Haberler

Bayrak ve Borazan

Tarih: 11 Eylül 2008 Kaynak: Cumhuriyet Yazan: Tahsin Yücel
Bodrum ve çevresi son yıllarda her şeyden önce kapatma ve kapanma kavramlarını çağrıştırır oldu bende: dağlar, taşlar, tepeler, ovalar, kıyılar kapatılıyor da kapatılıyor. Örneğin, topu topu bir yıllık ayrılıktan sonra, Bodrum’dan Gümüşlük’e doğru gelirken, yüksek bir yamacı döner dönmez, havanın serinleyiverdiği ve Gemlik’e doğru denizi görürcesine, tüm güzelliği ve tüm görkemiyle ünlü köyü gördüğünüz yerde, yolun hemen aşağısındaki güzelim yamacın kabası bitmiş, kocaman yapılarla kaplanmış ve Berggruen adı altında bir İsveç toprağına dönüştürülmüş olduğunu öğrenerek Pendik’e doğru İstanbul’u görmüş gibi bir duyguya kapılıyor, “Artık buralara hiç gelmemek daha iyi olacak”, diye söyleniyor, bunca yolu boşuna teptiğinizi düşünüyorsunuz.

Gümüşlük denizinde serinledikten sonra, karşınızda koca bir tepeyi kaya mezarları gibi kaplamış sıra sıra konut müsvettelerine karşın bunalımı yavaş yavaş üzerinizden atmaya başlayıp kıyıda şöyle bir dolaşırken, küçücük, sevimli bir koyda bir yazı yeniden karartıyor dünyanızı: “Berggruen özel plajıdır lütfen girmeyiniz”. Evet, böyle: bu ülkede kıyıların herkese açık olduğunu sanırken, “kapatma”nın bu somut olduğu kadar da alçaltıcı göstergesi karşısında donup kalıyorsunuz.

Aynı kapatma olgusuyla kimi yerlerde, kimi yolların başında, kulübelerinde bekleyen ve size nereye gittiğinizi soran “site bekçileri” karşısında da kapılıyorsunuz. Adamlar doğayı hoyratça yozlaştırmak pahasına, güzelim yurt parçalarını birbirinden çirkin konutlarla donatmışlar, yollarını ve kıyılarını da yurttaşlara yasaklıyorlar.

Bu “site”leri süsleyen önden iki, arkadan üç katlı konutlar “kapatma” sözcüğünün bugün unutulmuşa benzeyen eski bir anlamını da çağrıştırmakta: çoğu beyler ayda yılda, metreslerine gelir gibi geliyorlar bu evlere. Kimi evler de yapıldıktan sonra tümden unutulmuşa benziyor, ama çevreyi çirkinleştirmekte ötekilerden geri kalmadıkları kesin.

Bir zamanlar, Bodrum’da maviyle yeşilin mutlu kaynaşmasından söz edilirdi, şimdi iç karartıcı bir beyaz her ikisinin de pabucunu dama atmış.

Bu kapatma ve kapanma biçimlerinin bir tür kendi kendine, kendi doğasına yabancılaşma olduğu düşünülürse, yabancı dil düşkünlüğünün de bir kapanma olduğu ve Bodrum’un bu alanda Beyoğlu ve Şişli’yle yarıştığı, hatta onları geride bıraktığı söylenebilir.

Öyle ya, oralarda olduğu gibi burada da mağaza adlarının büyük çoğunluğu İngilizce, burada da Power Center’lardan, Beauty Center’lardan geçilmiyor, ama burada fazla olarak Meguiars Car Bath gibi, Evita Oto Kuaförü gibi parlak buluşlar da var, Kekik Beach Restaurant örneğinde görüldüğü gibi İngilizce adlar arasına çok kıyak bir biçimde Türkçe sözcükler bile sıkıştırılıyor. Bu arada Türk adlarından yola çıkılarak şiirli lokanta adları bile oluşturuluyor: beyin Ali’sinin Al’ına hanımın İnci’sinin in’i ekleniyor, oluyor Alin, Alin’in arkasına da bir ayırma belirtkesiyle bir s getiriliyor, oluyor Alin’s, işte size sapına kadar İngilizce ve kıyak mı kıyak bir lokanta, yani restaurant adı. Öyle ya, Bodrum ve dolaylarında lokantaya restaurant, kahveye cafe, berbere kuaför deniliyor artık. Kısacası, tüm bu aykırılıklarda bir tutarlılık var, her şey birbirine uyuyor bu yabanlaşmada.

Aykırı gibi görünen tek şey, ülkemizin birçok yerlerinde olduğu gibi Bodrum ve dolaylarında da nerdeyse her tepede bir Türk bayrağı dalgalanması. Kimi yutttaşlar damlarında, kimi yurttaşlar evlerinin önüne diktikleri direklerde dalgalandırıyor al bayrağımızı.

Bir yurttaş da penceresine perde yapmış. “Bu büyüklü küçüklü, bu dört bir yanda dalgalanan bayraklar yolunda gitmeyen bir şeylere, bu arada şu yozlaşma ve kapatma tutkusuna bir tepki olmasın?” diyorsunuz.

Düşünce hoş, ama olgularla desteklenmekten uzak: bilenlerin söylediğine göre, yüksek tepelerde büyük bir bayrak dalgalandırmak en az yüz elli bin yeni Türk lirasına patlıyor, dikildiği yüksek mi yüksek, ıssız mı ıssız tepede her gece bir ışık-bayrağa dönüştüğüne göre de buna inanmak gerekiyor. Ama, ne olursa olsun, Özal sonrası Türkiye’sinde bu ışık içinde bile al bayrağın çok yalnız kaldığını düşünüyorsunuz, bu da bir derin yalnızlık duygusu uyandırıyor içinizde.

Böyle kara kara düşünürken, bir Ukrayna atasözü geliyor usuma: “Bayrak açıldı mı söz borazana geçer”. Hele şu yaşadığımız günlerde yüzde doksan dokuz virgül dokuz doğru bir gözlem. Ama bana öyle geliyor ki burada durum tam tersi: önce söz borazana geçti, sonra bayraklar açıldı.
Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.