kimisi ekonomik büyüklüğü ile kimisi askerî üstünlüğü ile kimisi diplomatik ya da politik manevraları ile kimisi de kültürel değerleri ile anılır...

Tarihin kader denk noktasında, diğer medeniyetlere ayar vermiş, onların dirsek teması hizaya gelmesine neden olmuş, zamanını ve sonrasını derinden etkilemiş büyük medeniyetler vardır. Merkezden muhite genişleyen halkalar olarak düşünürsek; kültürel değerler, asker, politik ve ekonomik alandaki diğer halkalara söz geçirir, hizaya sokar. Halkalar genişledikçe, merkezdeki kültürel daire de büyür ve diğer kültürler için belirleyici olur. Tarih sahnesi, kültürün gücünden gücün kültürüne doğru medeniyetleri iki sıra halinde dizmiştir. Tarihte bir yolculuğa çıkıldığında bu güçlerin tek başına veya birkaçının birlikte hareket ederek toplumu ve dünyayı yönettiğine dair örnekler sayılamayacak kadardır. Bu güçleri yerli yerinde ve birbirini destekler biçimde konumlandıranlar dünya hâkimi olmuş, insan endeksli toplumlar dozajı iyi ayarlanmış bu güç birlikteliği ile uzun ömürlü olarak, günümüzde kendilerinden sıkça bahsedilen, atıflar yapılan ve tezlere konu olan medeniyetler sınıflamasında zirvede yerlerini almışlardır. Aksine salt gücü tercih edenler ya tiran, ya Karun ya tarihin hokkabazı olarak tarihte ibretlik sayfalar oluşturmuşlardır.

Konuyu günümüzden birkaç örnek ile örnekleyebiliriz: Ekonomik gücü her şey olarak gören Japonya, Güney Kore, Singapur, Bruney Sultanlığı gibi ülkelerin dünya kamuoyunu etkilediğini iddia etmek zorlama bir iddia olacaktır. Sadece askerî güce inanan Irak'ın devrik liderinin ülkeyi getirdiği durum ortadadır. Sadece politik ve diplomatik girişimlerle dünyada söz sahibi olmaya çalışan Tayvan, Hindistan, Mısır ve bazı Afrika ülkelerinin de ciddi mesafeler aldığı söylenemez. Bugünün tek kutuplu dünyasında lider olan Amerika'nın küresel aktörleri dünyanın birçok ülkesinde başköşede yer alıyor olsa da; evrensel değer üretebilme konusunda ciddi eleştiriler aldığı da ortadadır. Bu dünyanın yaydığı "fast food" kültürün sığlığı, yozluğu ve boşluğu noktasında hemfikir olanların sayısı giderek artmaktadır. Batı'nın Doğu'ya artan ilgisinin altında da "kapitalist" yaklaşımların içeriğinin evrensel doğ(r)ularla doldurulması gibi, olanca samimiyet gösterilerine rağmen "oryantalist" olmaktan kurtulamayan çabaların yattığını söyleyebiliriz.

Gücün hegemonyasında "tek sesli"; zengin ve ağırbaşlı bir kültürün şemsiyesi altında "çok sesli" kültürel yapılardan bahsetmek doğru olur... Bugün, dünya ülkelerinin "bir örnek" büyümeleri, benzer refleksleri gösteriyor olmaları ve benzer sorunlara düçar kalmaları ancak ve ancak böylesi bir analizle anlamlı olabilir. Artık dünyanın bütün ülkeleri birbirinin aynısı olmaya başlamakta, kültürler bu kadar benzeşirken dünya akıl almaz bir aynılıkla yok olmanın eşiğine doğru yol almaktadır... Sıradanlığın dört koldan yayıldığı bir dünya, tarihinin kuytusundan bir bakir alanı öne çıkarmakta her zaman mahir davranmıştır. Bugünden yarına da benzer davranış biçimini sergileyecektir. Zorla güzelliğin olmayacağını atalar söylemiş ve tarih de binlerce kayıtla buna şahitken günümüz süpergüçlerinin bunun farkında olamamaları garip bir durumdur. Birkaç milyar dolar maliyetle sanat ve sinema yoluyla dünya insanını kendisine meftun bırakan süper (!) güçler, yüzlerce milyar dolar harcayarak işgal ettiği ülkelerin insanının gönlünü kazanmayı başaramamıştır.

