Haberler

Edepsiz Heykeller!

Tarih: 29 Haziran 2009 Kaynak: Birgün Yazan: Ezgi Bakçay Çolak
Üsküdar'da bir şeyler oluyor. Birileri köşe başlarına birtakım dev nesneler yerleştiriyor. Bu nesneler yolumuzu kesiyor, ayağımıza takılıyor, küstahça karşımıza dikiliyorlar...

Üsküdar iskelesinin önü, taksiler, dolmuşlar, çiçek kokusu, döner kokusu, daha uykudan uyanmamış, birbirlerine çarpa çarpa yürüyen insanlar, iş sıkıntısı ve koca bir çalar saat... Kavşakta sıkışmış trafik, banka önü kuyrukları, kavga, kırmızı, sarı, yeşil, korna sesi ve parlak mavi renkli, yarasa kanatlı Hezarfen... Galata'yla Kız Kulesi arası kale, motorcular defansta, parlak metal futbol topu iskeleti, şut ve gol... Evlendirme dairesi önünde dev yüzükler, 1453 ve 1923 rakamlarının üç boyutlu modelleri... Üsküdar'da bir şeyler oluyor. Birileri köşe başlarına bir takım dev nesneler yerleştiriyor. Bu nesneler yolumuzu kesiyor, ayağımıza takılıyor, küstahça karşımıza dikiliyorlar. Dev inekler, laleler ve ayakkabılar gibi bir gün onlardan da kurtulacağınızı ummayın. Bunlar kalıcı. Artık onlarla birlikte yaşamak zorundayız. Üstelik bu sadece bir başlangıç. Sanat kurumlarının, meslek örgütlerinin, sanatçıların, Üsküdarlıların haberi yok ama Üsküdar Belediyesi açık alanlara tam 26 heykel yerleştirmeye karar vermiş. Projeye "Üsküdar Belediyesi Çağdaş Heykel Koleksiyonu" adı verilmiş. İşin tuhaf yanı, bu 26 heykelin tamamı için tek bir kişiyle anlaşılmış.

Üsküdar'daki heykelleri görmezden gelemezsiniz. Çünkü bu heykeller, kent ve kamusallık hakkında çok şey söylüyor. Kent mekânında plastik sanat uygulamaları kentliler, yerel yönetimler ve merkezi iktidar arasındaki siyasi ilişkileri açığa çıkarıyor, kamusal alanda iktidar mücadelesini cisimleştiriyor. Üsküdar Belediyesi'nin uygulamalarından önce, 2005'ten bugüne Türkiye'de yaşanan heykel tartışmalarına kısaca bir göz atalım:

Heykel Hikayeleri
Türkiye'de yerel seçimler biter, heykel tartışmaları başlar. Bu yıl Kemer Belediye Başkanı olan MHP'li Mustafa Gül de ilk icraat olarak Atatürk Bulvarı'nı "genç kızların ahlakını bozan, edepsiz" bir heykelden kurtardı. Buna karşı, Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, "Sansürlenmek istenen Aşk heykelini istiyoruz" dedi. Heykel artık aşkı değil siyasi çatışmayı anlatıyor.

2005 yılına damgasını vuran, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Haydarpaşa Mendireği'ne yaptırmak istediği devasa Fatih Anıtı olmuştu. Bu anıt yapılamadı ama 2009'da emir büyük yerden geldi: Genelkurmay Başkanlığı, Beşiktaş'a Fatih Sultan Mehmet heykeli diktirdi. Heykel açılışı askeri ve mülki erkânı bir araya getirdi. Beşiktaş'ta, Yahya Kemal Parkı'nda bir fetih heykelimiz oldu.

Yine 2005 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sivri Ada'da 110 metrelik bir semazen heykeli yapılmasını önermişti. Semazenin eteğinin altında restoranların yer alacağı proje kabul edilmemişti. 2008'de Cem Vakfı Başkanı, Kadir Topbaş'tan semazen heykelinin yeniden gündeme alınmasını istedi. Topbaş: "İstanbul farklı kültürlerin bir arada yaşadığı bir barış kentidir. Bu nedenle iki kıtanın birleştiği noktaya Amerika'daki Özgürlük Anıtı'na benzer bir semazen heykeli yapmak istiyoruz"[1] dedi ve "New York Üniversitesi ciddi destek verdi. Burada beni anlamadılar" diyerek sözlerini bitirdi. Gerçekten konunun New York Üniversitesi'yle ilişkisi hâlâ anlaşılamadı.

