Haberler

İstanbul İstanbul

Tarih: 15 Ağustos 2008 Kaynak: Archinect Yazan: Orhan Ayyüce Çeviren: Arif Çağatay Sükan

Geçmiş imparatorlukların katmanları üzerinde kurulu, görkemine Byzantium, Konstantinopol, Stambuli gibi ayrıcalıklı isimler yakıştırılmış İstanbul, günümüzde, yerel ve yabancı girişimcilerin ve ellerindeki teknik bilgi kartlarıyla uluslararası mimarların çokça mücadele ettikleri bir bölge.

Kentin, "rock star" rolünü geri kazanması konusu her yerde göze çarpıyor. Uygarlıkların özgün kavşağı, halihazırda bu büyük etkiyi gösteriyor.

İstanbul’un mimari soyağacı etkileyicidir, asırlık başyapıtları, kullanımdaki halleriyle inceleyebilir, Corbu’nun "Journey to the East" (Doğuya Yolculuk) için skeçler yaptığı kahvehanede bir bardak çay içebilir, Bruno Taut, Ernst Egli ve diğerlerinin boğazın yakasındaki evlerini izleyebilirsiniz. Burada, yorgun Osmanlı İmparatorluğu’ndan sonraki Cumhuriyet’in ilk yıllarına ait pek çok modern Türk binaları bulursunuz. Yirminci yüzyılın ikinci çeyreği, Türkiye’nin idealist genç mimarlarının, modernist akıl hocalarının övgülerini alan ve kimliklerine bağlı işler ürettikleri dönem olmuştur.

60’lı yıllarda ise şiddetli şeyler gerçekleşmiştir. Tekrarlayan politik huzursuzluklar, demokraside gerileme, ekonomide ilkesizlik, kurallarını belirleyenlerin mimar olmadığı kentler ve yapılar.

Elbette mimarlar ve plancılar ortadan kaybolmadılar fakat bir planın ne anlama geldiğinden veya bir binayı tasarlayanın neden mimar olması gerektiğinden habersiz spekülatörlerin ellerinde kukla oldular. Bu geçici girişimciler, Türkiye’nin pek çok kentinin asla onaramayacağı hasarlar verdiler.

İstanbul, yaygın hasar görmüş dokusuna rağmen, fiziksel ve ekonomik olarak köhneleşmiş bölgeleri için ve tartışmalı arazi hareketlerine karşı olan kentsel çözümleri yakalamaya uzak değil.

Bugünlerde bir çok yabancı mimar kenti ziyaret ediyor, burada dersler veriyor ve çözümler öneriyor. Belediye başkanlarına ve yüksek mevkideki politikacılara sunulan cüretkar planlar, içtenliksiz dostluk ürünleri ve genellikle, kentin geniş bölgelerini gözüne kestiren, adlarına “Kentsel Dönüşüm Projeleri” denen, satın alma yoluyla soylulaştırma planları oluyorlar.

Körfez (Basra) Bölgesi, Batı Avrupa ve ABD merkezli büyük firmaların pazar araştırmacıları ve halkla ilişkiler çalışanları, müteahhit müşterileri için kontratlar imzalamaya çalışmakla meşguller. Yine onların mimarları, kendi ev-ofislerinde veya başka bir yerde üretmiş oldukları projelerini sürdürebilecekleri yerel ofisler aramakla meşguller. Bu çok sembolik alanda, kıtalar arasında uzanan ve Doğu’dan, Batı’dan iki İstanbul’un anıtsal tokalaşması olarak kıtaları buluşturan bir bina arıyorlar. Uygarlıklar, geleceğin kentlerini kurmak üzere Bakü’ye, Alma Ata’ya sıçramadan önce Boğaziçi üstünde kenetlenecekler.

İstanbul için yapılması gerekli olan, temelde bir onarım işi ama oldukça incelikli bir tanesi.

Dışarıdan gelenler tarafından az bilinmekle birlikte, kent, yerel yetenekler için de adeta bir kovan hareketliliği sunuyor. Burası, gelişmekte olan yeni topluluklar, iş alanları ve kurumlar için tasarımlar üreterek ulusal yarışmalardan başarıyla çıkan bir grup genç Türk mimara çok uygun bir yer. Onlar, mevcudu biraz silkelemek istiyorlar; yaşam alanlarını gerçekleştirmek, yabancı benzerleriyle yarışacak, farklı ölçeklerde binalar yapmak ve belki sonrasında, yeteneklerini, bulundukları stratejik noktadan her yöne ihraç etmek istiyorlar.

