Haberler

Meclis'te Çevre Sürdürülebilirliği

Tarih: 16 Temmuz 2008 Kaynak: Açık Radyo
Ömer Madra: G8 Zirvesi tamamlandı, ama patlamayan bomba gibi, hiçbir sonuç alındığı söylenemez, hatta alay konusu da olduğu söylenebilir. Peki Türkiye’de nasıl gidiyor çevre sürdürülebilirliği?

Semra Cerit Mazlum: Kyoto Protokolü’nün onay kararının takibiyle başlayalım isterseniz. Biliyorsunuz komisyonlardan geçti, 3 komisyonda görüşülmesi tamamlandı Protokol’ün onaylanmasına ilişkin tasarının, en son Dışişleri Komisyonu’ndan geçti geçtiğimiz günlerde ve şu anda Meclis gündeminde. Tabii bu yasama dönemi içerisinde onaylanıp Meclis’ten geçip yürürlüğe girebilmesi için, Meclis tatile girmeden önce görüşülebilmesi gerekiyor, yoksa yeniden kadük olması durumu söz konusu olacak görüşülememiş olduğu için. Bu aynı zamanda sürecin Kyoto Protokolü’nün onay kararında açıklanan amacına uygun şeklinde işleyebilmesi için de gerekli. Kopenhag’da sonuçlanacak ve halen de devam eden uluslararası görüşmelere aktif bir şekilde, etkili bir şekilde katılabilmek amacıyla onaylandığını biliyoruz Kyoto’nun. Dolayısıyla ivedilik arz ediyor Meclis gündemine gelebilmesi ve görüşülebilmesi. Bunu takip edeceğiz.

ÖM: Meclisin tatile girmesinin bu sefer biraz zor olduğu da söylenebilir herhalde, özellikle kapatma davaları devam ederken.

SCM: Evet, Meclis’in çalışma süresinin ne zaman sonlanacağını konusunda bir kesinlik yok, yalnızca çalışma yönünde karar alınmış; galiba birikmiş yasama çalışmalarını da sonuçlandırmaya çalışıyor bu arada Meclis.

Bugün daha fazla Meclis’in çevreyle ilgili diğer çalışmaları üzerinde duralım diye düşünüyorum. Son dönemde TBMM’nin çevre alanındaki çalışmalarında, özellikle denetim amaçlı çalışmalarında bir artış, bir yoğunluk gözlemliyoruz. Bu çalışmaların yoğunlaştığı önemli bir alan da Meclis’teki araştırma komisyonları; Meclis’in denetim yoluyla çalıştırabildiği süreçlerden bir tanesi, kullanabildiği yetkilerden bir tanesi bu. Belli sorunlar konusunda yürütmenin çalışmalarının denetlenmesi konusunda araştırma komisyonları kuruluyor ve bu komisyonlarda, çeşitli taraflardan bilgi alınarak meclisin görüşünün ortaya konması ve aynı zamanda yürütmeye önerilerde bulunması mümkün olabiliyor bu süreçlerde. Son iki yasama döneminde, yani 22. ve bu içinde bulunduğumuz 23. dönemde, bu konuda bir artan bir ilgi görüyoruz TBMM’de. Denetim amacıyla hangi tür faaliyetler yürütüldü diye baktığımız zaman, 22. dönemde özellikle çevre sürdürülebilirliği, kirlilik sorunlarının izlenmesi amacıyla, beş ayrı meclis araştırma komisyonunun kurulduğunu görüyoruz. İçinde bulunduğumuz dönemde de iki tane komisyon kuruldu, bir tanesi çalışmalarını tamamladı ve yeni kurulan meclis araştırma komisyonu halen çalışmalarına devam ediyor. 22. dönemde kurulanlar ise, bizim de üzerinde en fazla konuştuğumuz, küresel ısınmanın neden olduğu sorunların oluşturduğu risklerin araştırılması ve gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulmuş olan ve Küresel Isınma Komisyonu diye bildiğimiz komisyon ve Gebze’de bulunan zehirli atık varilleri ile ilgili kurulan bir komisyon, ayrıca Samsun’daki mobil santralle ilgili kurulan bir komisyon var, Ergene nehrindeki kirliliğin ve çevreye etkilerinin araştırılması amacıyla kurulmuş olan bir komisyon var; bunun yanında Tuz Gölü’ndeki kirliliğin araştırılması amacıyla kurulmuş başka bir komisyon daha vardı. 23. dönemde kurulan küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusundaki araştırma komisyonu da raporunu hazırladı, Meclis Başkanlığı’na sundu, ama görüşmesi yapılmadı bu raporun bildiğimiz kadarıyla ve gündemdeki yeri konusunda da pek bir belirginlik yok, ne zaman tartışılabilecek bu komisyonun raporu bilmiyoruz. En son kurulan komisyon da çevre sorunlarının araştırılarak sürdürülebilir çevre politikası için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan bir araştırma komisyonu.

