Haberler

Ranttan doğan bir cezaevi: Silivri

Tarih: 20 Ekim 2008 Kaynak: Hürriyet Yazan: Yalçın Bayer
Ergenekon duruşması için Silivri’ye giderken önce çevremize bakalım... Suları ciddi şekilde çekilen Büyükçekmece ve Küçükçekmece gölleri, tepelerde oyulmuş taş ve kum ocakları, 1. sınıf tarım alanları üzerine gelişigüzel yapılmış fabrikalar ve konutlar... Doğanın bu şekilde vahşice yağmalanması karşısında insanın içi burkuluyor. Bu arada hemen Silivri Cezaevi’nden söz etmek gerekiyor. 

Ne dediler 
Kemal Alemdaroğlu: Duruşma nedeniyle Çin işkenceci çektik.
Ceyhan Mumcu: Bu salonda sağlıklı bir yargılama yapılamaz, aleniyat ortamı yok.
Yaşar Okuyan: Bu dava siyasi bir davadır ve savunma özgürlüğü yoktur.

Neden böyle verimli tarım topraklarında 10 bin kişilik cezaevi!

İstanbul’un boşalan kömür ocaklarının bulunduğu Kemerburgaz veya Hasdal’da askeriyenin terk ettiği alanlarda yapılamaz mıydı?

Düşünülmedi veya maksatlı şekilde istenmedi başka yere yapılması; bunun sonucunda bir şeyler döndü bu cezaevinin yapımında...

TEM ve E5’in kesiştiği Kınalıköprü yöresinden girilen yaklaşık 1000 dönüme yakın olan bu alan (tarla), 1974’teki Ecevit hükümetinin Maliye Bakanı Ziya Müezzinoğlu’nun kardeşi Hikmet Müezzinoğlu’nun várislerine aitti... Araya siyasiler-avukatlar-komisyoncular girdi ve bu tarla 2001 yılında, cezaevi yapılmak üzere Adalet Bakanlığın’ca satın alındı. O günkü satış bedeli yaklaşık 4 trilyondu; ancak gayrimenkul sahipleri iki kez bedel artırımı davaları açarak Adalet Bakanlığı’ndan toplam 12.6 trilyon tahsil ettiler.

Arsanın satış öyküsü
(Bir hatırlatma... Bu yerin 300 dönüm kadar kısmı Hazine’ye aitti. Müezzinoğlu ailesi Hazine’ye dava açarak, bu yerin kendi adlarına tescil edilmesini sağladı. Buna karar veren o yılların Silivri Tapu-Kadostro Hákimi Muammer Uğur’un daha sonra emekliye ayrılarak Müezzinoğlu ailesinin avukatlığını üstlenmesi herkesin dikkatini çekti.)

Satışın nihai sonuçlanmasından sonra bazı avukatlar ve siyasetçiler birbirine girdi, hatta bir avukat topuğundan ’mafya’ usulü vuruldu.

CHP Silivri örgütü ve çevreciler, cezaevi projesine karşı çıkarak eylemler yaptılar o zaman... Bunun üzerine dönemin Adalet Bakanı Prof. Hikmet Sami Türk, projeyi ’dondurdu’ ancak... AKP iktidara gelince cezaevinin yolu açıldı. 2004’ün ortasında İstanbul il idare sınırları İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne dahil edilince, cezaevinin yapımına başlandı. Ve bu yaz sonunda da birçok eksiği olmasına karşın Ergenekon davasına ’yetiştirilmeye’ çalışıldı.

Ve dün fiziki yetersizlik ve eksiklikler ortaya çıktı.

O günkü fiyatlarla 12.6 trilyon arsa payının üzerine bugünkü fiyatlarla en az 100 milyon YTL koyabilirsiniz ki (bilgisayar, güvenlik kameraları gibi sistemler dahil değil), bunlarla cezaevinin toplam bedelin 150 milyon YTL’ye mal olduğunu hesaplayabilirsiniz.

Büyükşehrin projeleri
Sınırlarında cezaevi istemeyen Silivrililerin, bölgeye adını veren ’Kınalı’ olmasını istediklerini de bu arada iletelim.