Bu makale süreci, İstanbul’a bakarak Türkiye’de neler olduğunu ve mimarlarının bakış açılarını anlamaya uğraştığım, daha kişisel bir araştırma ile başladı. Çoğu Türkiye’de eğitim görmüş, genç kuşak Türk mimarların belirgin bir kesidini almaya ve onlara işlerini, zorlukları ve günlük rutini sormaya çalışıyordum. Arkitera editörü Emine Merdim Yılmaz’ın yardımıyla gelişerek, bir anda, uzak mesafeli kısa röportajlara dönüşen çalışma sayesinde, en azından, kendime ait ilk "beş mimar" makalemi kurgulama fırsatını buldum.

Bazı okuyucularımız için bu mimarların ilgilendikleri konuların aşinalığı şaşırtıcı olacaktır. Ve eğer, içinde işlerini yürütmek durumunda oldukları kaotik içeriğe biraz tanık olsanız, dirençlerini, nitelik arayışlarını ve bu mücadeleci ruhu takdir edersiniz.

Kendi çevrelerinde günbegün tanık oldukları, denetlenmeyen duyarsız gelişme, kentsel tasarımla ilgili ve mimari geri çevirilemez hatalar karşısında, bu genç Türkler, işlerinin her safhasında savaş kıyafetlerini kuşanmış halde, dinlenmeksizin çalışıyorlar.

Politikler, aktifler, iş bilincine sahip, belirli ve aceleciler. Onlardan öğreneceğimiz birkaç şey var.

Bu mimarlara benzer, bazen aynı soruları sordum. Pratiklerinin içeriğini daha iyi anladığımda, yaptıkları işin değeri daha çok belirdi.

Denir ki, yaşlandıkça daha iyi bir mimar olursunuz, fakat en önemli ve zorlu işleriniz profesyonel hayatınızın gençliğine denk gelir.

DB Mimarlık
Bünyamin Derman / Dilek Topuz Derman

www.dbmimarlik.com.tr  

Orhan Ayyüce: Mimari yarışmalara katılmanızı ve onları kazanma yöntemlerinizi nasıl tarif ediyorsunuz? Bir yarışmayı kazanmak için ne gerekir?

Bünyamin Derman/Dilek Topuz Derman:
Yarışmalar, dünya genelinde, yeni iş alanları yaratmak için yaygın olarak kullanılan aletlerdir. Genç bir mimar için de, mutlaka, hem kendini kanıtlamanın hem de hakkında farkındalık yaratabilmenin anahtarı. Bu açıdan bakıldığında, kariyerlerimizin yarışmalarla başlamış olması tesadüf değil. Ulusal ve uluslararası yarışmalar çok tecrübeli mimarlarla karşılaşma alanlarıdır. Herkes kazanmak için yarışır ancak bunun için kesin sonuçlu bir formül yok. Ödevinizi yaparsanız, özgün bir fikriniz varsa ve kendinizi açıkça ifade edebilirseniz, seçilmiş tecrübeli bir komitenin işinizi farketmemesi söz konusu olmaz. Ve tabi, yolculuğun kendisi de, en az, sonunda ulaştığınız yer kadar önemlidir.

OA: Kariyerinizin henüz başlarındayken, havaalanı gibi karmaşık ve geniş projeler üretiyor olmak neler hissettiriyor?

BD/DTD:
Dalaman Havaalanı, şüphesiz proje ve uygulama açılarından özellikli bir proje. Örgütlenme, saha çalışması, müşteri ilişkileri konularında kariyerimizin dönüm noktası. Ve onunla ulaştığımız yüksek standartlar kalıcı olacaklar. Nitelikli, büyük ölçekli projeler yapmayı sürdüreceğimizi söyleyebilmekten dolayı mutluyuz.


Dalaman Havaalanı

OA: Türkiye’de, mimarlık sahnesindeki dönüşümü nasıl tarif ediyorsunuz?

