Haberler

Bir Çanakkale ziyaretinin ardından...

Tarih: 2 Haziran 2008 Kaynak: TAY Haber Yazan: Ayşe Didem Bayvas
Çanakkale Savaşı, 1. Dünya Savaşı'nın Türkiye için kaderini değiştiren bir savaş olarak öğretildi bizlere. Bu savaşta, Gelibolu Yarımadası'nda hayatını kaybeden, isimleri ve/veya yattıkları yer bilinen - bilinmeyen 500.000 askerin anısına düzenlenmiş şehitliklere ziyaret üç günlük gezimin ilk amacıydı.

İkinci amacım UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ndeki Troia'yı ziyaretti. 18-20 Nisan tarihlerinde İstanbul'da düzenlenen "Güncel Durumun Tespiti - Sorunlar/Beklentiler Çalıştayı" sonrasındaki halini görmek istiyordum.

Ancak, hazır Çanakkale'ye gelmişken merkezdeki ilk durağım haliyle Arkeoloji Müzesi oldu. Tabela özürlü ülkemizde şehrin içinde birkaç tur attıktan sonra ulaştığım müze benim için tam bir hayal kırıklığı idi. Uzun zamandır, bu kadar kendi haline terk edilmiş bir müze görmemiştim. Personel yetersizliği mi dersiniz, olan personelin kifayetsizliği mi, ne derseniz diyin, ayıp kapatılır gibi değildi.

Başlıklar halinde toparlarsak:

Ziyaretçi güzergahı: Aslında planlanmamış, sadece bölümlere ayrılmış. Ancak bu bölümler belli bir sistem içermiyor. Yani kronolojik de değil, bölgesel de değil, buluntu çeşidine göre de değil. Öylesine... Neresi ne kadar eser alıyorsa...

Sergileme: Vitrinlerin (!) bir kısmı boş ama niye olduğu belli değil. Yani oradaki eserler bir sergi için mi kaldırıldı, onarımdalar mı bilinmiyor. Tozlu ve solmuş vitrin (!) örtüleri ile bakışıp duruyorsunuz bazı yerde. Heykellerin bazısı yerde taşıma malzemesi olarak kullanılan tahta ayaklarla yatay vaziyette duruyor. Bazı lahitler de daha temizlenmeden tozu ve toprağıyla sergileniyor.

Bilgilendirme: Son derece yetersiz. Çanakkale kültürlerini tanıtıcı genel bir bilgi yok. Vitrin (!) içindeki küçük eserlerin çok az bir kısmında çok kısa bilgiler verilmiş. Çok azında İngilizce bölüm var, büyük çoğunluğunda yok. Olan İngilizcelerin bir kısmı da yanlış. Kullanılan malzeme kötü. Bazı arkeolojik terimler farklı yerlerde farklı şekillerde yazılmış, örneğin 3 çeşit "terracotta" yazılışı gördüm. Heykellerin ve lahitlerin bilgilendirmeleri de aynı durumda. Hatta lahitlerden birinin üzerindeki levhayı elinize alıp bakabilirsiniz bile, sonra yerine koyup koymamak size kalmış.

Tuvaletler: Kısaca... girilebilir hatta girmeye teşebbüs edilebilir durumda bile değil.

Güvenlik sistemi: Ne yöne baktığı belli olmayan, bir yere bağlı mı göstermelik mi olduğu anlaşılamayan 1-2 kamera var ama yeterli mi tartışılır. Müze görevlileri ise daha çok telefonla konuşmakla meşguller.

Tahmin edebileceğiniz gibi saçlarım diken diken çıktım müzeden. Ne yazık ki içerideki fotoğraf çekilmez uyarısını dikkate alan sorumlu bir vatandaş olduğumdan bunları ispatlayamıyorum. Merak edenler için gitmekten başka seçenek yok.

Çanakkale merkezindeki ikinci durağım Askeri Müze idi. Çimenlik Kalesi, Nusret Mayın Gemisi'nin orijinal ölçüsündeki kopyası, daimi fotoğraf sergisi ve bahçedeki Osmanlı dönemi silah ve askeri malzemeleri ile son derece başarılı olan Askeri Müze içimi ferahlattı. Son derece kibar askerlerle karşılanıp, her girdiğim bölümde yönlendirilmek pek de alışkın olmadığımız bir şey ne de olsa. Nusret Mayın Gemisi'nin içi Çanakkale Savaşı'nın belgeleri ve bilgilendirme levhaları ile donatılmıştı. Rehber eşliğinde ve gruplar halinde gezilen Çimenlik Kalesi ise savaş sahnelerinin canlandırılması ve ışık kullanımıyla çok etkileyiciydi. Bahçedeki askeri teçhizatın bilgilendirmesi ise eksiksizdi.

