Haberler

Yeni planlanan İstanbul çok hazin

Tarih: 7 Kasım 2008 Kaynak: Taraf Yazan: Ayça Örer
Türk edebiyatında birçok yazar yaşadığı kentleri anlattılar, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Bursa için yazdıklarını kim unutabilir ki, Atilla İlhan’ın anlattığı Fransa şehirlerini, İstanbul’a ettiği küfürleri...

Bu listeyi çoğaltabiliriz, hatta öyle uzar ki, kimsenin adını bile bilmediği yazarlar peş peşe sıralanır. Tüm bunları bir kenara bırakırsak, Selim İleri gibi kimse anlatmamıştır İstanbul’u, kimse onun kadar yazmamıştır bu kenti. Yazar, İstanbul anlatılarına Doğan Yayıncılık tarafından yayımlanan yeni kitabı İstanbul’un Tramvayları Dan Dan ile devam ediyor.

İstanbul serisi altıncı kitaba ulaştı. İstanbul’la ilgili düşündükleriniz, gözlemledikleriniz, yazdıklarınız devam edecek mi?

Baştan itibaren pek planladığım bir çalışma değildi bu. Daha sonra planlanmış bir çalışmaya dönüştü. On küsur yıl önce, bir eke bir taleple başladı. “İstanbul gezinti yazıları yazar mısın?” dediler. Sonra onları bir iki sene yazdım. Onların arasında bir seçmeyle “Yıldızlar Altında İstanbul” çıktı. Ondan sonra kendiliğinden devam etti. Bir misyon halini aldı. Benim için de iyi oldu. İstanbul sonsuza kadar yazılabilecek bir şehir. Hem daha başka türlerde dile getiremeyeceğim şeyleri bir deneme havası içinde, hem İstanbul hem de İstanbul’un benim tanıklık ettiğim dünyasını kaleme getirme imkânı doğdu.

Sizin tanıklık ettiğiniz dönem çok da kritik bir dönem. İstanbul’un Cumhuriyet dönemiyle değişmeye başladığı sürece de, 80’lerden sonra başkalaşan günlere de tanıklık ettiniz değil mi?

1950’lerin ikinci yarısından başlayıp bugüne kadar gelen elli yılı aşkın bir süreç olarak bakarsak, bu süreç içinde bile ayrı ayrı katmanı var. 1950’lerin havasıyla 80’lerin havası arasında da çok ciddi fark var. Dünyada tarihi dokusu olan kentler arasında İstanbul kadar mimari gömleğini, kültürel gömleğini değiştiren şehir düşünmek çok zor. Elbette Roma’da da, Viyana’da da değişim oluyor ama İstanbul’daki gibi çarpık kentleşmenin olmamasına dikkat ediyor yöneticiler. Bizdeyse her yeniliği tarihi dokuyla uyuşur mu uyuşmaz mı hesabını yapmaksızın talep ediyoruz. İstanbul’un şehirlisi ve Türkiye vatandaşı olarak çok ilgilendiren şey, Haydarpaşa’nın etrafına yapılacak olan gökdelen fikri. Haydarpaşa oluşturulduğu dönemde anıtsal mimari olarak oluşturulmuş. Gökdelenlerle çevrelendiği vakit, cüce mimariye dönüşecek. Diyeceksiniz ki “Ne var bunda şehirler değişiyor?” Ama zaten yüz yıllık şehirler ve apayrı bir estetikle düşünülmüş. Sizin edebiyatınıza sinemanıza geçmiş olan bir yapıyı böylesine yok edemezsiniz. Bir şehri şehir yapan özelliklerini korumama üzerine bir yenilik anlayışı var. Geçmişi bir daha inşa edememek üzere yok ediyorsunuz. Hiç hayatımda görmemiştim, İstinye Park diye bir yer. O ne katabilir İstanbul’a Allah aşkına? Paris’te beşinci sınıf alışveriş merkezi taklidi bunlar. İnler cinler top oynuyor. Yeni İstanbul bu şekilde planlanıyorsa çok hazin.

Bu değişimi sizin “Oburcuk” seri yemek kitaplarınız da bile görmek mümkün, yemek alışkanlığı bile değişmiş…

Salatalar mısırlı, en sinirlendiğim şey. Akıl almaz bir şey. Görsel olarak belki sarı sarı taneler hoş olabilir ama akıl almaz. Bütün bunlar İstanbul ve Türkiye’nin okuryazar kesimiyle ilgili. Tabii bu yoksul şartlarda yaşayan insanların böyle bir durumdan haberleri bile yok. Onlar kendi ekmek kavgaları içinde çok zor koşullarda yaşıyor. Daha okuryazar olmuş kesimin böylesine bir şekilde kendi kültürüne, kendi geçmişine âdeta elden çıksın da nasıl çıkarsa çıksın miras yedi savurganlığıyla yaklaşması anlaşılır bir şey değil.