BD/DTD:
Pazarların küreselleşmesi ile birlikte, Türkiye, girişimciler için çekici bir pazar haline gelmeye başladı. Çeşitli ve çok sayıda projeyle etkileyici olan bu hareketlilik yanında rekabet koşulları da değişti. Yabancı girişimciler beraberlerinde bankaları, bütçelerini ve mimarlarını getiriyorlar. Bu, yerel firmaların rekabet güçlerini zayıflatırken, onları küresel standartlarda işler yapabilmeleri için yeniden örgütlenmeye zorluyor. Bir başka deyişle, varolmak ve kendinizi nitelikli iş ile ortaya koymak istiyorsanız, yaptığınız işte iyi olmanız gerekir. Ve bu, bizim yapmayı denediğimiz şey.

OA: Yurtdışında iş araştırıyor musunuz?

BD/DTD:
Elbette, kendimizi ulusal projelerle sınırlamıyoruz. Uluslararası varlığımız, en açık olarak, katıldığımız birkaç uluslararası yarışmada aldığımız ödüllerde beliriyor. Bununla birlikte, şu an için, uluslararası tekliflerimiz, projelerimiz ve bir de danışmanlık işimiz var.

Teğet Mimarlık
Mehmet Kütükçüoğlu / Ertuğ Uçar

www.teget.com  

Orhan Ayyüce: Gelecek yıllar içinde, firmanızı nasıl hayal ediyorsunuz?

Ertuğ Uçar:
Firmamız, inşa ettiği toplam alan yerine, nitelik ve mimari çalışmaya katkılarıyla anılır olsun isteriz. İnternet sitemizde duyurduğumuz gibi, ortaklık etmek, eleştiriye açık olmak istiyoruz ve eleştirel bir çevrenin etrafımızda varolmasını istiyoruz. Ayrıca, eğilimlerden etkilenmeden kalmak istiyoruz, form ve maddiyat oyunları yerine, içeridekileri ve dışarıdakileri birleştiren, plan temelli çözümler ile zamandan bağımsız işler üretmek istiyoruz.

OA: Türkiye’de, mimarlık sahnesindeki dönüşüm içindeki rolünüzü nasıl tanımlarsınız?

EU:
Kentleşmiş bölgelerdeki yapılaşma sürecinde, Türkiye mimarları büyük rol oynamıyor. Güç bela varolan bir mimari kültür mevcut. Mimarlık için standartlar yok. Örneğin; müşteri mimar ilişkileri genellikle çok amatörce, mimarlar odasınca belirlenen ücretler, düzgün bir projenin geliştirilebilmesi için yetersiz. Mimarın işinin, genellikle, inşaat çizimlerinin teslimiyle bittiğine inanılması bir yana, bu işin gereksiz olduğu yaygın kanısı yüzünden, inşaat yönetimi yapan mimarların küçümsenmelerinden de bahsedebiliriz.

Sonuç olarak, bu şartlarda mimardan, işine olan aşkı uğruna pek çok fedakarlık isteniyor. Başka bir deyişle, şartlar sağlıklı değil. Gelişme ve yapılaşma safhalarının çözümlenmeden sonlanması beraberinde bir çok sorun getiriyor. Bu da, doğal olarak, ürünün tamamlanmamasına sebep oluyor. Bu şartlar altında çalışmak dirençli olmayı gerektiriyor ve bazı standartlar belirleyebilmek için her zaman dik durmak gerekiyor.

OA: Türkiye’deki mimari pratik söz konusu olduğunda, şu anda uğraştığınız en belirgin zorlayıcı şartlar nelerdir?

EU:
Öncelikle, burun buruna olduğumuz en yaygın sorun, yapılaşma sürecinin bir parçası olmamız konusu. Yapılaşma sürecinin parçası olmamız gerektiği konusunda müşteriyi ikna edebilmek için çok çalışmalıyız. Geliştirmek için iki yıl çalıştığımız ve bize bir yarışma kazandıran Deniz Müzesi projesinde bile, inşaatın yönetiminde görevde olabilmek için çok çaba sarfettik ve birçok bürokrat ile konuşmak zorunda kaldık. Henüz, mimarlar olarak proje yönetiminde olmamız konusu açıklığa kavuşmuş değil.