ÖM: Bu komisyon ne yapıyor?

SCM: Çevre ile ilgili, su kirliliği, termik santraller gibi çok sayıda verilmiş olan araştırma önergeleri birleştirilerek oluşturulmuş olan bir komisyon bu, “Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu” diyelim biz kısaca isterseniz. Bu komisyon çalışmalarına başladı, oldukça da yoğun olarak devam ediyor görebildiğimiz kadarıyla. Meclis’in internet sitesinden izleyebiliyoruz; çeşitli kamu kuruluşlarından, STK’lardan ve kitle örgütlerinden temsilcileri çağırıyor Komisyon. Öteki komisyonlarda olduğu gibi kendi belirlemiş olduğu gündem çerçevesinde, kuruluşların ve temsilcilerin görüşlerine ve bilgilerine başvuruyor. Bunun sonucunda bir rapor hazırlanacak ve Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmek üzere sunulacak.

ÖM: Kyoto ile ilgili rapor bir anlamda kadük mü olmuştu?

SCM: Bir önceki dönemde, yani 22. dönemde, Mart 2007’de kurulan komisyonun raporu, erken genel seçim dolayısıyla kadük oldu, genel kurulda görüşülemedi. O eksikliği de dikkate alarak, 23. dönemde, yani Ekim 2007’de yeni bir komisyon daha kuruldu küresel ısınma konusunda; o komisyon da raporunu hazırladı, hatta 3 aylık normal süresinin üstüne ek süre de alarak çalışmalarını tamamladı ve raporu Meclis Genel Kurul gündeminde görüşülmek üzere bekliyor.

ÖM: Sizin kuşakların pek bilmediği, ama eskilerin “bir meselenin çözülmesini istemiyorsanız komisyona havale et” sözü vardı bizim zamanımızda, onun gibi bir durum var. Yani bolca kelimelerden oluşan, upuzun adlı komisyonlar kuruluyor, kimi kadük oluyor, kimi olmuyor, raporlar hazırlıyorlar, pek çok insanla görüşüyorlar, ama ortada herhangi bir şey yok. Çevre koruma ile ilgili, sürdürülebilir kalkınmaya yönelik bir proje görünmüyor. Bunu nasıl izah ediyorsunuz?

SCM: Öncelikle şunu söyleyeyim; Meclis’in çevre konusuna ilgi göstermesi, yani bu komisyonların kurulması olumlu bir gelişme.

ÖM: Çok olumlu tabii.

SCM: Konunun sürekli olarak siyasetin gündeminde tutulması ve aynı zamanda da yürütmeye dönük olarak, yani kamu yönetimine dönük olarak da uyarılarda bulunması yönünden katkısı olacak bir süreç bu. Aynı zamanda da Meclis tarafından bugüne kadarki ertelenmişliğin, ihmalin de telafisine katkıda bulunabilecek bir girişim. Tabii aynı zamanda da bunun bir denetim faaliyeti olması da anlamlı, yani Meclis yalnızca pasif bir şekilde hükümet tarafından önüne getirilen çevreyle ilgili yasa tasarılarını görüşüp kabul etmenin ötesine geçerek kendi inisiyatif almış oluyor ve çevre alanına müdahil olmuş oluyor, yani bu konudaki düzenlemelerde kendisinin rolünü öne çıkarmış oluyor. Bu kadar anlamlı ve önemli bir girişimin arkasından ise hemen dikkati çeken sorun, bu kurulan komisyonların hem yasama alanında hem de yürütme alanında önemli bir değişikliğe yol açmaması. Beklenen ve istenen, Meclis’in de yapmaya çalıştığı, ulaşmaya çalıştığı amaç gerçekleşmemiş oluyor, çünkü ne yeni yasama çalışmalarında, ne de yürütmenin halihazırdaki işleyişinde önemli bir yenilik, değişiklik, bir sorgulamaya yol açmıyor kurulmuş olan komisyonlar. Asıl sorgulanması gereken ve üzerinde durulması gereken de bu herhalde bundan sonra. Meclis böyle bir olanak da veriyor, yasamanın çevre yönetimindeki, sürdürülebilir kalkınma politikalarının oluşturulmasında ve yürütülmesindeki rolü konunun daha genişçe, etraflıca tartışılmasına izin vermeye başladı bu süreç bundan sonra. Bu anlamda da artık mecliste komisyon kurulmasına sevinmenin ötesine geçerek bu komisyonların işlevselliğini tartışmak gerekiyor, ele almak gerekiyor.

