İzmir’in Menemen ilçesine bağlı Seyrek’te Ege-Koop tarafından oluşturulan 1000 konutluk Villakent’te yaşayanların susuzluk konusundaki şikayetlerini “Villakent sakinleri dertli mi dertli” ve “Villakent sakinleri dertli: Biz denizi geçtik, bizi derede boğmayın” başlıkları dile getirerek yetkililerin dikkatine sunmuştuk. Okurlarımız geçen ay bir toplantı yapıp bazı kararlar almışlardı. Bu kararların içinde İZSU Genel Müdürlüğü ile Seyrek Belediyesi’ne karşı dava açacaklarını belirtmişlerdi.
Kendiniz Onarın...
Bugün, iki gün üst üste yazdığımız bu gelişmelere cevap verme zahmetine katlanmayan İzmir Büyükşehir Belediyesi ile İZSU Genel Müdürlüğü yetkililerine başlıkta da belirttiğimiz gibi bir kez daha sesleniyorlar. Villakent sakinlerinin sıkıntılarını dinleyen ve burada yaşayan yüzlerce İzmirlinin haklı isteklerini bana göre ciddiye alan yok sanırım. Galiba boşa yazıyoruz...
Huzurlu bir yaşam için bu kenti seçtiklerini belirten yüzlerce Villakentli, yine telefona sarıldı ve susuzlukla ilgili dertlerini tek tek anlattı. Ayrıca yıllarca büyük çaba harcayarak var ettikleri Villakent alanının köstebek yuvası haline döndüğünü de belirten mahalle sakinleri bakın ne dediler: “İZSU sayaç bağlamak için yollarımızı kazdı ve kapatmadan, öylece bırakıp gitti. Gelişi güzel yapılan çalışmalar sırasında yollarımız bozuldu, parke ve bordür taşlarımız kırıldı.
‘Bunları kim yapacak?’ diye sorduğumuzda; kendi imkanlarınızla yapın, dediler. Bu kent Ege-Koop ile biz ortakların imkanlarıyla oluşturuldu. Tüm yollarında, direklerinde, su borularında bizim hem emeğimiz, hem de paramız var. Yazıklar olsun...” Yarın Ege-Koop Genel Başkanı Hüseyin Aslan’ın konu ile ilgili söyledikleri ile burada yapılanları aktaracağız.
Depo bizim, su bizim; niçin su parası alınıyor?
Bu sözler de Villakent sakinlerine ait. Okurlarımız, “Seyrek Belediyesi mahallemizle hiç mi hiç ilgilenmiyor. Sanki biz onların seçmeni değiliz. Belediye Başkanı Nurgül Uçar bir günden bir güne gelip, ‘Derdiniz nedir?’ diye sormadı. Bırakın gelip sormasını, kişisel kaprislerini işine karıştırarak engeller çıkardı. İZSU ise, su sayaçlarının yerini beğenmedi ve yerlerini değiştirtti. ‘Bize niçin bu masrafları çıkarıyorsunuz?’ diye sorduğumuzda da, ‘Bahçe ile ev arasında kaçak su alanlar olabilir’ diyerek bizlere hırsız muamelesi yapıldı. Şu halimize bakın: İZSU evlerimizin önünü kazdırdı ve terk edip gitti. Ayrıca İZSU Ege-Koop’un yaptırdığı su depomuzu da aldı ve hiçbir yatırım yapmadan artezyen suyunu bize parayla veriyor. Aslında bizden sadece atık su bedeli alınması gerekmiyor mu?”
“İzmir işte böyle pis bir kent oluyor...”
Bu sözler, Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’nda spor yapan bir okurumuza ait. Zaman zaman köşemizden İzmir’in çöp, moloz, toz ve egzoz kirliliği bakımından Türkiye’nin en pis kenti olduğunu dile getiriyor ve İzmir’i yönetenlerin dikkatine sunuyoruz. Sonuç malum; çeşitli mazeretler ve bahanelerle konu geçiştiriliyor.
Şimdi gelelim okurumuzun aktardıklarına: “Kemal Hocam, önceki sabah Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’nda eşimle beraber spor yaparken balık tutan bir kişiyi izledik. Bu kişi oltasına balık yemlerini taktı, artanlarını duvarın dibine attı. Altındaki kağıdı da buruşturup çimlerin üstüne fırlattı. İçtiği birasının kutusunu da denize attı. 3 milyon 500 kişinin yüzde 10’unun böyle davrandığını düşünürsek; İzmir’in niçin bu kadar pis bir kent olduğu görülüyor...