İkinci olarak, peyzaj, aydınlatma, yangın ve acil durum sistemleri tasarımları gibi uzmanlık gerektiren alanları projeye dahil etmek ve uzmanlar için bütçe oluşturmak çok zor. Bu uzmanların eksikliklerinin sonucunu tahmin edebilirsiniz. Bununla birlikte, tasarım süreci ile ilgili zorluklar yaşamıyoruz. Önceki projelerimizi görerek bize gelmiş olan müşterilerimiz sayesinde, tasarım sürecinde, program dışı ve teknik konularda çok aksama yaşamıyoruz.


Deniz Müzesi

OA: Türkiye’deki ve yurtdışındaki mimarlık eğitimlerini karşılaştırabilir misiniz?

EU:
Ben yurtdışında eğitim görmedim. İstanbul Teknik Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi tasarım stüdyolarında ders veriyorum ve başka okullardaki jürilere davet ediliyorum. Bazen yabancı öğrencilerin işlerini görüyorum. Bir fark var, öğrenciler aynı olsa da sezilen farklılığın eğiticilerden kaynaklandığını düşünüyorum. Başka bir deyişle, kumaş aynı ama terzide bir sorun var. Yine de, yurtdışında daha çok öğrenci çevresi görmeden, fazla konuşamam.

TeCe Mimarlık
Tülin Hadi / Cem İlhan

www.tecemimarlik.com  

Orhan Ayyüce: İzmir’in bir banliyösünde bir stadyum inşa etmek üzere bir yarışma kazandınız, fakat yarışmadan sonra proje askıya alındı. Ben İzmirliyim ve gazetelerde küçük stadyumunuzu gördüğümde, heyecanlandım. Yeşilyurt Stadyumu'nun inşası hakkında bir umut ya da ilerleme var mı?

Tülin Hadi/Cem İlhan:
Yeşilyurt Stadyumu, kent ve uygulama ölçeği probleminin çözülmesinde bizim konseptimiz ve tasarım stratejimizin güçlü bir örneği idi. Mimarlık camiasının ve seçici jürinin övgülerini aldı.

Buna rağmen, maalesef, gerçeğe dönüşmesi umudu yok. Aynı zamanda bir jüri üyesi olan yerel belediye başkanı, fikrini değiştirdi ve aynı arazide küçük bir spor sahası inşa etmek istedi. Onu ikna etmek için çabalarımız sonuçsuz kaldı. Mimarlar Odası’nın yetkisi dışında bir yarışma olduğundan, onlar da zorlayamadılar. Proje şimdi küçük spor kompleksi tasarımları literatüründe bir örnek olarak kalacak…


Yeşilyurt Stadyumu

OA: Uygulamalarınızı nasıl geliştiriyor ve devamını sağlıyorsunuz?

TH/Cİ:
Yarışmalarla başladık. Bir firma olarak 15. yılımızı yeni tamamlamamıza rağmen uygulamalar çok az, neredeyse yarışmaların dışında hiç proje almadık. Mimarlar ekibimizin çoğu burada çünkü büyük ölçüde yarışma projeleri yapıyoruz. Yarışmalara katılmaya, farklı problemlerle çalışmaya, çözmeye ve kendi kendimizle mücadele etmeye inanıyoruz. Bununla birlikte, artık yarışmalar konusunda daha seçiciyiz çünkü giderek artan şekilde jüriler çözümler yerine görselleri seçiyorlar.

Görünürlüğümüz için, internet sitemiz ve yayınlarımız dışında herhangi bir şey kullanmıyoruz. Bir pazarlama bölümümüz yok. Mimarlık camiası ve meslektaşlarımızdan çok fazla destek alıyoruz. Mümkün olursa, sekiz kişilik takımımızı genişletmeden, işbirlikçi ve danışmanlarımız aracılığıyla rekabetçi kalmak istiyoruz. Açıkçası, mimarlık camiası dışına yayılmaya ihtiyacımız var.

OA: Türkiye’de mimarlık sahnesinin değişimini nasıl tanımlıyorsunuz?

