Kompleksiz şehirler kendilerine benzer.
Stockholm’da oturan bir arkadaşımın bana övünçle buradan Kuzey’in Venediği diye söz ettiğini hatırlıyorum.
İstanbul’u İstanbul’dan başka herşeye benzetmeye çalışıyoruz.
Mesele ne İstanbul’u geçmişine benzetmek, ne de başkalarına özenmek.
Yamalı bohçadan beter, bir yeri diğerini tutmayan hilkat garibesi bir şehir karşımıza çıkarılmakta.
Nasıl bir İstanbul istediğimizle ne kadar ilgileniyoruz?
İlgileniyorsak bizi kim, nerede, nasıl dinleyecek?
Yarının İstanbul’unun kararları nasıl alınmalı?
İstanbul’da yaşayanlara soran yok nasıl bir İstanbul istediklerini. Anlatan yok ne planladıklarını.
Şehrimiz Avrupa’nın kültür başkenti olacak hiç olmazsa yapılacakları paylaşsalar. Büyükşehir belediyesi gitmiş Belçika’da büro tutmuş.
Oradan öğrenebiliriz belki.
Her hangi bir şehrin niteliği yaşayanlarıyla kurduğu ilişkiye bağlı.
İnsanına yatırım yapmayan şehirler yaptıklarının taşlarının altında ezilmeye mahkum.
21. yüzyılın İstanbul’u yabancılar için planlanıyor. Şehrin geleceği İstanbullular için değil, buradan gelip geçecek, rant sağlayacak, insanlar üzerine kurulu.
İstanbul uluslararası kongre turizmini çekebilir, formula 1 otomobil yarış meraklıları buraya gelebilir, yeni oteller yabancıları ağırlayabilir.
Bunların hiç birisi şehri yaşanır kılmaz.
Gün gelir, başka şehirler moda olur, çekip giderler, elimizde yaşamdan yoksun merkezi metruk bir şehir kalır.
Bir şehrin ölçüsü ziyaret edilecek, alış veriş yapılacak değil yaşanacak bir şehir olmasıdır.
Dünyada herkesin orada oturanlara özenmesidir.
İstanbul fiziki konumu ve tarihiyle dünyanın en başta gelen yaşanacak şehri olmaya layık. Bir zamanların dünya başkenti, yabancılar için ayak basılacak bir yer olmaktan öteye gidemeyen, burada yaşayanları sinir küpüne çeviren ikinci sınıf bir şehir olmaya mahkum bu gidişle.
Sorun maddi değil, yatırımların insana, kültüre yatırım olarak kullanılmaması, dev projeler için hepimizi borca da sokarak kredi alanların şehrimizde çöp toplamayı bile becerememesi.
Sorun, yanıbaşımızda Dubai, Abu Dhabi’nin dünyanın önde gelen mimarlarının 21. yüzyıl şehir tasarımlarıyla, müzeleriyle, bir bütün olarak evrensel yerleşim merkezleri olurken, İstanbul’un yapılan her yeni şeyle giderek daha da sıradan bir üçüncü dünya şehri halini alması.
İstanbul’a yatırım yapabilmek fırsat değil ayrıcalık olmalı.
Zamanı çoktan gelip geçmedi mi İstanbul’un fethini kutlamak yerine İstanbul’un geleceğine sahip çıkmamızın?