Üzerinde durulması gereken noktalardan birisi de, bu konuda meclisin, yani yasama organı ile yürütme organı arasındaki görev paylaşımındaki belirsizlik, yani bu uzun adlı komisyonların kurulma amaçlarından bir tanesi sorunların saptanması olarak ortaya konuyor, halbuki bu yürütme görevi, Çevre ve Orman Bakanlığı’na kendi yasasıyla verilmiş olan görevlerden bir tanesidir; ülke genelindeki çevre sorunlarının kaynakların araştırılması, belirlenmesi ve alınacak çözümlerin, önlemlerin bulunması, uygulamaya aktarılması. Bu anlamda Meclis yürütmenin görevine ortak olmaya başlamış oluyor ya da tersinden başka türlü okuyacak olursak, yürütmenin yerine getiremediği görevi Meclis yerine getirme yoluna gitmeye başlıyor. Bu da yürütme alanında bir eksiklik olduğunu gösteriyor bize ilk elde.

ÖM: Meclis’in denetim fonksiyonunun çevre denetimini yaptığı söylenebilir mi bu durumda bilmiyorum.

SCM: Bu anlamda, denetim işlerinden daha ziyade, yürütmenin işlevlerinden bir tanesinin üstlenilmesi gibi bir durum söz konusu. Bu, Meclis’in bu konudaki duyarlılığını göstermesi açısından sorun olarak görünmeyebilir, fakat diğer taraftan yürütmenin, bu sorun saptama, raporlama, ortaya koyma işlevini gereği gibi yerine getiremediğinin göstergesi olarak algılanabilir. Çevre Bakanlığı’nın çevre durum raporları, çevre envanterleri gibi çevre bilgi araçlarıyla varolan sorunları saptaması, bunların kaynaklarını ortaya koyması, toplum ve çevre üzerindeki olası etkilerini belirleyip bunu yasama organına sunması gerekiyor. Meclis’in denetim faaliyeti de, denetim rolü de bundan sonra devreye giriyor; kendisinin hazırladığı bu raporlar sonrasında yürütmenin denetimini yapması gerekiyor meclisin.

Daha önceki programlarımızda konuştuğumuz gibi, Çevre Durum Raporu’nu hazırladı Çevre Bakanlığı, fakat o raporu güncel olmayan verilerle hazırladı, yıllar önce yapılmış olan çalışmaların ortaya koyduğu istatistiklerin yenilenmesi, yinelenmesi yoluyla hazırlanmış olan bir rapordu Çevre Durum Raporu; hem güncel değil, hem kapsayıcı değil, hem de hem yasamanın hem toplumun denetim faaliyetini yerine getirmesine izin vermeyen bir rapordu. Fakat onun dışında başka araçlarla, Çevre Envanteri gibi yöntemlerle, Çevre Bakanlığı’nın çevre sorunlarının izlenmesi, kirliliğin izlenmesi faaliyetini sürdürmesi gerekiyor, bu bilgileri de sürekli olarak halkın, toplumun bilgisine açık tutması gerekiyor. Buradaki eksiklik Meclis tarafından dolduruluyor bu aşamada. Oysa denetimin işlevlerinden bir tanesinin şu olması lazım; sorunlar ortada, biliniyor, yürütme organı tarafından saptanıyor, Meclis’in “bu sorunlar niye var?” diye bir komisyon kurması ve kamu yönetiminden, hükümetten bilgi istemesi bilgi istemesi gerekir. Bu aşamaya çıkamadan yalnızca sorunların belirlenmesi amaçlı yürüyor çalışmalar. İkincisi de denetim faaliyetinin anlamlı olabilmesi için, Meclis’in amacına ulaşabilmesi için biraz daha analitik bir çalışma yürütülmesi gerekiyor bu komisyonlarda. Uzman kullanmanın biraz daha etkin hale getirilerek, analitik bir şekilde, farklı politika seçeneklerinin incelenmsi, örneğin termik santrallerden kaynaklanan sorunlarla ilgili olarak farklı çözüm alternatiflerinin incelenmesi ve bunlar arasında karşılaştırmalı değerlendirmeler yapılması, sonucunda hükümete önerilerde, uyarılarda bulunması ve belki de talimatlar verilmesi, takvim verilmesi gibi bir yol izleyebilir bu komisyonlar. Meclis’in daha çok belirgin politika seçenekleri üzerinden yürütülecek bir denetim, yönlendirme, yön verme faaliyeti yerine getirmesi kendi amaçları açısından da daha uygun gibi görünüyor.