TH/Cİ:
Mimarlık işini, işveren/müşteri, mimarlar ve inşaat sektörü ile birlikte düşünmek gerekir. Ve, pazar gittikçe artan şekilde tasarım işini ve fikirleri ücretini ödeme ihtiyacı duyduğu bir mal gibi kabul ediyor. Hala gelişmeye ihtiyacı olsa bile, bu dönem işveren/müşterilerin mimarlığa daha fazla önem verdiği bir dönemdir. Ayrıca bu dönem, yapım teknolojileri ve kullanışlı materyaller konusunda daha önce olmadığı kadar çok seçeneğe sahip olan mimarlar için de iyi bir dönemdir. Tasarım, inşaat ve yönetim üçgeni daha iyi karşılanıyor. Bunun yanında, bunlar yavaş yavaş standart prosedür haline geliyor. Program niteliğindeki ihtiyaçları anlayan ve tanımlayan, tutarlı ve sağlıklı zaman çizelgelerini takip eden, yaratıcı işlerini gerçekliğe yakın tutan ve bu üstünlüklerini uluslararası başarı ile taçlandıran firmalar, diğer firmalara çok fazla cesaret veriyor. Türk firmaları giderek işlerinde güven kazanıyorlar.

Halihazırda, Türkiye’deki mimarlar çok yoğun ve sürekli bir çalışma temposu içerisindeler. Birçok Türk firması, burada ve dışarıda yaratıcı projelerde çalışıyorlar. Bunun yanında, büyük yabancı ofisler için yerel proje mimarları olarak da faaliyet gösteriyorlar. Birilerinin proje mimarı olmak kulağa hoş gelmese de, bu projelerden elde edilen deneyim, küresel pratiklerde kullanılan üretimin tesis esilmesi, zaman çizelgesi oluşturulması ve bütçe standartları konularının çok önemli olduğunu kanıtlıyor.

Bu zaman diliminde, küçük firmalar bile konut hiyerarşisi, organizasyonel şemalar, üretim standartları ve profesyonel çalışma alışkanlıklarını benimsiyorlar. Bu yöntemleri benimsemiş olan firmalar büyüme kaydediyorlar. Hızlı gelişme ve büyüme problemleri, gençlik enerjisi, uyum yeteneği ve daha genç firmalar arasındaki işbirliği çabaları ile ters düşüyor. Bununla birlikte, bu kazanımların meyveleri bu pratiklerin sürdürülebilirliğine ve gelen projelerin akışına da bağlı. Çoğu firmanın dışarıdan aldığı iş Rusya ve Hazar Denizi bölgesine doğru yönleniyor. Türk firmaların Batı’dan etkilendikleri işleri, kültürel ve coğrafi benzerlikler açısından bu yerler için tatmin edici işler üretemiyor. Aslında, Dubai, Azerbaycan, Kazakistan açısından düşündüğünüzde, müşteriler artık kültürel benzerliklerle ilgilenmiyor.

Son dönemde, Türk yapı endüstrisinde en büyük sektör alışveriş merkezleri ve konut üretimi ya da ikisinin kombinasyonu idi. Santral Istanbul ve Sabancı Müzesi gibi birkaç proje dışında, Türkiye’de çok fazla kamusal proje yer almıyor. Düşünülebilir ki, İstanbul’un bir yıl içerisinde ya da 2012’de Avrupa kültür başkenti olması sebebiyle kamusal projeler için birçok yarışmalar olacak; fakat şimdiye kadar çok fazla bir aktivite olmadı. Macaristan’daki Pecs kentinin, aynı etkinlik için projeleri var ve biz bu konuda şimdiden geride kaldığımızı hissediyoruz. Fakat şu anda deneyimlemekte olduğumuz politik karışıklığı dikkate aldığımızda umutsuz olmamalıyız.

Erginoğlu / Çalıslar Mimarlık
Kerem Erginoğlu / Hasan Çalışlar

www.ecarch.com  

Orhan Ayyüce: Türkiye’de küresel ölçekte bilgi sahibi olan müşterilerin varlığını nasıl tanımlıyorsunuz?

Kerem Erginoğlu/Hasan Çalışlar:
Müşteriler genellikle belirlenmiş bir proje için kafalarında imajlar ve eğilimlerle geliyorlar. Küresel ölçekte mimari/tasarım alanında gerçekleşenlerden haberleri olabilirken, maalesef kısıtlı zaman yüzünden tasarım süreci genellikle kısa sürüyor.

OA: Türk kentlerinin içinde yer aldığı değişimi nasıl görüyorsunuz?

