Haberler

Büyük Kentler ve Onları Yöneten "Sağ"ın Çıkmazları

Tarih: 18 Mayıs 2009 Kaynak: Birgün Yazan: Besime Şen
Büyük metropollerin yönetimleri, kent ihtiyaçlarını dev ekonomik yatırımlarla sağlamaya çalışırken, dış piyasalara borçlanma ve ‘ekonomik' rasyonele uygun davranma gibi oldukça liberal bir politikanın da merkezi olmuşlardır. Sosyal politikalar ise büyük kentsel projelerin gölgesinde tali duruma düşmüştür.

Geleneksel "sağ"ın kentle olan mesafeli ilişkisi, kentin "suç ve ahlaksızlık, yıkıcı fikirlerin kaynağı" olarak görülmesi ile ilgiliydi. Yani bu tür kentsel sorunlar bir "ahlak" meselesi olarak öznelleştirildikçe, pratik koşullardan ayrı tutulabilmiştir. Toplumsal sorunların bu şekilde öznelleştirilmesi, "sağ"ın politika arenasının düzlemine de yön vermiştir. Kent içinde belirli kesimlerin bir tür "sorun" kaynağı olarak ilan edilmesi ve çözüm olarak da bu kesimlerin "tedavi" edilmesi önerilmiş ya da günümüzün en yaygın yöntemi olan "izole edilmesi"; kentin görünür yerlerinden uzaklaştırılması fikrine yakınlık duyulmuştur. Gerilimlerin bu tür ayrıştırma veya güvenlik tedbirleri ile önlenmesine dayalı bu yaklaşımın kentsel düzeyde kaçınılmaz olarak ve kolaylıkla otoriterleşebildiğini görmekteyiz. Bu otoriterleşme sadece güvenlik alanında değil, kentin yönetimi yani belediyecilik alanında da gerçekleşebilmektedir.

‘Geri Alma' Politikası
Fakat sağ siyasetin belediyecilik pratiğine en yakın dönemlerinden bakmaya çalışırsak eğer, yukarıda ileri sürdürdüğümüzden farklı olarak kentle olan mesafeli ilişkisinin büyük ölçüde aşıldığını söyleyebiliriz. Bu ilişki "sağ"ın artık dünyanın büyük kentlerini yönetmeye aday olması ve bunu sürdürmesi ile pratik olarak aşılsa da ortada bazı ciddi sorunlar ve sorular var. Bir taraftan büyük bir nüfus yığını diğer taraftan dünya ekonomisine eklemlenmeye çalışan büyük metropol ekonomileri; rekor bütçe harcamaları ve borçlanmalarla sonuçlanan büyük altyapı yatırımları ile büyük kentsel projeler vs. Bütün bunlar kentin "toplumsal" kaygılarla geliştirilmesinden öte, ekonomik getirisini artırmayı hedefleyen neoliberal ve sağ siyasetin kentlere reva gördüğü gelecek kararlarıdır. Ayrıca şunu önemle belirtmek gerekiyor; neoliberalizm ile "sağ" siyaset arasındaki bağ tarihsel olduğu kadar toplumsal kökenleriyle de güçlüdür. Bununla birlikte sosyal demokrat anlayışın da neoliberal politikalara kaydıkça sağcılaştığına çoğu kez tanık olduk. Yani bu politik kaymanın kendine özgü sosyal ve kültürel bir tavrı da beslediğini; özellikle sınıf tavrı açısından oldukça çelişkili ve tepkisel olan bazı ortamları yarattığını belirtelim. Örneğin günümüzde orta sınıf tavrının emekçi kesimlere olan tutumunun oldukça mesafeli bir yerden kültürel tepkisellikler yüklendiğini görmekteyiz. Bu tutum özellikle büyük kentlerin duvarla korunan lüks siteler ile kendi kaderine terk edilmiş açık alanlara sahip yerleşimler biçiminde yol aldığını ve buna kendi kaderine dahi terk edilmeden, bir "geri alma" politikasıyla gecekonduların kentsel dönüşüme konu olmasını ekleyebiliriz. Sanırım en ciddi sınıfsal gerilim ile yerel yönetim pratiği bu konu üzerinden sınavını verecektir.

Dünyanın büyük metropollerini yönetmek aynı zamanda dünya ekonomisini de yönetmek anlamında bizleri nasıl bir toplumsallıkla, nasıl bir gelecekle karşı karşıya bırakmaktadır?
Günümüzdeki kentleşmenin, aşırı nüfus yığılmaları ile şekillenen büyük metropollerin etkisinde geliştiğini söyleyebiliriz. Ekonominin ve siyasetin merkezi olarak da büyüyen bu büyük metropoller, diğer kentlerin gelecek beklentilerine ve gelişme umutlarına da yön vermektedir. Gerek küresel ekonomik programlar gerekse ülke politikalarının merkezleri artık büyük metropollerdir. Fakat bu büyüme "gecekondulaşma" biçiminde gerçekleşmektedir. Mike Davis'in Gecekondu Gezegeni adlı kitabından bazı verileri ödünç alalım:

2001 BM verilerine göre, dünya genelinde 921 milyon gecekondu sakini bulunmaktadır. 2005'te bu miktarın bir milyardan fazla olacağı öngörülmüştür. Bazı ülkelerde gecekondu nüfusu akıl almaz boyuttadır. Örneğin Çad ve Etiyopya'da kent nüfusunun yüzde 99'u; Afganistan'da yüzde 98 ve 10-12 milyon gecekondu sakini ile Bombay'ın dünya gecekondu başkenti olduğu belirtilir. En hızlı büyüyen gecekondu bölgeleri içinde ise Rusya Federasyonu'ndaki ve özellikle tek bir sanayiye bağımlı gelişmiş ve şimdilerde ciddi bir gerilemeyi yaşayan ve kent yönetimleri düzeyindeki yatırımsızlığın bedelleri ile gecekondulaşan kentler yer almaktadır. Çin ve Hindistan gecekondu nüfusunun önde gelen coğrafyalarıdır. Türkiye için ise bu rakam yüzde 55'tir.

