Haberler

Bir Kenti Ne Kusursuz Yapar?

Tarih: 12 Eylül 2008 Kaynak: Times Online Yazan: Deyan Sudjic Çeviren: Gökçe Aras
Koşuşturma, kültür, temiz sokaklar, olimpiyatlar. Design Museum’un direktörü Deyan Sudjic cennet bir metropol için böyle bir menü veriyor.

Kent plancıları bir sonraki savaşlarda kavga etmek için son savaşın taktiklerini kullanmakla meşguller. Design Museum’un arşivindeki 20 yıllık mektupta eski bir Southwarklı plancı eğer gücü olsaydı muz rengindeki depoyu müzeye dönüştürme uygulamasını veto edebileceğini ve bu yüzden de konseyin koruma politikasına da itiraz ettiğini anlatıyor. Neyse ki konsey bu dönüşümdeki duyarlılığı gördü. Böylece Design Museum bu hafta kentlerin planlanması ve gelişmesi üzerine bir sergi olan “Tasarım Kentleri: Dünyayı Değiştiren 8 Önemli An”a ev sahipliği yapabiliyor.

Muz depoları bugünlerde gündem dışı ama bu alan bütün dünyadaki kıskanç plancılar tarafından çalışılıyor, Tate Modern’in başarısına dayanan kültür odaklı kentsel yenileme stratejisinin de onunla rekabet etmesi bekleniyor.

Avustralya’ya yaptığım bir gezide ilk defa “geçici cennet sendromu”nu duymuştum. Bunu kolayca şöyle ifade edebiliriz, sevdiğimiz şeyleri tahrip etme eğilimi. Kentin geleceği ile ilgili olan bu konferanslarda bu konu öne çıkıyor. Eğer bir kent kendine iyi gelecek zekice bir fikre sahipse, bu fikirleri inşa etmeye başlayacak olan yarışmacılara bu zekice fikirleri aşılamak sadece bir konferans uzaklığında.

Brisbane’nin plancıları kentin benzerleri olan Seattle ve Vancouver’daki plancılarla, bu bölgelerin hava kirliliği, trafik, ekonomik durgunluk ve bozulmadan kaçan serbest kent nüfusunun sığınağı haline gelmesiyle nasıl ilgilendikleri hakkında konuşuyorlar. Kısa vadede; doğal kademelenme, ucuz konut, kısa mesafeler ve temiz havaya sahiplermiş gibi görünüyor. Fakat birçok insan burada yaşamak istediğinde, çoğunlukla evler pahalılaşıyor, ev ve iş arasındaki mesafeler ve kentteki hava kirliliği artmaya başlıyor.

Gelecekte başı dertte olan kentleri belirlemek zor değil. Bu kentlerin; yoksulluk, yüksek oranlı bebek ölümleri, bıçakla yaralanma fazlalığı, çokuluslu şirketlerin işten çıkarmaları ve kapanmaya doğru gitmesi ve arızalı kent ulaşım sistemleri gibi çok yönlü yoksunlukları var.

Bozulan kentler tanımlanan stratejileri zor benimseyebiliyorlar. Bu önemli, çünkü çoğumuzun planlanmış durumun üzerinde dağınık canlılık gibi değiştirilemez bir tercihimiz var. Tokyo, çok büyük, çok kalabalık ve ezici bir şekilde çirkin. Fakat aynı zamanda Tokyo’da yaşam oldukça eğlenceli. Brezilya Rio’dan daha sağlıklı ve boş. Fakat ikisi arasında bir tercih yapmak gerekirse kimse isteyerek Brezilya’yı seçmez. Yani kusursuz bir kent varolamaz: Bir kentin tıpkı Tokyo’nunki gibi yeraltı metroları, Venedik’teki gibi ilham veren kayıkları, Stockholm’deki kadar güzel gün batışı olmalı. New York Müzesi ve onun 24 saatlik kültürü, Berlin’in ucuzluğu, yüksek tavanlı apartmanları ve Hong Kong’un enerjisi olmalı. Londra’daki gibi bütünüyle değişik yaşamlara toleransı olmalı, bu değişik yaşamların hepsi yan yana birlikte görülebilmeli. Nepal’deki gibi sokak hayatı ve Zürih’teki gibi sokak temizliği olmalı.

Geçenlerde yerel yönetim versiyonu çıkan Dale Carnegie’nin “Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı” adlı kitabı son iki 10 yıllık dönemin kent politikalarını tanımlıyor. Yeni nesil belediye başkanları yerel yönetim sanatını tıpkı İngiltere Premier Ligi’ne mükemmel forvet arayan menajer gibi ele alıyorlar. Bir yaklaşım da olimpiyatlarda sergileniyor. Fakat Atina’nın stadyumların etrafındaki yabani çiçekleri püskürtmesi gibi, bu sistem çoğunlukla çalışmıyor.

Başka bir güvenilir yedekleme ise, frapan mimarinin şubesi Guggenheim Müzesi’nin bayisinde yapıldı. Bilbao’ya kadar, İspanya’daki bütün iddialı kentler mimari bir simge yapma konusunda takıntılılar. Özellikle mühendis mimar Santiago Calatrava’nın doğum yeri Valencia, bu tartışmaya açık olguya odaklanmış. Calatrava bir yaya köprüsü, bilim müzesi, planetaryum ve kullanışlı olmayan ıstakoza benzeyen bir opera evi inşa etmesi için Valencia’ya davet edilmiş.
Körfez bölgeleri şimdilerde fena halde devasa ölçekli bir müze binasına kilitlenmiş durumda. Araştırmalara göre, bunlar müzelerin inşa edilebildiği ve başarılı olduğu kentler değiller, sadece boşlukların doldurulduğu tasarımlar yapmak yeterli.

Bu Tasarım Kentleri sergisi için bir başlangıç noktası. Tasarım kültürünü şekillendirmiş dünyadaki bir avuç kentin tarihlerindeki önemli anlara nasıl bakılması gerektiği. Great Exhibition, Londra dünyanın en büyük kenti olduğu zamanlarda 1851 tarihinde açıldı. Modern dünyanın imajını oluşturan sergi 1908’de Viyana’ya taşındı – Freud ve Mahler’in tasarımlarının yanında, Otto Wagner modern kent treni inşa etti, Adolf Loos ve Josef Hoffmann sosyal kafe binasına şekil verdiler. Savaş sonrası Los Angeles’da, Charles ve Ray Eames popüler modüler evlerini inşa ettiler ve atomlardan evrene uzanan bir de film çektiler.

Sergideki bazı kentler zayıf. Örneğin Bauhaus’un yedi yıllık evi olan Dessau’nun sadece 80.000 nüfusu var. Fakat Dessau her yerdeki sanat ve tasarım eğitiminin doğasını değiştirmiş. Bugünlerde bunun mümkün olabileceği ise kuşkuya açık. Günümüzde büyük kentlerin, kültür konusunda baskınlıkları var.

Belli bir yoğunluk derecesinin kent çalışmasına ne yaptığını biliyoruz. Ama bize asıl zahmet veren herkesi bu çalışma için teker teker ikna etmek. Özellikle geçmiş yıllarda belediyeleri ödeme yapmaya ikna etmeye gücümüzün yetmemesi. Başarılı kentler öncelikle değişime açık olmalılar. Katı kalıplarla kıstırılmış ve gelecekteki olanakları kısıtlanan kentler ise başarısız olmaya mahkumlar.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.