Haberler

Geçmişe Sürgün Edilen Gelecek Vizyonu

Tarih: 17 Temmuz 2009 Kaynak: New York Times Yazan: Nicolai Ouroussoff Çeviren: Burcu Karabaş
Bir binanın kıymetini bilmemiz için ne kadar yaşlanması gerekiyor? Peki ya bir binanın kültürel önemi, maddi ve bürokratik sorunları ne zaman gölgede bırakır? Bunlar, Kisho Kurokawa'nın yıkılma ihtimali taşıyan tarihi binası Nakagin Kapsül Kulesi söz konusu olduğunda akla gelen ilk sorular.


Fotoğraf: Jim O'Connell, The New York Times

Akıl almaz kentsel yaklaşımları Japonya'nın savaş sonrası dirilişinin simgesi haline gelen Metabolizm hareketinin az bulunur yapısal bir örneği olan kule, şu anda köhnemiş durumda. 1972 yılında inşa edilen Nakagin'in sefil ve sıkışık koşullarda yaşamaktan bıkmış olan sakinleri, iki yıl önce binanın yıkılması gerektiği yönünde oy kullandılar ve şimdi, onun yerine daha büyük ve modern bir kule inşa edecek olan yatırımcıyı bekliyorlar. Nakagin'in hala ayakta duruyor olması ise, tarihi değerinin anlaşılıyor olmasıyla değil, yaşanan küresel ekonomik krizle ilgili.

Kültürel mirası koruma sorumluluğunun, toplumsal aydınlanmanın bir göstergesi olduğuna inananlar için binanın yıkılması elbette büyük bir kayıp demek. Çünkü Nakagin Kapsül Kulesi diğer önemli yapılar gibi sadece ihtişamlı bir mimarlık örneği değil, aynı zamanda oldukça geniş topraklara yayılan bir kültür idealinin de yansıması. Varlığı, daha önce tercih edilmemiş yolların ve farklı değerlerle şekillendirilebilecek farklı dünyaların güçlü bir hatırlatıcısı.

1950'li yılların sonunda bir grup mimarın başlattığı Metabolist hareket, hızla değişen bir toplum için esnek kent modelleri yaratmayı hedefliyordu. Su üstünde yüzen, petrol platformlarından esinlenen kentler, DNA iplikçiklerini andıran binalar... Aralarında bunlara benzer örneklerin bulunduğu Metabolist mimarlığın ürünleri, kırsaldan modern hayata geçiş yapan Japon toplumunun simgesiydi. Fakat akım aynı zamanda "yerinden edilme" ve geleneksel aile yapısının parçalanması gibi daha evrensel konulara da gönderme yapıyor ve Londra'dan Moskova'ya birçok kuşaktan mimarı etkiliyordu.

Kurokawa, grubu meydana getiren beş üye arasında en ilgi çekici olanıydı.1958 yılında Moskova'da bir öğrenci konferansında çekilen fotoğrafında, henüz 24 yaşında ve etrafını saran kızlara imza dağıtmakla meşgulken görülüyor. Özel dikim zarif takım elbiseleri ve papyonuyla bakımlı ve yakışıklı mimar, Tokyo gece kulüplerinin müdavimlerinden biri olmuş, 1960'larda açılan tasarımı ona ait Space Capsule Disco adlı kulüp de, yaratıcı gençlerin uğrak yeri haline gelmişti.

Nakagin Kapsül Kulesi'ın inşaatı, Metabolist hareketin etkisini yitirmeye başladığı dönemde tamamlandı. Birbirine bağlı iki dolaşım çekirdeğine yerleştirilmiş 140 beton bölmeden oluşan strüktür, Tokyo'nun havalı Ginza bölgesinde çalışan iş adamları için bir çeşit "bekar oteli"ydi.

Bir uzay kapsülü kadar kompakt olan her dairede, ocak, buzdolabı, televizyon ve kasetçaların da içinde bulunduğu bir teçhizat dolabı ve kabinler tek bir duvar boyunca yerleştirilmiş. Bir uçak tuvaleti büyüklüğünde olan banyo ünitesi, bu duvarın tam karşısında konumlandırılmış. Odanın en uzak noktasındaki yatağın üzerinde ise bir gemi penceresi bulunuyor. Aslında bir açıdan tasarım, bünyesinde röntgenci bir yaklaşım barındırıyor. Çünkü gemi pencereleri, dev gözetleme deliklerini andırıyor. Odaların küçüklüğüyle kıyaslandığında bu pencereler, içeride olup biteni bütünüyle şehrin gözleri önüne seriyor. Orta katlardaki ünitelerin çoğu, doğrudan yükseltilmiş bir otoyola bakıyor. Bu da, arabalarıyla yoldan geçen insanlarla neredeyse göz göze gelmeniz demek. Hatta trafiğin yoğun olduğu saatlerde sürücülerin camdan gördükleri kişilere el salladığı da söyleniyor.