Kentler açısından küresel anlamda politika yapmayı zorlaştıran bir başka veri de ‘dev nüfuslu kentler' ya da megakentler gerçeğidir. Tokyo, Mexico City, New York, Seul, Sao Paulo, Bombay biçiminde sıralanan ve nüfusları ülke nüfusları düzeyindeki bu kentlerin altyapı yatırımları ciddi bir bütçe programıdır.
Hızla büyüyen göçmen nüfusun sosyal ve ekonomik sorunlarıyla mekânsal olarak şekillenen dahası yabancı göçmen işçilere duyulan öfke ve karşıtlığın milliyetçilikle harmanlanarak bilendiği bu megakentler; bunları izleyen metropoller, kendine özgü kentsel birikimlerini de yitirerek politikasızlığın eşiğinde geçici ekonomik yatırımlarla istikrarlı bir sosyal hayatı da üretemez hale gelmişlerdir. Kentler büyüdükçe, kolektif ihtiyaçların karşılanması yönündeki politikalar merkezileşmektedir. Bu merkezileşme, toplumsal denetimin de gerilemesine neden olmaktadır. Daha katılımcı politikalar önemini koruduğu halde etkisini ve gücünü yitirmektedir.

Kolektif İhtiyaçların Ticarileşmesi
Dev nüfuslu kentlerde ortak tüketim ve hizmetlerin olağan imkânları büyük ölçüde tükenmiştir. Ulaşım ve su meselesi bu durumu çarpıcı biçimde gözler önüne sermektedir. Büyük kentlerde iş-ev arasındaki yolculuklar dört saati bulmakta; birçok kent su sorunuyla boğuşmaktadır. Bu yaşamsal sorunların çözüm biçimi, yerel yönetimlerin siyasi yaklaşımını göstermesi açısından çok önemlidir. Gerek su gerekse toplu ulaşım ihtiyacının çözümü dünyanın büyük sermaye gruplarının girişimlerine terk edilerek piyasalaştırılmakta veya özelleştirilmektedir. Bu toplumsal ihtiyaçlar "özel ihtiyaçlar" düzeyine indirgenerek piyasa esası ile fiyatlanmakta ve birçok kullanıcı bu ihtiyaç alanının dışına çıkarılmaktadır. İhtiyaçlara ulaşamayan ve bu ihtiyacı için talep mücadelesinde bulunan kesimler sert güvenlik tedbirlerine maruz kalabilmektedirler. Yani toplumsal ihtiyaçlar özelleştikçe, ihtiyaç talep etmeye dayalı mücadeleler artmakta ve yönetimlerin bu talebe verdiği sert tepkiler ile otoriterleşme, kentsel düzeyde öne çıkmaktadır.

Diğer yandan, kenti "onu hak eden"e sunmak biçiminde yönetmenin "hak etmeyenleri denetlemek" gibi sonuçları olmaktadır!
Sanayisizleşme ve buna bağlı yığınlaşan işsizlik, özelleştirme, kültür ve turizmin stratejik ekonomik sektörler haline gelmesi, profesyonel işler ile marjinal işler üzerinden büyüyen hizmetler sektörü vb. politikalar 1970'lerden itibaren neoliberal politikalar eşliğinde yönetilmeye çalışıldı. Bahsi geçen bu politikaları sosyal demokrat belediyeler de bir "kaçınılmazlık" yönelimi ile uyguladılar.

Büyük metropollerin yönetimleri, kent ihtiyaçlarını dev ekonomik yatırımlarla sağlamaya çalışırken, bir taraftan dış piyasalara borçlanma diğer taraftan "ekonomik" rasyonele uygun davranma gibi oldukça liberal bir politikanın da merkezi olmuşlardır. Sosyal politikalar ise bu büyük kentsel projelerin ve yatırımların gölgesinde tali duruma düşmüşlerdir. Büyük yatırımların kentlilere sağlayacağı faydaların reddedilmezliği, hizmet üretimindeki kolektif mantığı geriletmiş neredeyse anlamsız kılmıştır. Böyle bir gelişme, sol'un daha toplumcu belediyecilik yaklaşımını da geri plana atmıştır.

Sonuç olarak;
Eğitim, sağlık, temiz hava, yeşil alanlar, yeterli sosyal ve kültürel mekânlara olan ihtiyaç gibi kolektif kentsel hizmetlerin, dar bir bireycilik anlayışı ile "sağ"ın kentsel politikaları içinde yeniden şekillendiğini görmekteyiz. Ayrıca Sol'un çalışan sınıfların ihtiyacı olan bu hizmet ve üretim alanlarını politikleştirerek, alternatif bir belediyecilik politikası içinde yükseltemediğini de tespit edelim. Çalışma hayatındaki örgütlülüğün, çalışanların barınma ve kentsel hizmet hakkını politikleştirememesi ise başka bir sorun alanıdır. Toplumsal kaynakların yine toplumsal ihtiyaçlar için kullanılabileceği bir yaklaşımı unutmadan, "iş yapan belediyecilik" ya da "inşaat belediyeciliği"nin dışında başka bir seçeneğin olduğunu bilmeliyiz.

Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.