Silivri Belediyesi, 2004’te AKP’nin eline geçince, hızla Türkiye’nin en büyük ’rant bölgesi’ olmaya başladı. Bu arada Başbakanlığa bağlı olarak yeni kurulan Kalkınma ve Yatırım Ajansı da devreye girdi. Büyükşehir Belediyesi, bir sürü proje geliştirmeye başladı: 9 bin dönümlük yeni bir havaalanı (TEM’in üstünden kuzeye doğru), büyük spor alanları (Aslında Veliefendi Hipodromu’nun da bu bölgeye taşınması düşünülüyor), Gümüşyaka’da liman, üç özel üniversite, sağlık köyü, fuar alanları, Silikon Vadisi, lojistik alan vs. gibi... Şimdi sıra ’villa’ yapmak üzere Trakya’nın güzelim meralarında, meşelik ormanlarında ve göletlerinde...

Bundan sonra su bulursanız buyurun yağmalayın!

İşte duruşmanın yapıldığı cezaevinin yapım öyküsü.

’Asrın davası’ bu mudur
TEM’den Kınalı gişelerinden çıktıktan sonra cezaevini gösteren hiçbir işaret yoktu. Neyse bölgeyi bildiğimizden yeni yapılan yonca yaprağından çıkarak ’cezaevi kampusu’nun içinde tutuklu koğuşları ve idare binaları, personel lojmanları (500 daire) ve bir ilköğretim okulunu gördük. Cezaevinin önünde yola doğru en aşağı 500 dönümlük bir buğday tarlası geçmişin ’panayırlarını’ anımsatıyor bize.

Toz toprak içinde 200’den fazla araç var mıydı, olabilir... En dinamik ve sayıca kalabalık grubu İP’liler oluşturuyor. Doğu Perinçek’in yeni yazdığı ’Gladyo ve Ergenekon’ ve ’Aydınlık’ dergisinin sayıları elden ele dolaşıyor. En düzenli grup Tuncay Özkan’ın ’Biz kaç kişiyiz’cileri; bir arada durup şu sloganı atıyorlar:
’Vatan, namus/Ahde vefa’

Atatürk Düşünce Derneği üyeleri arasında Trakya’dan gelenlerin sayısı da bir hayli fazla...

Cumhuriyet okurlarının oluşturduğu CMOK’çular da, İlhan Selçuk ve Mustafa Balbay için oradalar...

Şimdiye kadar hiçbir kongre, olay, gösteri ya da etkinlikte bu kadar kamera görmedik... Bir TV yayıncısına "50’yi bulur mu?" diye sorduk. "100’ü aşabilir" dedi. En sıkıntılı TV kanalı STV idi... Canlı yayınları sırasında gruplar tarafından sık sık ’taciz’ edildiği görüldü. (Yeni) ’Kanaltürk’ün yayın aracı gelirken yuhalanıyor. TRT kameramanlarının da nasıl sıkıntılı olduğunu düşünün artık.

Dışarıdakiler, içeride neler olduğunu duruşma salonundan çıkan gazeteciler, tanıklar ve avukatlardan öğrenebiliyor ancak... Duruşma ile ilgili görüntüler, kampus dışındaki kalabalığa verilememişti. Duruşma ile ilgili hazırlıkların ne kadar yetersiz kaldığı herkesin tepkisini çekiyordu. Büyükşehir, en önemlisi seyyar tuvalet gibi hiçbir hazırlık yapmamıştı. (TV’lerdeki eleştiriler üzerine belediyenin bir şirketten kiraladığı WC’ler saat 18.00’de getiriliyordu.) Yiyecek ve içecek satılan bir yer de yoktu.

Yani tam bir kaos yaşanıyordu.

Böyle fiziki şartları oluşmamış ve altyapısı yetersiz bir ortamda, hak ve adalet böyle mi sağlanacak?

Görüntüler AKP’nin ’demokrasi ayıbı’ olmalıdır.

Bir yabancı gazeteci, şaşkınlık içinde şöyle diyordu:

"Asrın davası bu mu?"
Takvim
<<Mayıs 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
            1
2 3 4 5 6 7 8
9 10 11 12 13 14 15
16 17 18 19 20 21 22
23 24 25 26 27 28 29
30 31          
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.