2002'de Esenyurt'ta Nâzım Hikmet Kültür Merkezi önüne yerleştirilen Nâzım heykeli, 2007'de AKP'li yeni belediye başkanı döneminde bir gece yarısı ortadan kayboldu. 400 kiloluk heykelin belediyenin hemen önünden çalınmasına tepkiler büyük olunca heykelin yerine yenisi dikildi. Yeni Nâzım'ın eskisine göre 2,5 kat daha büyük olduğunu belirten Belediye Başkanı Necmi Kadıoğlu, "Nâzım Hikmet heykelini yaptık, mezarını getirmek de bize nasip olur inşallah" dedi.

AKP'li Belediye Başkanı Necmi Kadıoğlu'nun heykelden yana hiç şansı yok. Esenyurt'ta kalpaklı ve at üzerinde bir Atatürk heykeli yaptırdı ama heykel CHP'lilerin şiddetli tepkilerine neden oldu. Çünkü onlara göre heykel Atatürk'ten çok Said-i Nursi'ye benzemişti. Hatanın heykeltıraşta olduğunu dile getiren Kadıoğlu, "Heykelin baş kısmını tekrar yaptırıp törenle açacağız" dedi. Kadıoğlu'na, Necip Fazıl Kısakürek'in önerisini hatırlatmak isterim. Atatürk'ün ölümünden sonra İsmet İnönü heykellerinin artışı üzerine Kısakürek şunu söylemişti: "Bu işler devletlulara zorluk çıkartıyor. Pratik bir yöntem olarak, başı burgulu heykeller düşünülemez mi? Yeni lider gelince, vidalı baş çıkartılır, yerine yenisi takılır!"

Nereden Çıktı Bu Heykeller
Türkiye'nin sosyo-politik yapısı heykellerde vücut buluyor. Aslında açık alanda heykeller ve anıtlar her şeyden önce nasıl yönetildiğimizi anlatıyor. O zaman Üsküdar heykelleri konusuna geri dönüp sormak lazım: "Nereden çıktı bu heykeller? Kime danıştınız yaşadığımız yere bu nesneleri dikerken? Kent mekânı kimin? Kamusal alan kimin alanı?"
İşin aslı şuymuş: Üsküdar eski Belediye Başkanı Mehmet Çakır, İstanbul'a sanat eserleri kazandırmaya karar vermiş. Aramış taramış ve sonunda tasarımcı Faruk Akın'ı bulmuş. Karşılıklı oturup fikir alışverişi yapmışlar.[2] Sağ olsunlar, Üsküdar'da yaşayan herkesin yerine karar vermişler. Belediye tasarımcıya heykelleri ısmarlamış. Yanı başlarında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi dururken, hocalar, heykeltıraşlar, kentliler hiçe sayılarak tek bir tasarımcı tüm Üsküdar'a heykel tasarlama yetkisiyle donatılmış. Bu güç elbette yerel yönetimin kente yaklaşımından kaynaklanıyor. Bu heykellerin Corner Otel, Park Otel, Gökkafes'ten hiçbir farkları yok. Her biri kamusal alanın iktidarın "özel alanı" olduğunu kanıtlıyor.

Sosyal Heykel
Diğer yandan "Üsküdar Belediyesi Çağdaş Heykel Koleksiyonu"nun çağdaş olarak nitelendirilmesi imkânsızdır. Çağdaş sanatın içinde heykel kavramı bu uygulamaları yapanların hayal bile edemeyeceği bir noktaya varmıştır. 60'lı yıllarda Joseph Beuys "sosyal heykel" kavramını ortaya attığından beri heykel yapmak, üç boyutlu bir nesne tasarlayıp onu açık alana yerleştirmekten öte bir şeydir. "Sosyal heykel" der, Beuys, "yaşadığımız dünyayı nasıl biçimlendirdiğimizdir". Sanatçının tek tek yapıtlar ortaya koymak bir yana, bütüne nasıl katkıda bulunabileceğini düşünmesi gerekir ve bütün organizmanın heykeltıraşı ya da mimarı olması önemlidir. Yani sanat yaşamı süslemek değil yaşamı biçimlendirmektir. Bütünü göz ardı eden, kentin fiziksel ve sosyal yapısını özellikle de kentliyi hiçe sayan bir yaklaşımın çağdaş heykelle en ufak bir ilgisi yoktur.