Sürdürülebilir kalkınmayla ilgili komisyonun çalışmalarını Meclis’in haber sayfasından izlemek mümkün; bu konuştuğumuz şekliyle ya da ele aldığımız boyutlarıyla ilişkili olmayan, onlarla uzaktan yakından ilgili olmayan bir tartışma, görüşme süreci yaşanıyor haberlerin yansıttığı kadarıyla bu komisyonda. Şöyle haberler var örneğin Meclis’in sayfasında, “radyasyon kirliliği tehlikesinden korunmak için evlerinizi günde 15 dakika havlandırın’. Bu sürdürülebilir kalkınmayla ilgili komisyonun önerisi olarak çıkıyor ortaya ya da oradaki görüşmelerde yer alan bir ifade.

ÖM: Bu radyasyona karşı mı?

SCM: Evet. Komisyon, bu çalışmalar çerçevesinde, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’ndan uzmanlar çağırıp bilgilerine başvurmuş geçtiğimiz hafta.

ÖM: Garip bir anakronizma duygusu veriyor bütün bunlar bana, eskiden ABD’de soğuk savaşla ilgili gerilimin had safhada olduğu zamanlarda, okullarda “atom bombası atılırsa ya masaların altına girin ya da eve kaçın” şeklinde filmler gösterilirdi. Türkiye’de de şimdi o dönemlere bir geçiş var acaba?

SCM: O haber sayfasının haberi eksik yansıtmasından, tek yönlü yansıtmasından kaynaklanan bir eksik bilgilenmemiz söz konusu olabilir, fakat haberin bütününe bakıldığında, Komisyon, TAEK uzmanlarına şu türden sorular soruyor; “Cep telefonlarının tehlikesi nedir?” “Evlerde kullanılan granitten kaynaklanan tehlike var mıdır?” vs. Halbuki bu komisyon TAEK uzmanlarını çağırdığında bir yurttaş olarak şu soruların sorulmasını bekliyorum; “Türkiye’de kurulması planlanan bir nükleer santral var, şu anda ihalesi açık ve teklifler verilmeye devam ediliyor. Eylül ya da Ekim sonunda bu ihale sonuçlandırılacak ve yakın gelecekte bir nükleer santralle karşı karşıya kalacak Türkiye. Bu nükleer santralle ilgili olarak yeterli güvenlik önlemleri alınmış mıdır, bunun güvenlik riskleri nelerdir, halk gerekli şekilde bilgilendiriliyor mu, bu nükleer santral öncelikle gerekli mi Türkiye’nin enerji ihtiyacının karşılanması açısından?” vs. Bu sorular çoğaltılabilir.

ÖM: Mesela, “Yapımı kaç yıl sürecektir?”, “10 yıl veriliyor bunu biliyor musunuz?” ya da “12 milyar dolar civarında bir maliyetten söz ediliyor dünyada, bizde bu nasıl yapılabilecek?” ya da “Güvenlik riskinedir?” gibi….

