Haberler

Şeylerin Sınırları: Snøhetta ile Oslo'da Buluşma

Tarih: 23 Temmuz 2009 Kaynak: Gabion Yazan: Hugh Pearman Çeviren: Pınar Çelen
Başta taksi şoförünün yanlış bir yerden saptığını düşündüm. Oslo'dayım ve şoför, Norveç'in uluslararası alanda en ünlü mimarlarının stüdyosuna gidiyor olmalı ama rıhtım civarındaki sanayi bölgesinde kaybolmuşa benziyor. Sonunda hiç umut vaat etmeyen beton cepheli bir hangara varıyoruz. Duvarda iki logo var: "Cod Farmers" ve "Snøhetta". Bunlar işimi görür.

İnşası 12 yıl süren İskenderiye'deki büyük kütüphane yarışmasını kazanarak ilk uluslararası çıkışını yapan firmanın kurucu ortağı Kjetil Thorsen ile konuşurken sınırlar konusuna geliyoruz. Thorsen, Norveçlilerin sınır-insanları olduklarını söylüyor. Yüksek dağlar ile derin fiyortlar arasındaki ekilmiş dar topraklarda yaşıyorlar. Snøhetta'nın ofisi işte tam da böyle bir sınırda. Sanayi bölgesinde olmalarının çok büyük bir önemi yok çünkü hemen önünde kusursuz bir Norveç manzarası mevcut: denize uzanan ormanlık kara parçaları. Bütün ofis bu manzaraya bakıyor.

Mimar ofisleri arasında, bulunduklarımın en iyilerinden biri burası ve sebebi su dolu plastik torbalardan oluşan "avize" ve disko topları değil. Mekân basitçe ve kararlılıkla düzenlenmiş. Büyük uzun bir alan, amfi tiyatro işlevi gören (su torbalarının altındaki) ortak alanın her iki tarafında düşünülmüş. Thorsen kapıdaki pirinç denizci zilini çaldığında herkes (100 civarında kişi) duyuru her ne ise dinlemek için toplanıyor. Bu kazanılmış bir yarışmanın duyurusu olabilir; her ne kadar Thorsen son zamanlarda Zaha'ya karşı birkaç yarışma kaybettiklerini üzülerek söylemiş olsa da. 20 elemanın daha çalıştığı başka bir ofis New-York'ta bulunuyor.

Bir başta daha bugün başlayan son yarışma için çizimlerin yayıldığı uzun masalar var. Kâğıtlar çabucak toparlanıyor çünkü saat 12 ve ofisin yemek zamanı geldi. Yemek mekâna tepeden bakan mutfakta hazırlanıyor. Balık çorbası çok taze ve lezzetli. Tıpkı burada olmasını bekleyeceğiniz gibi. Çorbanızı içerken (Snøhetta tarafından yapılan) Oslo Opera Binası'nın halkla ilişkiler sorumlusu size büyükbabasının kayıtlardaki en büyük ringa balığını nasıl yakaladığını anlatacaktır.

Burada Londra Kraliyet Akademisi'nden Jennifer Francis ile birlikteyim çünkü Thorsen 13 Haziran'da Akademi'de yıllık Mimarlık konuşmasını yapacak. Bu, işleri hakkında bilgi edinmek için kaçırılmayacak bir fırsat. Tabii, Oslo Ulusal Mimarlık Müzesi'nde Snøhetta'nın büyük sergisini gezmek ve bu yıl saygın Mies van der Rohe Ödülü'nü kazanan opera binasını görmek de yapılması gerekenler arasında.

İngiltere'de bu şirketin binalarına rastlamanız henüz mümkün değil. Thorsen'nin sanatçı Olafur Eliasson ile birlikte birkaç yıl önce yaptığı yaz pavyonu Serpentine, geçici bir işti ve diğer birçoğu gibi aynı koleksiyoner tarafından satın alındı. Kuzey Kent'teki Margate için tasarlanan ödüllü modern sanat müzesi binası ise dik sahildeki kayalıkların üzerine çöktü: konuyla ilgili tartışma hala devam ediyor ve Thorsen hakkında konuşmak istemiyor. Yerine yapılacak müze David Chipperfield tarafından tasarlanıyor.