Kitabınızda, “Yeni nesiller köşk konak ayrımını bilmiyor” demişsiniz. Bu savurganlık insanı psikolojik olarak da geriyor. Bir şeyin bu kadar kısa bir zaman önce var olduğunu ve artık var olmayacağını bilmek çok kasvetli değil mi?

Başka bir konu da ortaya çıkıyor. Biz toplum olarak 1910’lardan itibaren başka bir kültüre açılma gayreti göstermişiz. Böyle bir kültüre açılabilmemiz için kendi geleneksel çizgilerinizi de korumanız gerekir. Bir şey üzerine yeniyi inşa edebilirsiniz. Temeli olmadan sakil kalıyor, yüzeysel kalıyor. Temelsiz bir şey oluyor. Çok çabuk taklide dönüşüyor. Belki şimdi ahşap mimariyi korumak zor ama buranın deprem bölgesi olması dolayısıyla o kadar yaygınlık kazandığını yeni yeni öğreniyoruz. Koruyamasanız da ahşap dokuyu cumhuriyetin ilk yıllarında üslupçu bir mimari aranmış. Sirkeci’deki büyük postane olsun, Kadıköy’deki Belediye Binası olsun. Yine her şeye rağmen şehrin eski üslubundan izler taşıyor. Gökdelen olmasın demiyorum. Ama şehrin dışında yeni bir şey oluşturulabilir.

Siz nasıl geçmişe dönüyorsunuz?

Başlangıçta, daha çok izlenimler, anılar, onların çağrışımlarıyla oluyordu. Onlar tükenmeye başladıkça şehir üzerine yazılmaya başlananlara da bakıyorsunuz. Okuduklarınızı başka açılardan irdelemişken, şimdi İstanbul açısından da bakıyorsunuz. Tabii bu konuda olağanüstü zengin yazı kaynakları var. Özellikle batı dillerinde yazılmış olanların yüzde biri bile çevrilmiş değil Türkçeye. Onlara baktığınız zaman İstanbul üzerine kafa yormak isteyen kişiler için kaynak da sonsuz. Daha çok o kaynaklar etrafında biraz kaynaklara döndük. Yeni İstanbul’u niye yazmıyorsunuz diye bazen soruyorlar. Doğrusu ben de büyük duygu birikimleri yaratmayan şeyleri yazmak istemiyorum. O vakit aleyhte yazılmış bir şey olacak ya da sentetik olacak. Ama mesela Haydarpaşa’yı yazmaya çalıştım.

Peki, eski İstanbul’u yazarken o yerlere gittiğiniz zaman “sentetik” diye ifade ettiğiniz şeyi mi hissediyorsunuz? Çocukluğunuz semti Cihangir’i nasıl buluyorsunuz mesela?

Çok tuhaf bir şekilde Cihangir korunmuş bir semt. Aynı apartman dokusu, apartmanların kendisi. Hatta bir çoğu lüzumsuz bir şekilde restorasyon da görmemiş olarak. İnsan dokusu açısındansa bütünüyle farklı bir yer oldu. O dünyayı olumsuz eleştirmek bana düşmez ama bana yabancı bir dünya. Hem anılarım açısından çok farklı çok şaşırtıcı, hem de çok fazla dayanışmalı entelektüel bir çevreyi de benimseyemedim gitti.

Eskiden nasıl bir muhitti?

Aile de vardı, Türk de, Rum da, Ermeni de. Çok enteresandır, buna rağmen dinsel dünyası Türkiye’nin de İstanbul’un da çok özgürlükçü olmadığı için garsoniyer diye tabir edilen yerler de vardı. Hatta Sormagir Sokak, Pürtelâş Sokak gibi tuhaf isimleri olan sokaklar buna yönelik çağrışımları da içeriyordu. Bunlar hiçbir şekilde dışa vuran şeyler değillerdi.

Bir taraftan bahsettiğiniz dönemde Beyoğlu, Tarlabaşı, Kurtuluş da henüz 6-7 Eylül olaylarının henüz etkilerini geçtiği dönem.