SCM: Aynı zamanda küresel ısınma için yani Türkiye’nin sera gazlarının azaltılmasına dönük bir önlem olarak da sunuluyor yanlış bir şekilde son zamanlarda, halbuki bir önceki hükümetin yaptırdığı bir çalışmaya göre, aslında bu kurulması planlanan iki ünite de Türkiye’de toplam emisyonların azaltılmasına bir katkıda bulunmayacak. Amerika’da bir araştırma laboratuarında yaptırılmış olan bir çalışma var, o çalışmanın sonuçları pek yararlı olmadığını, Türkiye’nin emisyon profilinde bir değişiklik yaratmayacağını ortaya koyuyor nükleer santralin.

ÖM: Aynı şekilde İngiltere’deki Oxford Research Group’un ve bu konudaki en yetkin üniversitelerden biri olan Amerika’da MIT’nin araştırmaları da 2050’ye kadar tamamlanacak en az 1500 yeni santrale ihtiyaç olduğunu, -Oxford’unki ise 3000- söylüyor. Bunun ne maliyet, ne zaman, ne de güvenlik açısından mümkün olmadığı ortada, en önemlisi de yükselen ve ısınan suların yakınında yapılıyor bu nükleer santrallerin. Bütün bunları sorması gerekiyor en azından Meclis’in.

SCM: Evet Komisyon bu soruları sormalı ve Türkiye’nin geleceğini bağlayan bu karar konusunda halkın aydınlatılmasına aracı olmalı. Meclis’in internet sayfasındaki haberle kısıtlı bir bilgilenme benimki, Komisyon’un raporu ortaya çıktığında bu türden sorulara yanıt olup olamayacağını bilemiyoruz şu andaki elimizdeki eksik bilgiyle. Ancak geçen dönem ve tabii ki bu dönemde kurulmuş olan küresel ısınmayla ilgili komisyonların önerilerinden bir tanesinin nükleer santrallerin de değerlendirilmesi şeklinde olduğunu düşünerek aslında Meclis’in böyle bir kaygısının olmadığı sonucuna varmamız mümkün. Nükleerle ilgili kaygısı olmayınca, bu yönde sorular sorması, cevaplar aranması da herhalde birden anlamını kaybediyor. Öteki konularda da benzer bir yaklaşım var tabii, mesela, “Kaz Dağları’nda madenciliğin çevreye zararı yoktur’ gibi bir başka başlık vardı yine o haber sitesinde.

ÖM: Meclis’in sitesinde mi?

SCM: Evet, termik santrallerle ilgili olarak da sorunları saptamaya dönük olan bir komisyon, aslında hiçbir sorun olmadığı sonucuna varmak gibi bir tehlikeyle karşı karşıya kendisine verilen bilgiler doğrultusunda.

ÖM: Bugün sabah programda biraz acele de olsa yer verme fırsatı bulduğumuz bir haber vardı, çok sayıda termik santralin gündeme alındığı ve yapılmasına çalışıldığına ilişkin. CNN Türk’te gördüğümüz bir haberdi bu; “Doğu’ya termik santral kurulacak” başlığını taşıyordu ama sonrasında, pek çok başka yerde, sadece Bingöl, Karlıova değil Çankırı, Bolu Göynük, Tekirdağ, Saray; Adana Tufanbeyli ve Bursa Davutlar gibi termik santral projelerinin hızla ihaleye çıkarılmak için gündeme alınmış olduğu gibi haberleri gördük. Kömür santrallerinin vereceği çok önemli zararlar hakkında, hatta iklim değişikliği konusunda geri dönülmez noktaya ulaştıracağına ilişkin çok sayıda uluslararası bilimsel rapor ve konuşma var bu sıralarda. Bu konuda tam bir mutabakat olduğu söylenebilir dünya biliminde. Bunları gündeme getirmesi beklenmez mi?

