Konu hakkında araştırma yapmaya başladığında, 19. yüzyılda dikkatini çeken en önemli faktörlerden birinin "farklı imparatorlukların, birbirine bağımlı şekilde aşama kaydeden dünyaları" olduğunu belirten Çelik, çeşitli fikir, strateji ve teknolojik ilerlemelerin, gelişen iletişim ve seyahat olanakları sayesinde dünyanın önde gelen devletleri olan Fransız ve Osmanlı İmparatorlukları arasında kolayca paylaşıldığını vurguladı. "Özellikle 1830'da Cezayir'in Fransa tarafından fethedilmesiyle başlayan ve 1914'teki Birinci Dünya Savaşı'na kadar geçen dönem önem taşıyor," diyen Çelik, savaşın Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasına ve Fransız İmparatorluğu'nun önemli ölçüde genişlemesine işaret ettiğini de ekledi. Bu iki imparatorluk kıyaslandığında, kültürler arası alışverişin göze çarptığını vurgulayan konuşmacı, sadece Batı'nın Doğu'yu etkilediğine yönelik genel kanının aksine, Doğu etkilerine de Batı'da rastlandığının altını çizdi.
"Kentlerin gelişimi ele alındığında başkentler elbette önem taşıyor. Ancak araştırmamız gereken bir diğer nokta, moderniteye yönelik fikirlerin imparatorluk topraklarının asıl sınıra yakın kısımlarında nasıl hayata geçirildiği," diyen Çelik, bu saptamasının sebebini de şöyle açıkladı: "Çünkü bu bölgelerde kültürel ilişkiler daha komplike bir yapıya sahipti ve başkentlerde çok da görünür olmayan zorluklarla karşılaşılıyordu." Bu bağlamda birer Fransız kolonisi olma özelliğini taşıyan Cezayir ve Tunus'taki şehirler ile Osmanlı Orta Doğu'sunu inceleyen ve bu çalışmalarını br kitapta toplayan Çelik, dinleyicilere kolonyal Fransız ve Osmanlı şehirlerine ait iki planı göstererek sunumuna başladı.
Cezayir, eski kent. Hava fotoğrafı, 1935. Place du Gouvernement ve çevresi.
Kaynak: Intersections
Gerek İslam, gerekse de Fransız hakimiyetine girdikten sonra değişen kentlerde dışarıya doğru grid şeklinde genişlemeler olduğuna dikkat çeken Çelik, planlarına ve fotoğraflarına bakarak kentleri birbirinden ayırmanın güçlüğünden bahsetti. Örnek olarak Trablusgarp, belediye binaları ve kentlerde inşa edilen köprülerin fotoğraflarıyla konuşmasını destekleyen Çelik, "Yapılan karşılaştırmadan çıkarılacak sonuçlardan biri de, Osmanlı'nın Orta Doğu için güttüğü ideolojinin kolonyalizmle ilgisi olmadığı," dedi.
Yeni "Hristiyan Kentleri"nin Meydanları
"Kolonyal Kuzey Afrika'nın yeni Fransız kentleri, iki şekilde oluşturuldu: Var olan eski kent dokusunu yıkarak ve eski kente yeni bölgeler ekleyerek," diyen Çelik, Kuzey Afrika ve Osmanlı Orta Doğu'sundaki kent gelişimini algılayabilmek için incelenmesi gereken en belirgin kent bileşenlerinden birinin meydanlar olduğuna dikkat çekti. 19. yüzyılın tipik meydanlarının anıtsal özellikler taşıdığını, kamu binaları ile anıtlar tarafından çevrelendiğini ve çeşitli kutlamaların da bu alanlarda gerçekleştirildiğini belirtti.
Cezayir'de önce "Ordu Meydanı" (Place d'Armes), ardından da "Hükümet Meydanı" (Place du Gouvernement) olarak adlandırılan meydan, 19. yy başı. Değişime uğratılan El Cedid Camisi ve dük heykeli görülebiliyor.
Kaynak: Library of Congress, Prints and Photographs Division, Photochrom Prints Collection
El Cedid Camisi, Cezayir, 2005 Fotoğraf: Damien Boilley |
Adı "Fransa Kapısı" olarak değiştirilen Tunus Kapısı, 19. yy başı.
Kaynak: Flickr
Fransızlar'ın Tunus'u ele geçirmesinin, bu kent için de önemli değişiklikler anlamına geldiğini kaydeden Çelik, burada uygulanan yöntemin ise eski kente yeni alanlar eklemek olarak tanımlanabileceğini söyledi.
Jules Ferry Bulvarı, Tunus, 19. yy başı.
Kaynak: Flickr
Mimar ve teorisyen Eugène Emmanuel Viollet-le-Duc'ün III. Napoléon için yürüttüğü anıt çalışmalarının yanı sıra, ilk iş olarak şehrin kapısının isminin "Fransa Kapısı" olarak değiştirildiğini, bu kapı önünden geçen bulvarın ise "Fransız Bulvarı" olarak adlandırıldığını anlattı ve ekledi: "Bulvarın iki ucuna yerleştirilen Kardinal Philippe Thomas ve Jules Ferry heykelleri de, Tunus'un artık bir Hristiyan kenti olduğunu ilan etmek ister gibiydi."
Modern Osmanlı Kentleri
Osmanlı İmparatorluğu'nun kent meydanı anlayışının yıkmaktan geçmediğini, eski kentin eteklerinde yeni meydanlar oluşturulduğunu anlatan Çelik, ilk örnek olarak İsrail'in Yafa şehrindeki Hükümet Konağı Meydanı'nı gösterdi.
El Burj Meydanı, Beyrut, 1900.
Kaynak: LebScape.com
İstanbul Resim ve Heykel Müzesi ve çevre düzenlemesinin de bu bağlamda önemli bir Osmanlı modernizmi göstergesi olduğuna değinen Çelik, anlatımına Beyrut'taki Burj ve Şam'daki Marja Meydanları ile devam etti. Marja Meydanı hakkında "Bu meydan, kentteki gelişimin kalbiydi. Modern bir kentte bulunması gereken postane ve idare binalarının tümü burada toplanıyordu," diyen Çelik, resmi tören alanı olarak da kullanılan meydanın "yeni Osmanlı Devleti"ni simgelediğinin altını çizdi.
Sunumunda, döneme ilişkin önemli ipuçları veren saat kulelerine de değinen ve Trablusgarp'taki Osmanlı yapımı saat kulesine dikkat çeken Çelik, meydanlarda yer alan önemli anıtların saat kuleleri, çeşmeler ve yeni altyapı çalışmaları şerefine inşa edilen abideler olduğundan bahsetti.