Haberler

Belediye dediğin ne işe yarar?

Tarih: 2 Ekim 2008 Kaynak: Radikal Yazan: Hıdır Tok
Belediyeler yoksulluğu ve toplumsal adaletsizliği giderebilecek kalıcı ve uzun vadeli projeksiyonlar ortaya koyabilmelidir. Erzak dağıtmak, iftar çadırı açmak ya da açılışlara en ünlü popçuyu getirmek hiçbir şeye çözüm değildir.

Türkiye bir sosyal politikasızlıklar ülkesi ve belediyeler de bunların en büyük üreticileri haline gelmiş durumda. “Politikasızlığın üretimi” diye ucubelikler de ancak bu coğrafyanın insanlarına layık görülebilir. Belediyeler, Türkiye’de ilginç yönetim biçimleriyle karşımızda ve biz hangisi doğru diye düşünmekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Örnekler bol, onların üzerinden anlatalım: Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek gerekli gereksiz kavşaklar, şehrin kültür ve tarih hafızasını simgeleyen belediye logosunu değiştirip postmodern bir kofluğu ifade eden başka bir logoyu kullanmak konusunda gösterdiği inat, sanata ve sanatçıların eserlerine “içine tükürme” bayalığını kadar tepki vermeler ve en son olarak kendi politikasızlığını başkaların politikasızlığın üzerinden nötralize etme çabaları gibi yönetim biçimleriyle Ankara’yı yönetiyor. Peki Gökçek neden seçilir? Çünkü Gökçek oy verme tercihlerini ideolojik ve kültürel referanslara göre yönlendiren bir kitleden değil de, seçimleri çok basit bir şekilde maniple edilebilecek kitlelerden (ki bunlar çoğunluğu oluştururlar) oy alabileceğini, şehrin çevresinde yaşayan bu insanların eğitimsizlik ve yoksunluk içinde geçen hayatlarını küçük hamlelerle nasıl iyileştirebileceğini ve bunun da geri dönüşümünü nasıl oya tahvil edebileceğini bilir. İnsanlara yapılan kömür yardımı onları kışın soğuktan korur, maddi olanaksızlığını da unutturur; düzenli bir şekilde yapılan erzak yardımı aza kanaat etmesini bilen, kıt kanaat yaşamakla geçip gitmiş ömürler için büyük bir lütuftur çünkü. Oradaki insanların merkezdeki insanlar için önemli ve vazgeçilmez detaylar olan yeşil alanların çokluğu, temizlik, ulaşımda rahatlık gibi hayata dair pratikleri talep edecek ne bir yaşamsal zorunluluğu ne de varsıllığı vardır. Ankara’da Çinçin mahallesi, İstanbul’da ise Sulukule ve Ayazma sakinlerinin, kentsel dönüşüm adı altında evlerini yıkmakla tehdit eden bir yönetimin kendilerine verdiği kömürleri ve erzakları geri çevirecek güçleri ve takatları yok çünkü. Kışın üşümeyip karnı tok yatağa girebilmek bu topraklarda şükürle karşılanır. Şükür de yoksulların umuttan sonraki en büyük can yongasıdır.

Devam edelim: İzmir Büyükşehir Belediyesi de yeri ve zamanı geldiğinde yoksul mahallelerin yoksun kapılarını çalıp erzak yardımı yapıyor. Çünkü bunun siyaset zemininde geçerli bir yöntem olduğu gerçeğinin farkına vardılar. İstanbul Şişli’de ise Mustafa Sarıgül işsizliğin büyük bir sorun olduğunu belirttikten sonra kendilerinin de erzak gibi yardımlar yaptıklarını söyleyiverdi geçenlerde. Zengin Şişli’nin nice il bütçesinden daha büyük olan bütçesini Sarıgül iş alanları yaratmak yerine politika olarak bunu uygulayabiliyor. Ya da çoğu belediye meclis toplantılarında “nasıl daha doğru ve uzun vadeli sosyal politikalar uygulayalım”ı tartışmak yerine rant ekonomisini besleyen imar değişikliklerini, nasıl kültürel altyapıyı geliştirebiliriz yerine yaz şenlikleri düzenleyip popüler müzisyenlerden hangisini getirelim’i vb. tartışıyorlar. Ya da en korkuncu ahlak polisi uygulamalarını teşkilatlandırıp zorla ve baskıyla Keçiören örneğinde olduğu gibi bir ideolojik ve dini bir alan yaratmakla meşguller. Peki belediye yönetmek bu mu demek? Belediyeler yoksulluğu ve toplumsal adaletsizliği giderebilecek kalıcı ve uzun vadeli projeksiyonlar ortaya koyabilmelidir. İstanbul Kadıköy Belediyesi’nin (ki Vakit gazetesi Kadıköy’de iftar çadırı açmadığı için belediye başkanına hakaretler yağdırdı) yoksul mahallelere sağlık poliklinikleri açmasını ve bunları ücretsiz hale getirmesini ya da en görkemli ve saygı uyandıran örnek olarak addedilebilecek olan İzmir Dikili Belediyesi’nin toplu ulaşımda ve vatandaşların temel ihtiyaçlarında uyguladığı kâr amacı gütmeyen tüm sosyal bileşenleri de içeren politikalarını gururla iyi ve adaletli bir yönetimin tezahürleri olarak ortaya koyabiliriz. Osman Özgüven (Dikili) ve Selami Öztürk (Kadıköy) bu ‘politik üretimlilik’lerinden dolayı yargılanacaklar; iftar çadırı kuranlar, erzak ve kömür dağıtıp bir popçuya konser verdirenler, birilerine rant yaratıp dayak mangaları kuranlar ise ‘politik doğruculuk’ sayesinde koltuklarına yayılıp bir diğer Ramazan’ı bekleyecekler.

* Ege Üni., Sosyoloji, yüksek lisans
Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.