O olayları net olarak hatırlıyorum. İnsan ne kadar küçük yaşta olursa olsun, alışılagelmiş olayların çok dışında bir durum ortaya çıkınca hafıza onu çok çabuk kapıyor. Onun sonuçlarının İstanbul’a ne getirdiği üzerinde çok fazla durulmadı. Olumlu anlamdaki kozmopolit yapı en büyük yarayı o zaman almıştır. Beyoğlu düzenlendi ama o artık insanların değişik duygular, düşünceler, değişik inançların yanyanalığı hem İstanbul kültüründe hem de Türkiye’nin genel ortamında zedelendi. Ondan sonra bir daha o Beyoğlu olmadı. Şöyle benzetmek çok uygun değil ama 2. Dünya savaşı’ndan sonra Hollywood Avrupa’ya açılma endişesi taşımıştır, barış, mutluluk vaat etmişti. Beyoğlu’nda da böyle bir hava eserdi, bugün onu tekrar yaratmak arzusu duyuluyor ama olmuyor. Beyoğlu’na çıktığımız vakit mutsuzlar ordusu görüyorum. Bir yığın mutsuz insanın kapkaççı bir eğlenceyle kendimizden kaçmaya çalıştığını görüyorum. Sosyal dokusu ve görgüsü farklı bir ortamdı. Demek istemiyorsunuz ama öyle bir şey var tabii. Dün akşam bir lokantadaydım, bir koca masada kıyamet kopuyor, masalara vuruyorlar, maç vardı. On sene yirmi sene önce böyle bir şey yapılması gülünç karşılanırdı. Değişimin olumlu olduğunu düşünüyoruz ama bence gitgide medeniyetsizliğe sürükleniyoruz. Her şeyde hiç medeniyeti olmayan bir yerde yaşar gibiyiz.
İstanbul’a dönüp baktığınız zaman şurası nispeten kendini kurtarmayı başardı dediğiniz bir yer var mı?

Ee var tabii. Her şeye rağmen her tarafında bu tarz olumlayıcı sürprizler yakalamak mümkün. Kadıköy her şeye rağmen, o eski köşk dokusunu, bitki örtüsünü koruduğu için Bağdat Caddesi hoş bir yer. Orada hâlâ bir güzellik var. Geçmiş yıllara oranla baktığımız vakit, İstanbul konusunda bütün Türkiye’de daha bilinçli bir tutum da var. Son yirmi yıl hiçbir şey olmadı diye düşünmemek gerek. En azından masaya yatırılıp konuşuluyor. İyi niyet var artık.

Tarlabaşı’nı 1980’de yıktıktan sonra şimdi kentsel dönüşüme katmak ironik ama...

Bugün yıkamazsınız. Sayın Dalan yine belediye başkanı olsa, altından girip üstünden çıkacağım dediği vakit, yer yerinden oynar. Demek ki bir bilinç gelişebiliyor diye düşünüyorum. Tarlabaşı’nın yıkılması bana çok gülünç gelen bir şey. On, oniki sene sonra yine korkunç bir trafik var. Yarın bir gün İstanbul’un ilk gökdelenlerine “Bunlar daha hoştu, daha sempatikti” diyebiliriz. Metro yapılırken çıkan Bizans kalıntılarını yok ettiklerine göre belki ben hayal kurmakla meşgulüm.

Önünüzde bir kitap projesi var mı?

Bir roman var iki senedir uğraştığım ama çok ağır aksak gidiyor. Bir gün iyi bir gün kötü gidiyor. Bu ara çok fazla çalışkan değilim ben. Roman bir türlü istediğim gibi bir şekle giremedi. Yazma isteğim de çok yok.

Oburcuk serisi bitti mi?

Bir tane vardı, Afiyetle Zayıflayın diye bir fikir. Ama yazılacak pek de bir yer de yok. Herhalde öyle bir kitap yazmam bir daha. Onlar da ısmarlamaydı çünkü. Mutluluk gerekiyor onları yazmak için, o kadar mutlu da değilim galiba.

Siyasi atmosferden de mi etkileniyorsunuz?

Çok. Bazı şeyleri kaçırıyorsunuz gün içerisinde başka şeylerle uğraşırken, o gün kıyamet çıkmış. Sabaha daha aydınlıkla başlamışken müthiş bir karanlığın içine düşüyorsunuz. Ellili yaşlarına gelince insan daha umutlu daha mutlu bir Türkiye’nin olmasını arzu ediyor. Niye olmadığını anlayamaz hale geliyor. Kötü ve yanlış bir siyasetin kurbanı olan bir yerdesiniz ve fert olarak da bir şey yapamıyorsunuz. Yemek yazısı yazmak da, roman yazmak da, hikâye yazmak da abes gelmeye başlıyor.
Takvim
<<Mayıs 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
            1
2 3 4 5 6 7 8
9 10 11 12 13 14 15
16 17 18 19 20 21 22
23 24 25 26 27 28 29
30 31          
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.