SCM: Tabii bu komisyonun kurulmasına yol açan önergelerden bir tanesi de termik santrallerden kaynaklanan sorunların araştırılması amacını taşıyor, Maraş milletvekillerinin vermiş olduğu önergenin gayesi bu. Benim bilebildiğim kadarıyla, yaklaşık 30 civarında termik santral kurulması planlanıyor yakın bir zaman içerisinde. Bu kadar geniş çaplı bir enerji yatırımı söz konusu ise eğer, hem Meclis’te, hem hükümette Stratejik Çevre Değerlendirmesi diye bildiğimiz çalışma süreci olmalı, tek tek projeler bazında değil de genel olarak politikalar, programlar çerçevesinde onları değerlendirmek üzere yürütülen bir çalışma. Termik santrallerin Türkiye’de enerji ihtiyacının karşılanmasının yanısıra yaratacağı ekolojik sorunların, halk sağlığı sorunları konusundaki etkilerinin kapsamlı, bütünlüklü bir şekilde araştırılması ve bu stratejik değerlendirmenin sonucunda ulaşılacak bulgularla bu yatırım kararlarının verilmesi ve yönlendirilmesi gibi bir yol izlenmesi gerekir. Çünkü bir kaç termik santralin kurulması değil düşünülen, ülke coğrafyasının neredeyse tümünü kaplayan yeni bir termik santral atağı olduğu anlaşılıyor. Bunların birikimli sonuçları, bu santrallerin bacalarından çıkacak olan gazların dikkate alınması gerek, yalnızca karbondioksit değil, Yatağan’da ciddi sağlık sorunlarına yol açan, insanların evlerine kapanarak ancak kendilerini koruyabildikleri bir kirliliğe de yol açan kükürtdioksit de var aynı zamanda, en kirletici gazlardan bir tanesi. Fakat son zamanlarda buna karşı olmak Türkiye’de, medeniyeti istememek gibi sunuluyor.

ÖM: Bu da çok önemli.

SCM: Şöyle bir genel yargı ortaya konuluyor; “bütün dünyada medeni ülkeler elektriklerini, enerjilerini termik santrallerden üretiyorlar, Türkiye’de termik santrale karşı çıkmak hayalperestliktir, gerçeklerle uyuşmaz.” hatta geçenlerde bir televizyonda termik santral kurulmayı planlayan bir yatırımcı şöyle söylüyordu; “Alis Harikalar Diyarı’nda gibi yeni bir yol mu öneriyorsunuz Türkiye’ye? Termik santraller kurulmayacak yalnızca yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapılacak. Bu gerçek dışı, Türkiye’nin koşullarına uymayan bir öneridir” diyordu.

ÖM: Çok sevdiğimiz bir romana bu şekilde hakaret edilmesi de üzücü, ayrıca da tümüyle gerçeği ters yüz ediyor, çünkü dünyada bilimsel kamuoyunun tam anlamıyla mutabakatı şöyle; eğer karbon temizleme gömme teknolojisi geliştirilmezse, -ki o da henüz yok ufukta- kömürün artık bir saniye bile daha kullanılmaması gerektiği konusunda.

SCM: Şu anda G8 sürecinin bir parçası olarak devam eden bir girişim var; Dünya Bankası ve öteki uluslararası yatırım bankalarının birlikte yürüttükleri bir çalışma bu, “Temiz Enerji Yatırım Girişimi Çerçevesi” adını taşıyor. Bu girişim çerçevesinde bir kaç fon kuruldu, kurulmaya devam ediliyor, zengin ülkelerden bu fonlara kaynak aktarılması bekleniyor ki bu temiz olduğu söylenen kömür ve öteki fosil yakıtlar konusunda araştırmalar yapılabilsin, teknoloji geliştirilebilsin. Ortada henüz kömürü temiz kılan bir teknoloji yok.

ÖM: Temiz kömür diye de bir şey yok.

SCM: Şu andaki teknolojik olanaklarla yok. Türkiye açısından bakıldığında kömürün temiz olabilmesi şu an için mümkün değil. Öncelikle Türkiye’nin kendi kömürü, düşük kalorisi dolayısıyla, linyite dayalı termik santraller kurduğunda çok kirletici, aynı zamanda teknoloji ithal, yani Türkiye’nin kendi teknolojisiyle kurulmuyor termik santraller. Temiz olmasının bir yolu olarak kömürün ithal edilmesi yolu gündeme geliyor, bu kurulacak santrallerden bazıları ithal kömürle kurulacak. Bu sefer de kömürü savunmak üzere ortaya atılan yerli kaynak iddiası kendiliğinden ortadan kalkıyor, çünkü kömür artık yerli olmaktan çıkıyor, yani toplam olarak bakıldığında kömür şu anda ne yerli ne de temiz.

ÖM: Bu konular üzerinde durmamız çok önemliydi, zaten önümüzdeki haftalarda yalnız bunları konuşacağız gibi görünüyor herhalde.
Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.