İkinci günümü tamamen Gelibolu yarımadasındaki Gelibolu Tarihi Milli Parkı'na ayırmıştım. Savaş tarihi uzmanı bir rehber ve küçük bir grupla son derece bilgilendirmeli bir gezi yaptım. Ancak izlenimlerim gene üzüntü verici maalesef. Bölge, özel ruhu yok edilmek istenircesine bir keşmekeş içindeydi. Yığın yığın otobüslerle gelen kontrolsüz kalabalık arasında o özel ruhu hissetmek mümkün değildi. Çok az yer istisna olmak üzere, her yerde her an ibadet eden gruplar, heykellere ya da toplara tırmanmış fotoğraf çektiren insanlar, şehit mezarlarının yanı başında piknik yapanlar, hatta siperlerin içinde dua okuyan gruplar vardı.

Çevrede ucuz Çin işi tuhaf hediyelik eşya satan derme çatma kulübeler, başında da gene kalabalıklar olduğunu söylememe herhalde gerek yok. Yeni düzenlenmiş Şehitliklerin tamamında bir yapaylık, bir ruhsuzluk vardı. Çoğu kaçak rehberlerin anlattığı bulut hikayeleri gibi safsataları dinleyen ve ne yazık ki inanan öyle çok grup vardı ki...

İlk durak, Kilitbahir Kalesi'nden hemen sonra olan Seyit Onbaşı Anıtı ile Namazgah Tabyası ilk şokumdu aynı zamanda. 3 kere kaldırılıp yenisi yapılan Seyit Onbaşı heykeli, üzerine tırmanmış fotoğraf çektirenlerle zavallı bir görüntüdeydi.

Ertuğrul Koyu'na hakim bir tepedeki Yahya Çavuş Anıtı da, Şehitler Abidesi de, diğer hepsi de sanki sadece fotoğraf çektirmek için vardılar. Onlar kimdi, burada ne oldu, biz bu savaşı nasıl kazandık, burada yatanlar da birilerinin evladı, kardeşi, sevgilisi miydi hiç kafa yoran yoktu eminim ki. Etrafımdaki sürekli hengame içinde rehberi dinlemeye çalışırken bir kez daha hayret ettim bu savaşın nasıl kazanıldığına... Bu muhteşem doğa içinde ama tepelerindeki keşmekeş sürerken yattıkları yerde huzur bulmalarını diledim bir de...

Bu keşmekeşin olmadığı yerler de vardı elbette. Avustralya ve Yeni Zelandalı askerlerin çıkartma yaptıkları Anzak Koyu ve onların yattığı mezarlık, Morto Koyu'na bakan bir yamaç üzerine kurulu Çanakkale Savaşı'nda hayatını kaybeden 14.382 Fransız askerin anısına yapılan Fransız Anıt ve Mezarlığı gibi...

Sabah 10.00'da başlayan gezi 19.00'da bittiğinde yorgunluktan ziyade mutsuzdum. Ne hayal ettiğim o özel ruhu yakalayabilmiştim, ne de kalabalıkla mücadele etmeyi beceremediğim için doğru dürüst fotoğraf çekebilmiştim. Üstelik kızgındım gene, Milli Park statüsündeki bu yerin yönetim eksikliğine, tüm boğaz kıyısının sit alanı ilan edilmemiş olmasına, bu hengameye izin veren koordinasyon eksikliğine, her şeye kızgındım...

Son günü Troia'ya ayırmıştım. Çalıştay raporlarına göre nispeten iyi durumda olan iki yerden biriydi Troia. En son 10 yıl önce gelmiştim, kazı raporları, fotoğraflar neyse de gözümle görmek istiyordum. Ne yazık ki içeri girmeden su almayı akıl etmemişim, içeride de satan bir yer yoktu. Buyrun, ilk kızgınlık.... "Başlamadan tuvalete de gideyim" dedim, gitmez olaydım. Çanakkale Müzesi'ndekinden bir kademe daha iyiydi sadece.

Ziyaretçi güzergahı ve bilgilendirme gayet yeterli ancak ziyaretçi yollarının oldukça yıpranmış tahtaları ile kenarlarına geçirilmiş tellerden söz etmeden geçemeyeceğim. Hala yapacak çok işin olduğu Troia'ya umarım ki hak ettiği ilgi bir an önce verilir.

Üç günlük Çanakkale seferinden bana kalanlar bunlar oldu. Dilerim sizlerin daha iyi anıları olur.
Takvim
<<Nisan 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30  
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.