Allston Sokağı ve Oxford Caddesi köşesinde yer alan Brower Merkezi'nin yuvarlak cephesi. |
Geri dönüştürülüp, yeni bir fonksiyon verilerek tekrar kullanıma sunulan duvarları, halıları, mobilyaları, armatürleri, tesisatı ve diğer birimleriyle bu dört katlı yapının, Amerikan Yeşil Yapı Konseyi'nin (U.S. Green Building Council) verdiği LEED sertifikasının en yükseği olan, LEED Platinyum'u alması bekleniyor.
Eski bir şarap fıçısının tahtalarının yeniden değerlendirildiği masa. |
Merkez'in yüksek betonarme duvarları %70 oranında cüruf içeriyor. Çelik eritme işleminden kaçınan ekip uzun süre maden cürufundan da uzak durmuş ancak sonrasında memnuniyetle kullandıkları cüruf, duvarları güçlendiren ve ağırlığı kaldıran kurtarıcı bir malzeme olmuş. Maden cürufu sayesinde CO2 ve çimento kullanımı da azalmış.
İlk kattaki kabul alanı geometrik bir yer altı odası görünümünde tasarlanmış. Çeşitli kahverengi tonlardaki yüksek bantlar, plaster ve dönüştürülmüş atıkların karışımından oluşturulmuş. Toprak, kerpiç ve hasır malzemelerle inşaat yöntemleri üzerinde uzmanlaşmış The Natural Builders'da çalışan mekanın tasarımcısı Marisha Farmsworth, "Toprak Niş" olarak adlandırdığı bu mekanın kalıcı bir sanat enstalasyonu olduğunu söylüyor. Tobin de "Brower Center'ı bir ‘yapı'dan çok ‘sanat' olarak düşündük," diyor.
Yapının güney cephesinde gölgelikler ve çatıda yer alan güneş panelleri.
2000 yılında başlayan tasarım çalışmalarında süreç, yöntemden malzemeye kadar her aşamada sürdürülebilirlik üzerine kurulmuş. Böylece sonuçta ortaya çıkan yapı bilinen diğer tüm enerji tasarruflu binalardan %40 daha sürdürülebilir olmuş. Yapıda gün ışığından faydalanmak üzere, çinko kaplama ve fotovolkaik paneller kullanılmış, böylece binanın birçok yerinde gün boyunca yapay aydınlatmaya gerek kalmıyor. Yüksek verimli aydınlatma yönteminde, otomatik bir kontrol sistemi, gün ışığının yeterli olduğunu tespit ettiğinde yapay aydınlatma kullanımını engelliyor. Çok az ofis binasında görebildiğimiz bir özellik olan pencerelerin açılıp kapatılabilmesi de bu binanın tasarımında gerekli görülmüş ve bu sayede çok düşük enerjili bir havalandırma sistemi içerideki havanın temiz ve kaliteli kalması için yeterli olmuş.
Daha bina tamamlanmadan içine yerleşen kiracılar.
Göz alıcı metal ısıtma ve soğutma sistemleri beton levhaların üzerine monte edilmiş. Yapının her yerinde anti-toksik kumaşlar ve aksesuarlar kullanılmış. Berkeley'in önemli bir kısmının fay hattı üzerinde bulunması nedeniyle, yapıyı herhangi bir sarsıntıya karşı koruyabilmek için yerleştirilen dikey çelik kablolar "kendi kendini iyileştiren bir sismik sistem" vazifesi görüyor. Yoldan geçenlerin binanın tükettiği enerjiyi görebilecekleri şekilde lobiye monte edilen gösterge panelinin monitörü ise gerçek zamanlı interaktif bir sisteme bağlı.
Parçalar halinde döşenen halının üzerinde, kasırga nedeniyle yerinden sökülmüş bir ağaçtan üretilen masa bulunuyor. |
Tuvaletler binanın "özel bölüm"leri ve Brower Merkezi'ndeki tezgahların büyük bir kısmı geri dönüştürülmüş camlardan imal edilmiş. Tuvaletlerde kullanılan su bile geri dönüşümlü: Hafif sarı görünümlü bu su aklınıza başka bir şey getirebilir ama aslında sadece depolarda biriktirilen yağmur suyu. Rengi konusunda ise Tobin şu açıklamayı yapıyor: "Tuvalette kullanılan suyun içilebilir görünmesi gerekmiyor."
Binanın içinde başka bir yerde, ağır silahlar ve top parçalarından oluşturulan zincir, yağmur sularını yeniden kullanılmak üzere biriktirildikleri yere yönlendiriyor. Üstelik Berkeley'in ilk susuz pisuvarlarının kullanıldığı erkekler tuvaletindeki pisuvarlarda suya gerek bile kalmıyor.
"Doğru şekilde inşa etmeye çabalayarak, bir mesaj vermek istiyoruz. Diğer toplumların da nasıl yapıldığını görebilecekleri, iz bırakacak bir örnek oluşturmaya çalışıyoruz. Bir standart belirliyoruz. Kentleri inşa etme yöntemlerimizi tekrar gözden geçirerek, değiştirmemiz gerekiyor," diyor Tobin.
Biz de bu işe çöplerimizi yeniden değerlendirmekle başlayabiliriz.