Ama daha bir sürü bina var. Thorsen bizi ilerleme aşamasında olan çeşitli Snøhetta şemalarının olduğu yere götürüyor. Mesela birçok yıl boyunca ellerindeki tek proje olan ve 2001'de açılan İskenderiye Kütüphanesi'ni (şu anda ek bina üzerinde çalışıyorlar) yaptıklarından beri Orta Doğu'da büyük bir yer edinmişler. Fakat Mısır tarihinin avantajını taşırken, bölgedeki diğer ülkeler için bu söz konusu değil. "Suudi Arabistan genç bir ülke ve her şey eksik." diyor Thorsen Dahran'daki, çöle yaslı zımparalanmış dev çakıl taşlarını andıran Abdülaziz Bilim ve Kültür Merkezi projesini gösterirken. Şimdi detay çizimi aşamasındalar ve özellikle dış cephedeki paslanmaz çelik tüpten kafes güneşlikler üzerine yoğunlaşmışlar. Örnek kesit cam parlamasına karşı test ediliyor ve diğer model parçalar etrafa dağılmış bekliyor.

Bir de benzini olmadığı için herkesin unutmaya yüz tuttuğu Emirlik Ras Al Khaimah'ın yeni şehri için tasarlanan giriş binaları var. Aslında burası OMA/Koolhaas'ın ana planının bir parçası ve bir kilometre boyunca devam eden devasa bir bina topluluğu, kongre ve sergi sarayı ve ofis merkezi. Snøhetta'nın şimdiye kadar aldığı en büyük proje. Akıcı yüzeyler yerel olarak büyük ölçekte üretilen beyaz seramikle kaplanacak.

Norveçli eleştirmen Ingerid Helsing Almaas, Snøhetta'nın birçok projesinin "uygunsuzluk ve saygısız bir inat" barındırdığını, akıldaki güzellik kavramıyla tasarlanmadığını, Zaha'da var olan gibi, temelde bir manifestoya sahip olmadığını, sadece verimli aşırılığın yaratısından ibaret olduğunu yazmıştı. Snøhetta'nın işleri hakkında izinli olarak basılan bir kitapta bu sözlere yer verdiklerine göre Thorsen ve New-York'lu ortağı Craig Dykers'ın bu analizden memnun kaldığı sonucuna varabiliriz. Ve bu da uç Orta Doğu projelerinde neden kendilerini devamlı Zaha ile karşı karşıya bulduklarını çok iyi açıklıyor.

Fakat bu dışavurumculuk halka hizmet ediyor mu? Norveç'in Ulusal Opera ve Bale Binası'nı ele alalım. Thorsen, kamu binalarının yatay olması gerektiğini, toprağın hepimize ait olduğunu söylüyor. (Bunun aksine özel ticari binaların yüksek, küçük bir ayak iziyle olabildiğince az yer kaplaması gerektiğine inanıyor.) Binanın etrafında ve üzerinde yürüyüşe çıkıyoruz. Beyaz mermer ve camın parıltılı birleşimi olan opera binasının ana fikri bu: tepede kulenin etrafından aşağıya denize kadar nerdeyse her yüzeyinde yürüyebiliyorsunuz. Böylece opera binası bükülmüş muazzam bir halk meydanına dönüşüyor.

Birçok ülkede bunu gerçekleştiremezdiniz. Eğim oldukça dik. İşaretlenmemiş basamaklar ve düzlemlerde yarıklar mevcut. En tepeye ulaşana kadar yatay bir sığınma alanı yok. İngiltere'de bu bina gerekli izni alamazdı. Mucize eseri inşa edilmiş olsa bile sağlık ve emniyet polisi tarafından derhal kapatılırdı. Milano Katedralinin halka açık çatısını andıran farklı dokularda yerleştirilmiş mermer levhalardan oluşan çatı görünüşe göre sanat eseri olarak sınıflandırılmış ve böylece birtakım düzenlemelerden kaçınabilmiş. Bravo!

