Haberler

Üçüncü Köprü'nün Alternatifi Reel Sektörün Güçlendirilmesidir

Tarih: 10 Mayıs 2010 Kaynak: Birgün Yazan: Murat Cemal Yalçıntan
Üçüncü köprü konusunda tartışmalar 15 yıldır sürüyor aslında. Ama son dönemde ardı ardına gelen açıklamalar ve nihayet güzergâh da açıklanınca işin ciddiyeti yakıcı halde karşımıza çıktı. Önümüzdeki aylar İstanbul'da kentsel muhalefetin sınav aylarıdır diye düşünüyorum, çünkü üçüncü köprü İstanbul'a yapılırsa İstanbul'da muhalefet edecek bir şey kalmaz; yaşamak için başka bir kent bulmak durumundayız...

Tartışmayı teknik boyutu üzerinden girmenin gerekmediğini düşünüyorum. Açıktır ki, üçüncü köprü aklını rantla bozmuşların projesidir; İstanbul'un ihtiyaçlarını karşılamak üzere bu işin uzmanları tarafından geliştirilmiş bir proje değil... Aslen bu durumu projeyi gerçekleştirmek isteyenler de reddedemiyorlar ve bizleri ikna etmek için köprünün Anadolu'dan Avrupa'ya giden transit trafiğe hizmet edeceğini, İstanbul'a sınırlı sayıda bağlantı yolu olacağını yineleyip duruyorlar. Biz de biliyoruz ki bu transit trafik bütün köprü geçişleri içinde yüzde 3'lük bir paya sahiptir ve ikinci köprü yapıldığında da öncelikle transit trafik için sınırlı bağlantı yolu ile yapılmıştır. Toplam Boğaz karayolu trafiğinin yüzde 3'ü gibi küçük bir oran için milyarlarca dolara ve dahası çok daha önemli ekolojik yıkımlara mal olacak bir projenin yapılması, onların dilinden konuşalım, hiçbir fizibilite raporunda makul sayılmaz. O zaman fizibilitenin içerisine bizim bilmediğimiz başka kalemlerin de giriyor olması gerekir ki bu köprü üzerinden elde edilecek ekonomik ve politik rantın kanıtı budur, başka da belgeye ihtiyaç yoktur.

Üçüncü köprünün İstanbul'un ihtiyacı olmadığını yalnızca bütün bağımsız uzmanlar söylemiyor; 40 milyon TL kuruluş sermayesi ile açtıkları (sonra bir 40 milyon daha bütçe verildiği söyleniyor) ve kapalı kapılar ardında dillere destan İstanbul Çevre Düzeni Planı'nı (ÇDP) yapan İstanbul Metropoliten Planlama Ofisi (İMP) de söylüyor. Onlarca ulaşım uzmanı, hocası çalıştırdılar. Hatta Prof. Dr. Haluk Gerçek işlerine gelmeyen yorumlar yapınca kendisiyle yollarını ayırıp başka bir ulaşım profesörünü başa geçirdiler ve ondan bile üçüncü köprünün gerektiğine dair bir söylem alamadılar. Nihayet İstanbul'un anayasası sayılan ÇDP'de üçüncü köprü yer almadı. Onun yerine her aklıselim uzmanın önereceği gibi özel araç kullanımını azaltacak toplutaşıma projeleri geliştirildi. Bunun, İMP'nin ve ürettiği ÇDP'nin bizim camiada belki de tek tartışılmayan ve alkışlanan kararı olduğunun altını çizeyim. Şimdi "küçük" bir tadilat ile plana üçüncü köprüyü işleyecekler!

İKTİDARIN İNTİHAR OYUNU
Tadilat küçük dedim diye aldanmayın. Kısaca ÇDP'nin İstanbul için öngördüğü gelişme biçimini açıklayalım; ÇDP ile Kartal ve Silivri'de iki çekim merkezi oluşturuluyor. Bütün ana gelişme kararları da bu iki merkez üzerinden veriliyor. Amaç; kentin kuzey ormanları ve su havzalarına doğru kontrolsüz büyümesini engellemek. Bunu da doğuda ve batıda yaratacağı yeni çekim/rant alanları ile yapıyor. Hem büyüme ihtiyacını hem de rant iştahını karşılayacak bir karar. Bu aslında yeni bir fikir değil; bugüne kadar yapılan 4 üst ölçek İstanbul planında da benzer kararlar var. Bu planı başka türlü düşünebilecek uzman da bulunamaz zaten. Neden? Çünkü İstanbul kuzey ormanlarını ve su havzalarını kaybederse yaşanamaz hale gelir. Zaten küresel ısınma sürecine girdiğimiz dünyada ormanların ve su kaynaklarının yok edilmesi küresel bir intihardır, suçtur. Dahası orman kanunlarının işlemediği medeni dünyada o bölgede yaşayan endemik bitki ve hayvan türlerinin yok edilmesi, canlıların yaşama alanlarından sürülmesi de suçtur. Dolayısıyla hiçbir plan İstanbul'un kuzey bölgelerine yoğun kullanımlar vermez, veremez. İktidar bu intihar oyununu oynamakta, bu suçu işlemektedir.

