Haberler

Sizce 1970’lerin Mimarisinden Geriye Neler Kalmalı?

Tarih: 20 Nisan 2009 Kaynak: Times Online Yazan: Tom Dyckhoff Çeviren: Zeynep Güney
Yirminci Yüzyıl Derneği, 1970'lerin mimarisine dikkat çekmek için bir kampanya yürütüyor. Neleri korumalıyız ve neler bizi daha fazla utandırmamalı?

Birlikte büyüdüğünüz binalar İngiliz Mirası tarafından koruma altına alındığında yaşlandığınızı anlıyorsunuz. Tarihi yapıların korunmasında, araya biraz mesafe koymayı amaçlayan "30 yıl" kuralı uygulanıyor ve bu yılın sonunda çocukluğuma -70'lere- denk gelen 10 yıla ait yapılar seçime sunulacak.

Savaş şimdiden başladı. Geçen hafta hükümet, Richard Rogers'ın 1978'de tasarladığı, Londra'daki Lloyd's Binası'nı koruma kararını geri çevirdi. Herkesin bildiği gibi yapının inşaatına 1981 yılında başlanmıştı, dolayısıyla hükümetin buna hakkı vardı. Parlak boruları ve endüstriyel estetiği nedeniyle "Espresso Makinası" olarak adlandırılan yapı, o yılların kırmızı destekli yapılarının sembolü haline gelmişti. Fakat yine de "30 yıl" kuralı, övgüyle söz edilen ya da unutulmaya yüz tutmuş yapıların acilen koruma altına alınmasını engellemiyor. 18 yıl önce Norman Foster'ın ilk çalışmalarını ve ondan önce Ipswich'in merkezindeki Lloyd's zamanından kalma tek İngiliz bina olan Willis Faber Dumas'ın yapısını (1975) koruma altına almışlardı. Bu yapı çevresindeki binaların arasında kuşkusuz en belirgin İngiliz özellikleri taşıyan yapıydı. Mimarlık Bölümü Başkanı Barbara Follett'e henüz koruma altına almamayı öneren İngiliz Mirası bile, binanın "çarpıcı bir mimari değer" olduğunu itiraf etmişti ve Architect's Journal'a 2011'de "şüphesiz" otomatik olarak tescilli binalar arasına gireceğini açıklamıştı. Peki 2 yıl neyi değiştirecek? Yirminci Yüzyıl Derneği'nde çoğunluk bu binayı, birinci derece korunması gerekli yapı olarak en üst sıraya koydu. Ancak yapının, kentin ticari gayrimenkul sektöründeki düşüşe karşılık, Alman sahipleri tarafından yapılan yenileme çalışmaları nedeniyle şimdiden yontulmaya başlaması korkutuyor.

Dernek, yakın geçmişe değer biçme konusunda her zaman diğerlerinden önde yer alıyor. Bu onların işi. 1970'lerin sonunda, kuralın genişletilebileceği düşünüldüğünde 1930'ların mimarisine onlar dikkat çekmişti. 1950'lerin mimarlığını ise Kraliyet Festivali gibi kutlamışlardı. Ve 1990'ların sonunda, Ulusal Tiyatro ve Barbican Centre gibi Brütalist mimarlık öğelerinin hakim olduğu 1960'ların mimarisini alkışlıyorlardı.

Ve sıra 1970'lere geldi. Bahse girerim, birçok kişi bu on yılın yapılarının tamamını çöpe atardı. Parlak ışıklar, ekonomik belirsizlik, 4. Kanal'ın Red Riding üçlemesi ve Findus Crispy Pancakes bana Proust'un Madeleine'i gibi her şeyi geri getirdi. Mimarlıkta da bazıları bu süreci, modernizm savaşıyla 1980'lerin post modernizminin neşeli döneminin arasında kayıp bir on yıl olarak görebilir. Yirminci Yüzyıl Derneği, bu on yılın mimarisi hakkındaki bilinci artırabilmek için yeni bir kampanya düzenleyerek (www.c20society.org.uk/docs/campaigns/70s.html) bu akıma karşı geliyor. Bu iyi haber, çocukluğumun korunmaya ihtiyacı var!

1970'ler döneminden bir seçki on yılın eklektisizmini kusursuzca gözler önüne seriyor. Asıl hikaye ise rahat ve keyifli modernizm. Anlaşılabileceği gibi, yenilemelerin çoğunlukta olduğu 1960'lar korumacılar tarafından amansızca kötülendi, savaş sonrası modernizmi ise üzerindeki tozu silkeleyerek, yeni tarzıyla geri döndü: Hala keskin biçimde modern, fakat Aldington ve Craig'in Buckinghamshire'daki evcil konut mimarisini de dahil ederek... Abigail's Party ve Good Life'ın domestik manzarasını oluşturan eğimli çatıları, tuğla duvarları olan evler... Hatta belediye evleri bile insani olmayan ölçüden kurtularak, samimi diyebileceğimiz hale geldi. Newcastle'daki MEA Evi gibi bazı binalar ana bilgisayarlar gibi görünmeye devam ettiler. Fakat 1968 yılında, Londra'nın doğusundaki Ronan Point'te gerçekleşen yıkıcı gaz patlamasından sonra, bir önceki 10 yılın konut mimarisini oluşturan ucuz kule blokları gözden düştüler. Daha kaliteli, yüksek olmayan, yoğun konut alanları, hatta 20 yıl önce yıkılan gecekondu alanlarını dolduran İngiliz sıra evleri tekrar moda oldu. Gordon Benson ve Alan Forsyth'in Mansfield Caddesi'ndeki konutlarında olduğu gibi, sıra evleri modern bir görünümle yeniden keşfeden, Londra'nın kuzeyindeki Camden Belediyesi, en azından mimari açıdan, İngiltere'nin en çok gelişme gösteren belediyesi oldu.

Diğer yandan modern mimarlık uzay teknolojisi çılgınlığına yakalanmıştı. Laura Ashley'in eski işçi gömleklerinin, üzerinde bir demet buğday olan ekmek kızartma makinelerinin ve BBC'nin ülkenin petrol krizinden sonraki halini anlatan dizilerinin yaşattığı nostaljiye rağmen, Norman Foster ve Richard Rogers'ın yüksek teknolojili, çelikten bir örümcek ağı ve makina görünümlü yapıları sayesinde, önceki yılların heyecanlı teknolojilerine duyduğumuz inanç kaybolmamıştı. Norman Foster'ın Portsmouth'daki IBM Genel Merkezi, açık planlı ofis yapısının ve kahverengi camlarının hala etkileyici olduğu bir dönemde yapılmıştı ve ödül almaya değer bir mimari örnek olmasa da, 1970'lerin kasvetli İngiltere'sinde Batı Amerika kıyılarının küçük, sevimli bir parçası gibiydi. Yine de, Arne Jacobsen'in Knightsbridge'deki geleneksel Danimarka Elçiliği Binası'nda olduğu gibi biraz disko modernizmi de taşıyordu: Kahverengi hiç bu kadar seksi olmamıştı.

Söyleyin, siz olsanız bu on yılın mimari ürünlerinin hangilerini korurdunuz ve sizce hangileri daha fazla göz zevkimizi bozmamalı?

Takvim
<<Mayıs 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
            1
2 3 4 5 6 7 8
9 10 11 12 13 14 15
16 17 18 19 20 21 22
23 24 25 26 27 28 29
30 31          
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.