KE/HÇ:
Kentlerimizin değişiminde, bu sürecin aktif bir parçası olma fırsatı, genel olarak mimarlara verilmiyor. Şehir planlama ve tasarım projeleri, belediye meclisi bürokratları tarafından oluşturuluyor ve kararlaştırılıyor, mimarlar tarafından değil. Sonuç olarak, bu değişim uzmanlar/profesyonellerden minimum girdi ile, arzu edilen çıktıların verilmesi için gerekli olan temel ihtiyaçlardan yoksun olarak devam ediyor.

OA: Türkiye’de mimarlık yapmak göz önüne alındığında, şu anda karşı karşıya olduğunuz en ilginç durum nedir?

KE/HÇ:
Türk İmar Kanunları ve standartlar ve tanımlamalar içeren, sanayi temelli yapılaşma kuralları yönetmeliğinin olmaması.

Çırakoğlu Mimarlık Ltd.
Alişan Çırakoğlu

http://www.cirakoglu.com/  

Orhan Ayyüce: ODTÜ Teknokent önemli ve iddialı bir bina. Bunun gelecekteki işlerinizi etkileyeceğini düşünüyor musunuz?

Alişan Çırakoğlu:
ODTÜ Teknokent Galyum Bloğu projesi mimari pratiğim için özellikle önemli bir örnekti. Öncelikle bina bir şekilde benim mimarlık eğitimi aldığım ODTÜ (Orta Doğu Teknik Üniversitesi) kampüsünün bir parçası olacaktı ve kampüsün fiziksel çevresi ve özellikle mimarlık fakültesi binası iddialı bir tasarım yaklaşımının bir sonucu olarak şekillendirildi. İnanıyorum ki, böyle bir çevrede yer alan bir bina tasarlama fırsatı beni bina üretim sürecinin pazar dikteli üsluplu klişelerinden uzak durabilmem için cesaretlendirdi, diğer işlerimizde de bunu başarabiliyorum. Müşterimiz üniversiteydi ve ayrıca yüklenici de ODTÜ Kalkınma Vakfı’na bağlı bir şirketti. Bu açıkça, tipik ticari işlerde kullandığımız ilişkiden bütünüyle farklı bir mimar müşteri ilişkisi sağladı. Galyum Bloğu’nun tüm tasarım ve yapım süreci bize bir bina inşa etmenin ilerideki işlerimizde profesyonellerle işbirliği anlamında nasıl yer alabileceğinin izdüşümünü sundu.


Galyum Blok

OA: İşbirlikçi bir uygulamayı nasıl sürdürürsünüz?

AÇ:
İnşaat sanayi ya da daha genel deyişle, kentsel çevre formasyonu şimdi çok sayıda disiplinden daha fazla birey içeriyor. Birleşmiş olmanın bizim gibi servis sağlayıcılar ya da halihazırdaki ustalar gibi sanayinin tüm tarafları için yaşamı daha kolay hale getirdiğinin farkındayız. Fakat ayrıca şunun da farkındayız ki, böyle bir kolaylık bizi sıkıntıya sokabilir ve bizim her ölçekteki tüm üretimlerimizde saklamaya çalıştığımız "mimari öz”ü kaybetmemize yol açabilir. Mimarın kişiliğini bir hiyerarşik sıranın en üstüne koymak yerine, "Mimarlık”ı bina üretim sürecinin merkezinde tutmaya çalışıyoruz. Bu şekilde bir takım olarak organize oluyoruz.

OA: Türkiye’de mimarlık sahnesinin değişimini nasıl tanımlıyorsunuz?

AÇ:
Maalesef inşaat işi Türkiye’de herkesin işi ve sonuç olarak bir mimari uygulama yapmanın en zor yanı potansiyel müşteriyi mimari çizimlere para ödemek yerine “mimari proje”ye yatırım yapmaya ikna etmektir.

OA: Yurt dışında işler araştırıyor musunuz?

AÇ:
Mimari projeler için yurt dışından özellikle Kazakistan’dan firmalarla anlaşmalar yapıyorduk, fakat şimdiye kadar bunlardan hiçbiri kaba taslak konsept çalışmalarından daha ileriye gitmedi. Aslında şu anda yurtdışından iş araştırmıyorum, bu dışarıda iş yapmak istemediğimiz için değil fakat özellikle Avrupa ve Birleşik Devletler’deki şirketlerle nasıl iletişim kurulabileceği ile ilgili bir fikrim olmadığından.

Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.