Üçüncü köprünün yapılmasıyla neler olacağını ikinci köprü yapıldığında gördük. 1988'de TEM otoyolu ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü yokken TEM'in yani İstanbul'un kuzeyinde yalnızca köyler vardı. İstanbul'un ikinci köprü yapıldıktan sonra 10 yıl içerisinde nüfusunu yaklaşık ikiye katladığını ve gelen bu nüfusun önemli bir kısmının TEM'in kuzeyine yerleştiğini biliyor musunuz? Önümüzde böylesine kötü bir deneyim varken, İstanbul'un hem de en kuzey noktasına yapılacak bir üçüncü köprü kararı, zaten ancak "helikopterden" verilebilir!

İMP'yi ve ÇDP'yi çok önemsiyorum ve burada tekrar gündeme getirmek istiyorum çünkü bir suç duyurusu içeriyor bu gündem; cebimizden çıkan 80 milyon TL (yaklaşık 54 milyon dolar) gibi bir rakam İMP'nin ÇDP'yi hazırlaması için harcanıyor. Yalnızca şehirciliğin değil, kentle ilgili bütün disiplinlerin önde gelen hocaları, yüzlerce uzmanla birlikte çalıştırılıyor ve ortaya çıkarılan plan -birçok konuda eleştirilebilecek olsa da- doğu batı ekseninde bir gelişme tanımlayıp üçüncü köprüye yer vermiyor. Ve iktidar üçüncü köprü kararı ile 80 milyonumuzu ve uzmanların onca emeğini çöpe atıyor. Kentin bu karar sonrasında doğu batı ekseninde gelişmesi mümkün değildir ve ÇDP kadük hale gelmiştir. Kamu kaynaklarının israfı nedeniyle Başbakan ve Ulaştırma Bakanı hakkında suç duyurusunda bulunulması gerekir.

Bu kararı, 15 yıl önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken üçüncü köprüye kesinlikle karşı olan Başbakan'ın veriyor olması ve yine bu kararı 15 yıl önce üçüncü köprüyü reddeden Başbakan'ına hürmeten onaylamak durumunda kalan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın mimar olması ilginç!

Birbiriyle ilişkili iki çok açık nedeni var Başbakan'ın bu dönüşünün (ve bir mimarın köprüyü onaylamak durumunda kalmasının): Birincisi; yukarıda da sözünü ettiğimiz rant. Neoliberal dönemde sermayenin reel üretimden daha karlı bulup gözünü diktiği kent rantları. Kent rantları o kadar cazip ki emekle paylaşılan kısmı son derece cüzi, altyapı ve ulaşım yatırımları ve hatta zaman zaman arazi bile doğrudan kamudan. Kuruluş sermayesi ve sabit yatırımı neredeyse olmayan, karlılığı garanti müthiş bir sermaye birikim aracı. Bu bölgede çok uzun süredir kendi adlarına ya da paravan şirketler üzerinden arazi kapatan ve hatta inşaat faaliyetlerini başlatan büyük sermaye grupları olduğunu biliyoruz. Bunların içinde Koç, Eczacıbaşı gibi Türkiye'nin en büyükleri var, yeni yeşil sermayemiz var; iktidar üzerinde çok etkili, hatta iktidarla iç içe geçmiş, akrabalık bağları kurmuş sermaye grupları var. Bu kararda, bu grupların baskısı/etkisi büyük.

KÜÇÜK HESAP, BÜYÜK PAZAR
İkinci neden, birincisi ile de ilişkili olarak, daha genel anlamda yaşadığımız ekonomik krizler ve daralan ekonomimiz ile ilgili. İnşaat sektörü bizim her daim sarıldığımız can simidimiz olmuştur. Önceki yıllarda bu durum daha çok küçük müteahhidin güvencesiz de olsa yeni iş alanları açması ve işsizliğin azaltılması ile ilgili bir kaçışa karşılık geliyordu iktidarlar için. Bugün işler değişti. Artık inşaat sektöründe büyük kurumsal aktörler var ve bu aktörler yukarıda bahsini ettiğimiz sermaye gruplarının kendileri ya da uzantıları. Özellikle son krizden sonra, reel üretim yapan sektörler de sıkışmış durumdalar. Ciddi bir sermaye birikimine ulaşamazlarsa Türkiye ekonomisi krize sürüklenecek. Bu sadece sermaye gruplarının sorunu değil, böyle bir durumda iktidar da artan işsizlikler ve küçülme oranları üzerinden ağır darbe alacak. AKP'nin ilk döneminde de duble yolların ve TOKİ'nin imdada yetiştiğini biliyoruz. Sözün özü, klasik bir iktidar sermaye güç birliği yapmak ve içinde bulunan ekonomik ve siyasal darboğazdan çıkmak gerekiyor.