Ancak binanın önemi, strüktürel anlamda taşıdığı yeniliklerden ve Metabolistler'in şehrin dönüşümünü nasıl ele aldığından daha fazlasına dayanıyor. Binayı oluşturan her beton kapsül, zemin kaplaması ve banyo bataryaları da dahil olmak üzere her detay düşünülerek bir fabrikada bir araya getirilmiş. Daha sonra inşaat alanına getirilen kapsüller, binanın asansörlerini, basamaklarını ve diğer mekanik sistemlerini barındıran beton ve çelik yuvalara tek tek sürülerek yerleştirilmiş.

Kurokawa'nın teorisi, ihtiyaca göre kapsüllerin eksiltilebilmesini veya arttırılabilmesini de içeriyordu. Hızla hareket eden ve düzenli olarak değişim geçiren bir topluma uygun ve tamamen esnek bir sistem geliştirmek, projenin çıkış noktasıydı. Bina, Japonya'nın teknoloji tutkusunun ve giderek daha göçebe hayatlar sürmeye başlayan beyaz yakalı işçilerin bir sembolü oldu.


Bir Nakagin kapsülünün yapısal şeması.
Fotoğraf: Jim O'Connell, The New York Times

Bu vizyonun günümüze uyarlanmasının çok zor olduğu görüşüne kimsenin itirazı yok. Ayrıca bina, teorik anlamdaki esnekliğini de gerçek hayatta asla yakalayamadı. Kapsül eklemek veya çıkarmak, karşılanamayacak kadar masraflıydı ve bir daireyi başkalarıyla paylaşma olanağı hiç hesaba katılmadığı için kapsül fikri oldukça sınırlı kaldı. Ayrıca düzenli bir bakımın yokluğu hem strüktüre, hem de kalan az sayıdaki bina sakinine oldukça pahalıya mal olmuştu.

Bu günlerde, yağmur yağdığında bir küf kokusunun kapladığı binada oturanlar, nemden giderek şişen doğramalardan sızan suyu engellemek için naylon poşet kullanıyor. İki kuleyi birbirine bağlayan köprüden bakıldığında ise, bir kapsülün köşesinden kopmakta olan iri beton parçaları görülebiliyor. Ciddi ölçekte bir restorasyon projesinden başka hiçbir şeyin binayı kurtaramayacağı açık.

Elbette konu sadece Nakagin Kapsül Kulesi'ın kaderiyle ilgili değil. Sorun, neden Japonya'da ve dünyanın her yerinde sadece bazı kültür miraslarının korunduğu, diğerlerinin ise çürümeye terkedildiği. Özellikle de son yıllarda, kuleden daha kötü durumda olan düzinelerce özel konut itinayla restore ediliyor ve kamu kurumları ile sivil toplum kuruluşları önemli kent anıtlarının restorasyonu için büyük miktarlarda maddi kaynak ayırıyorken.

Kurokawa, yaşının ilerlemeye başladığı dönemlerde en önemli eserlerinden birini korumak için kuledeki daire sahiplerini ikna etmeye çalıştığında hiçbir yere varamadı. İki yıl önce öldüğünde ise, birkaç korumacı binayı savunmak için harekete geçti. Ancak 140 ünite restore edildiğinde kaça mal olacağını hesaplama aşamasına varılacak kadar ciddi bir çaba gösterilmedi. Hiçbir kamusal veya özel enstitü de binanın nasıl kurtarılabileceğine ilişkin tutarlı bir plan öne sürmedi.


Tek bir duvar boyunca sıralanan ev aletleri ve dolaplar.
Fotoğraf: Jim O'Connell, The New York Times

Bu durumun nedenlerinden biri, savaş sonrası mimarlığın tüm dünyada hakim genel kültür anlayışına göre hala ruhsuz konut yığınları ile soğuk ofis bloklarıyla özdeşleştirilmesi ve "biraz da şüpheyle" karşılanması. Bir diğer nedeni ise, konut bloklarına olan yaklaşım. Çünkü konut blokları, "seksi yatırımlar" değil, bir yatırımcının ününe ün katmıyor veya sahibine, landmark özelliği taşıyan bir konut sahibi olmanın getirdiği kültürel prestiji sağlamıyor.

Bir sorun da, Kapsül Kulesi gibi özel yatırımla inşa edilmiş binaların tarihi önemi göz önünde bulundurulmadan, doğrudan birer mülk olarak algılanması. Yani bu eserler öncelikle kültür mirası değil, bir "iş" olarak görülüyor. Devlet karışmak istemiyor, korumacıların sesine ise kulaklar tıkanıyor. "Korumak mı istiyorsunuz? Öyleyse masrafları ödeyin", galip gelen anlayış oluyor.

Bu zihniyet değişene kadar da, Kurokawa'nınki gibi miraslar yıkım güllesinin tehdidi altında kalmaya, kültürel kaybın büyüklüğü de ürkütmeye devam edecek. Bu sadece mimari bir trajedi değil, aynı zamanda tarihin çarpıtılması.

YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.