Bugün kent mekânına talip olanlara hatırlatırım: Fazla uzaklara gitmeye gerek yok. Türkiye'de plastik sanatlar tarihinde İlhan Koman gibi kamusal alanda sanat yapmanın ne demek oluğunu pratikte göstermiş ve kuramlaştırmış sanatçılar vardır. Bu sanatçılar daha 1950'ler de çağdaş heykel sanatını tanımlamışlardır:
Heykeltıraş İlhan Koman, heykeltıraş Hadi Bara ve mimar Tarık Carım 1953'te temel amacı kent içinde insani yaşam alanları yaratmak, mekânı toplumsal ve doğal yapısıyla bir bütün olarak değerlendirmek ve bu doğrultuda pratik çözümler önermek olan Espace Grubu'nu kurdular ve bir manifesto yayınladı. 1955'te Espace Grubu Manifestosu'nda dile getirilen talepler, 2009'da İstanbul'un şehircilik, mimarlık ve plastik sanatlar alanlarında hâlâ ne kadar geri oluğunu yüzümüze vuruyor:
"Şehircilik ve şehirlerin yapılanması, bu konudan sorumlu olan kişilerin sadece teknik değil sosyal-psikolojik bilgilerinin ve sanat kültürlerinin olmasını gerektirir. Şehirlerimizin yeniden yapılanmasında sunulan planlar kusurludur ve plastik değerleri tartışmalıdır. Gelecek nesillerin içinde yaşayacağı mekânları yaratma sorumluluğunu taşıyan kişiler, teknisyenler ve mekânsal problemlerle uğraşan plastik sanatçılarla birlikte çalışmalı, ayrıca yasalar ve yönetmeliklerle desteklenmelidir."[3]

Manifesto şöyle biter: Bütün İnsan Etkinliklerinin Uyumlu Gelişimi için Plastiğin Varlığı Esastır
Kent mekânına çıkan sanatçı tüm kentlilere karşı sorumludur
Sanat zekâdan kaynaklanır. Sanatçı heykeli yerleştireceği mekânın fiziksel ve sosyal dokusuna göre çözümler üretebilmelidir.

Açık alana yerleştirilecek bir yapıtın malzemesi, formu, hacmi, yerleştirilme biçimi mekânın fiziksel özelliklerine göre belirlenmelidir. Açık alanda heykelin formuna, yanındaki binalar, reklam panoları, trafiğin akış yönü, hatta yayaların hareketi bile dâhildir. Belli ki Üsküdar'daki heykelleri yapan tasarımcının bu tür kaygıları olmamış. Kentin saldırgan görsel kalabalığına çığırtkan renkleri ve dev boyutlarıyla, reklam panolarıyla yarışan nesneler eklemiş.

Üsküdar heykellerinin mekânın sosyal yapısıyla da en ufak bir etkileşimi yok. Bu heykeller kamusallığı yok edilmiş, insana ve gündelik sosyal hayata kapalı kent mekânıyla hiçbir sosyal bağ kurmuyor. Mekânı kamusal kılmak adına hiçbir çabaları yok. Aksine kangren olmuş mevcut kent dokusunu onaylarcasına küstah, umursamaz, kendini dayatan halleriyle kamusallığı tahrip ediyor.

Etik sorumluluk denince sadece çıplaklık algılayanlara hatırlatmak gerekir. Kent mekânına çıkan sanatçı tüm kentlilere karşı sorumludur. Biz İstanbul'da yaşayanlar sokağımıza, kapımızın önüne, evimizin içine yapılan müdahaleleri "edep dışı" buluyoruz.

Özerk bir sanat kurumunun varlığı esastır
Kent mekânında plastik sanat uygulamaları yerel yönetimlere ve onların sipariş verdiği birkaç kişiye bırakılamaz. Yerel yönetimler ve sanatçılar arasında yer alan, sanatçılara ideolojik ve estetik özerklik sağlayan, çeşitli meslek gruplarından üyeler içeren, kentlileri de temsil eden özerk bir sanat kurumunun varlığı şarttır.

Üsküdar heykelleri örneğinde gördüğümüz, kamusal alanın iktidar tarafından işgalidir. Akademisyenler, öğrenciler, sanatçılar kamusal alandan dışlanmışlardır. Elbette kamusal alan mücadele alanıdır. Sanatçılar da meydanlar için mücadele eden emekçilerin yanında yerini almalıdır. Heykeltıraşlar da meydanlar için savaşmalıdır.

Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.