Küçük bir zihin egzersizi ile varılan kavşakta söz konusu güçlerden hiçbirinin tek başına toplumsal barış ve huzurlu bir dünya için yeterli olamayacağı hemen fark edilecektir.

O halde üzerinde düşünülmesi gereken; merkeze bu güçlerden hangisi alınır diğerlerince desteklenirse kalıcı ve faydalı sonuçlar edinilir ona odaklanmak gerekir. Günümüze kadar varlığını hissettiren toplumlara baktığımızda bunların hemen hemen tamamının medeniyetler kuran milletler olduğunu görüyoruz. Medeniyetler ise merkeze kültürü-sanatı almış, yaşantılarını mimarî ile yoğurarak ekonomik gücü konuşturup askerî güç ile korumaya çalışmış, uygun politikalar geliştirip çağdaşı devletlerle uluslararası etkin diplomasi gerçekleştirmiş toplumlar olarak günümüze renk ve zenginlik kazandırmışlardır.

Kadim köklere sahip büyük ağaçlar, gövdeleri dalını yaprağını taşıyamaz olunca kesilse de, bünyesinden dirayetli şıvgınlar yeşertmekte gecikmez. Büyük medeniyetler de tarihin bir döneminde anakronik bir gerileme yaşasalar da, bu onların ilelebet kısır kalacağı anlamına gelmez. Tarih sahnesi, özlerinde taşıdığı yüce kültürlerin, değerlerin tohumlarını emanet olarak alacak ve iklim ve tabiat şartları uygun bir vasat temin ettiğinde neşv ü nema bulan mümbit ruşeymlere şahit olacaktır. Bugün "medeniyetler çatışması" tezinin karşısına "medeniyetler buluşması" kavramını koyan; farklılıkların birbiriyle dalaşmasının yerine farklılıkların bir arada yaşamasını öneren; savaşın yerine barışı; gücün karşısına kültürü; fiziğin ötesine metafiziği; nefrettense sevgiyi çoğaltan bir kültürün nefesine ihtiyacımızın olduğu kesin. Ve aynı zamanda bu kültürün gücü, dünyanın diğer ülkelerinin tutulduğu epilepsi nöbetinin şifası olacaktır.

İstanbul'un Avrupa Kültür Başkentliği süreci, tarihin mihenk noktasında, bu kültürün ifşasına hizmet edecek önemli bir eşik olacaktır... Tesadüfe tesadüf edememiş bir kültürün mirasçıları olarak, her şeyde bir "hikmet" aramanın erdemine sığınıp, üzerinde belki de hakkıyla farkına varamadan yaşadığımız bu toprakların, kadim kültürünü tanımak ve tanıtmanın tam zamanıdır. Bu fırsat, gücün kültüre geçtiğinin ve kültürün gücünün yeniden dünya haritasını şekillendireceğinin işaret fişeklerinden bir tanesi olabilir...

Kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına üzerinde yaşadığımız topraklar, birbirinden farklı kültürlere, medeniyetlere yol vermiş, yeşertmiş ve tarih sahnesine emanet bırakmıştır. Bu toprakların engin hoşgörüsü ve barış iklimi en sert söylemleri esnetmeyi başarmıştır... Bugün dünyanın ihtiyaç duyduğu "barış"ın anahtarı bu toprakların özünde vardır... Zaten kültür dediğimiz de bütün sırları bağrında saklayan "toprak"tan başka nedir ki? İstanbul, o muhteşem mazinin ve ihtişamlı olacak müstakbel atinin miftahı olarak işte orada durmaktadır... 2010 süreci, gücün kültürünün tükendiği bir noktada, tarihin yeni arayışlarına tanık olacak ve bizim "toprak"la buluşmamıza vesile olacak bir fırsata dönüşebilir... Yeter ki, bu kültürün kodlarını doğru okuyalım ve yüksek sesle dillendirelim... Kültürün gücünde dirilip atiye matiyeler bırakmak temennisiyle...

* Kültür AŞ Genel Müdürü
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.