Küçük bir hesap yapalım. İstanbul'un yüzölçümü 5712 km2, yani yaklaşık 5 milyon dönüm. Üçüncü köprü ile açılacak yeni imarlı arazilerin toplamını mütevazı tutup 500.000 dönüm olarak düşünelim (ikinci köprü açıldıktan sonra yaşanan büyüme bundan çok daha büyüktür.). İstanbul'un kuzeyinde imara açık bir dönüm arazinin değerini yaklaşık 100.000 TL kabul edelim (ki Boğaz'a yaklaştıkça bu rakamın 400.000 TL'ye kadar çıkabildiği görülüyor). Yani, imara açıldığında toplam 50.000.000.000 TL (35 milyar dolar) gibi bir rayici var arazinin. Bunun üzerine planlar, projeler, inşaat yapacağız, yol, toplutaşıma, altyapı getireceğiz, okullar, hastaneler açacağız, daha sonra da yeni iş alanları oluşturacağız ki bunların hepsinin ekonomik değerini arazi değerinin 10 katı civarında sayarız; yani toplam 350 milyar dolarlık bir pazardan bahsediyoruz. Bu işin sermaye ve iktidar açısından en çekici tarafı, yapılaşma kuzey bölgelerin büyük bir kısmında yasak olduğundan, 0 (sıfır) değerden, yani yoktan, 350 milyar dolarlık pazara ulaşılıyor olması. Bunun gerçekleşmesi için gerekli olan 6 milyar dolar bile söylenene göre yap-işlet-devret modeli uygulanarak dışarıdan karşılanacak. Türkiye'nin 2010 bütçesi 287 milyar TL, yani yaklaşık 200 milyar dolar. Üçüncü köprü Türkiye'nin yaklaşık 2 yıllık bütçesine karşılık gelen bir pazar açıyor [1]. Açılan bu pazar büyük sermaye gruplarını krizin oluşturduğu sıkışıklıktan kurtarıyor ve bu şekilde yaşanacak yüksek büyüme oranları ve açılacak iş alanları ile iktidarın da devamına karşılık geliyor. Bu kadar basit bir hesap bile üçüncü köprü kararının gerçek motivasyonunu açıkça ortaya çıkarıyor. İktidar tarafından hiç kimse çevresel kaygılar, plana uygunsuzluk, şehircilik ilkeleri, kamu yararı vs olgular üzerinden böyle bir pazarı reddedebilecek güçte değil...

Bu pazardan bize düşeni de sorgulamak gerekir tabii... Muhtemelen planları-projeleri hazırlarız, inşaatlarda çalışırız, yerleşenlere hizmet ederiz, işler yolunda giderse belki yaptığımız evlerden satın bile alırız! Yani, bu pazardan bize düşen eşitsizliklerin artmasından ibarettir nihayetinde...

Şimdi birçok uzman karşı çıkış tarzını agresifleştirecek ve çeşitli dava süreçleri yaşanacak üçüncü köprüye karşı. ÇDP'ye yapılacak tadilata dava açılacak ve muhtemelen kazanılacak da. Yukarıda bahsi geçtiği üzere suç duyurusu da düşünülebilir bence. Ama hukuki mücadeleden sonuç alsak bile böyle bir pazar olasılığı karşısında köprünün durdurulmayacağını biliyoruz hepimiz aslında. Mesele teknik olmadığı için uzman görüşleri, üniversitelerin, meslek odalarının karşı çıkışları gazetelerde yer alıp tarihe not düşmenin ötesine gidemeyecek. Bizler Sulukule'yi, Koç Üniversitesi'ni, Acarkent'i bile durduramadık, Türkiye'nin iki bütçesine karşlılık gelecek pazarın açılmasını mahkeme kararlarıyla ya da uzman söylemiyle durdurmak mümkün mü!

HALKIN YAŞAM PLATFORMU
Üçüncü Köprüye Karşı Yaşam Platformu kuruldu birkaç yıl önce. Çeşitli protestolar düzenlendi ama hak ettiği ilgiyi göremedi; maalesef zayıf kaldı. Onların da yeterince geniş kitlelere ulaşamadığını belirtmek lazım. Platformu desteklememiz gerektiğini düşünüyorum, çünkü bu karara karşı sokağa çıkmak gerekir. Sokağa çıkabilmek için en yakınımızdakilerden başlayarak bilgilendirmemiz lazım. Yaşanan trafik sıkışıklıkları nedeniyle üçüncü köprüyü savunan uzmanları bile görüyor olmak korkunç! Örgütlü toplumdan ve medyadan başlayarak bilgilendirme çalışmalarına ağırlık vermeliyiz. Sonra, mahalle derneklerinde, kahvelerde, sokakta, sabırla halka anlatmak lazım bu işin gerekçelerini ve olası sonuçlarını. Bu bilgilendirme uzun bir süre alacaktır. Ama tek şansımız budur, çünkü böyle büyük bir pazar için kurulan sermaye ile iktidarın güç birliğini halkın gür sesinden başka durdurabilecek güç yoktur...

[1] Yapılan bu hesap tabii ki içinde birçok genelleme, varsayım ve hata payı barındırıyor. Bu hesaplamanın amacı köprünün yapılmasını takip eden 5-10 yıl içerisinde oluşacağını düşündüğüm pazar
değerinin yaklaşık da olsa büyüklüğünü gözler önüne sermek.

Takvim
<<Temmuz 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.