Fuayeler güzel fakat Thorsen'in uzun süreli sanatçı arkadaşı Olafur Eliasson'un parıldayan heykelsi dünyanın en iyi tuvaleti dışında alışılmadık değil. Eğimli ahşap pervazlı dışarı doğru çıkıntı yapan oditoryum oldukça heykelsi yine de koyu füme meşe ile bitirilmesi geleneksel bir etki yaratmış. Standart opera salonunun at nalı şekli korunmuş. Arka ve yan sahneler devasa büyüklükte.

Opera Binası'nın dikkatimi çeken ilk görüntüsü oluklu gümüş alüminyum kaplamalarının ofis binasıymış izlenimi verdiği "yanlış" tarafı oldu. Ve gerçekten de bu cephenin işlevi bu. Bir opera binası hem gösteri mekânı, hem yönetim merkezi, hem de fabrikadan oluşuyor. Arkada tüm çalışanlar için yapılmış geniş güzel bir avlu gibi daha birçok birim var.

Thorsen bana, sahne yapım ekibinin herkes tarafından izlenebilmesini sağlayan büyük pencereler koyduğu sahne arkasını gezdirmeye çok zaman ayırıyor. Sadece dış görünüşle ilgilenmiyor. Mekânların derinliklerini seviyor. Ve bu, model stüdyosunun sahne arkasını göstermeye pek hevesli olduğu kendi stüdyosu için de geçerli.

Aslında bitmiş bir model özel yapılmış kutusuna dikkatlice yerleştiriliyor; bu sefer Orta Doğu yerine Rusya için kapalı bir yarışma başvurusu yapılacak. Snøhetta, Jean Nouvel ve Ben van Berkel ile kültürel bir yapı için üçlü yarışmaya davet edilmiş. Thorsen'in tahminlerine göre kendileriyle aynı düzeyle uluslararası alanda yarışan ofis sayısı 25'in altında.

Ama Thorsen'in bana asıl göstermek istediği en son aleti. Beni içinde büyük endüstriyel bir robotun durduğu bir odaya götürüyor. Görünüşe bakılırsa bu dünyanın en gelişmiş freze ve taşlama tezgâhı. Bilgisayar verilerini izleyerek ahşap bloktan binalarla dolu bir peyzaj çıkarabiliyor. Thorsen robotun hemen yanında durup, robotu kucaklıyor. Sadece bir alet ama çok pahalı ve harika olanından.

Ulusal mimarlık müzesindeki Snøhetta sergisi stüdyonun kendisi gibi özenle üçe ayrılmış. Modellerden ve model parçalarından oluşan "Analog" bölümü, Norveçli modern mimar ustalardan Sverre Fehn'nin geç dönem pavyonunda yer alıyor. Eğer Oslo'daysanız mutlaka görmelisiniz. Kraliyet akademisi için yapılacak konuşmayı Thorsen ve Dykers birlikte yapacaklar ama sadece Thorsen Norveçli. Dykers ise Alman-Amerikalı. Thorsen sınırlar konusuna ve sınırların kendisine ne ifade ettiğine değinecektir. Sonuçta dışavurumcu çağdaşlarının bir kısmından daha köklü. Bu mimarinin kaynağında bir şey var olmadığını savunabilirsiniz ama bu şey sadece, binaların etkileyici manzaralara tutunduğu veya manzaralardan yükseldiği Norveç'ten gelmekle de ilgili olabilir.

Bu arada, Snøhetta merkez Norveç'teki ünlü bir dağın adı.

Takvim
<<Mayıs 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
            1
2 3 4 5 6 7 8
9 10 11 12 13 14 15
16 17 18 19 20 21 22
23 24 25 26 27 28 29
30 31          
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.