Artık yolda yürürken bile "tweet"liyoruz, on saniyede blog açıp görüntü yükleyebiliyoruz, elimizdeki çabuk tüketilebilen, anlık, günlük teknolojiyi istediğimiz biçimde kullanabiliyoruz. Günlük "hareketli" yaşantımızda kullandığımız mekanlar geçiş alanları gibi. Hep bir akım ve yer değiştirme var. Metropol içinde kendimize zaman ayırabileceğimiz durak noktaları olsa diye düşünmüş müyüzdür acaba? Çok yorgun olabilirsiniz, trafik çok yoğun olabilir... Bu esnada tüm bu akışı durdurup geçici bir mekana girip, burayı bir süreliğine sahiplenirken, tüm ihtiyaçlarını gidermek harika olmaz mıydı? Ya da mesela erkek arkadaşınız Brezilya'da olabilir... İş çıkışı, saat farkı sebebiyle, siz bir sonraki deniz otobüsüne yetişene kadar sakin bir mekanda görüşebilmek de fena olmazdı. İnsanlara bulundukları mekana göre uyumluluk sağlayan, istenilen iklim ve şehirde taşınabilen bir mimarlık anlayışı, bugün kent insanını, doğasındaki göçebelikten gelen özgürlüğüne bir adım da olsa yaklaştırıyor. Tabii biz şu anda kentsel alanın sıkışıklığı ve özgür hareket edebilmek için bahaneler uyduruyoruz. Fakat ileride daha çok taşınabilen mimari elemanlara ihtiyacımız olacak. Yani, bu bir günah çıkarma değil, bir ihtiyaç... Üstelik bu, konutla da sınırlı kalmıyor, otel, mağaza, rekreasyon alanı gibi farklı fonksiyonlara açık bir mimari anlayış.
Geçici Otel Odaları
Metropollerde günübirlik kullanılabilen otel fikri de bu hareketlilik ve kentsel yaşamın getirdiği, bir yerden bir yere hızlı ve konforlu bir şekilde geçebilme ihtiyacından doğdu.
Bu taşınabilir geçici yaşam ünitesi, dizel-hibrit teknolojisi kullanılarak tasarlanmış. "Acil konut", Güney Kaliforniya'da artık gelişmiş cep telefonları kadar kullanışlı olan bir sektör olma yolunda. Bu yaşam ünitesi, ayrıca fotosel hücreleri de taşıdığından , güneşle şarj ediliyor, sürdürülebilir ve ekolojik bir yaşam sağlıyor.
Taşınabilir Otel Odasından Detay Görüntüler
Dünya üzerinde ulaşım olanakları geliştikçe, mimarlar, tasarımlarında daha çok konteyner gibi "kutu mimarisi" elemanları kullanmaya başladılar. Bu kullanımda da sonsuz bir çeşitlilik var. Geçici olarak kullanılan bu malzemeler, mağazadan müzeye, geçici sağlık ünitlerine kadar geniş bir yelpazede kullanılabiliyor ve tasarımcıların yaratıcılıklarıyla uyum sağlıyor.
Hala test aşamasında olan Dünya'nın ilk mobil otel odası, "hemen hemen her yere yerleştirilebilen" bir ünite mantığı ile tasarlandı. Bu yaşam ünitesi, şehirdeki kamp-festival alanları, parklara kadar her yere taşınabilir. Bu yapının içinde gereken tüm ihtiyaçları karşılamaya yönelik bir altyapı mevcut. Su, elektrik, televizyon ve havalandırma gibi...
Dünyanın en küçük otel odalarından sayılan bu boru şeklindeki kapsül, Almanya'da, Danuba Nehri kıyısında bulunuyor. Bu tasarımda basitlik temel alınmış.
Borudan Yapılmış Otel Odasının İçerden Görünümü
Bu ünite karşısında, "kentsel hareketliliğin bir sonraki dalgası ne?" diye sormaktan kendimizi alamıyoruz.
Yaşam Alanları
Evimizi istediğimiz yere taşısak nasıl olurdu?
Konutlar için daha çok konteyner mimarisi kullanılıyor. Konteynerlardan tasarlanan evlerde, kullanılabilirlik ve sadelik ön planda. Yapı, istenildiğinde sökülüp çıkarılabiliyor, mekan değiştiriliyor ve istenilen yerde tekrar takılabiliyor.
Bu evler, ayrıca ekolojik sürdürebilirliği de sağlıyor. Otel odalarında olduğu gibi, fotosel hücreleriyle güneşten topladıkları enerji, yapı içinde elektrik ve havalandırmayı çalıştırmada kullanılıyor.
Konteynerlardan Yapılış Bir Başka Bina Örneği
Alman mobilya tasarımcısı Nills Moor Mann'ın "Walden"i, bahçe içinde yer alan bu mini ev, ahşap malzemeden yapılmış. 6,5 metre uzunluğunda ve sadece 1 metre genişliğinde. İçinde pek çok fonksiyonu ile birlikte gelen bir kit şeklinde. Bu kiti toplam 27.000 Pound'a satın alabilirsiniz. Bu ev, dışarıya açık ve doğa içinde istenilen yere taşınmaya müsait. |
Taşınabilir bir ev, konteyner malzemeden yapılmış, değişik formlara sokulabilen ve bir açıdan da estetik olabilen bir yapı. Fakat, değişik malzemelerin kullanımına da açık. Evinizi çadır gibi de taşıyabilirsiniz. Dayanıklı kumaştan yapılmış kapsül şeklindeki çadır, taşınması daha kolay ve tek kişilik geziler için de ideal.
Hareket Eden Şehirler
Şimdiye kadar yazılıp çizilen en büyük ütopyaların konusu şehirler... Şehir hayatı gitgide "mobil" olurken, şehirlerimizin de hareket etmesi üzerine pekçok teori öne atıldı. Yeni göçebelik anlayışına göre, daha özgür kentler yaratmak, ağır strüktürlü binalardan kurtulmak ve yaşama bölgelerini bir yerden bir yere taşıyabilmek önem kazanıyor. Belki de kolonileşecek bir hayattan bahsediyoruz. Aynı göçebe toplumlar gibi... Her yeri değiştiren mahalle ünitesi, kendi yaşam tarzını ve sosyal ilişkilerini de oluşturacak, o mahalle içinde para geçmeyecek, takas yapılacak. Aynı "Burning Man"deki gibi... Çölde su alabilmek için dudak nemlendiricisi vereceksiniz...
Guardian'dan Steve Rose, taşınabilir hayatlarla ilgili, "Taşınabilir bir yaşam ünitesi çok mantıklı. Çünkü daha az enerji kullanıyor, daha sürdürebilir hayat sağlıyor. Üstelik canınız sıkıldığında toparlanıp gidebiliyorsunuz," diyor.
Arizona'da çölde gerçekleştirilen "Burning man" organizasyonunun hava görüntüsü. Her yıl geçici bir süre yaşayacak bir şehir inşa ediliyor. Şehirde belirli kurallar var. Para geçerli değil, su en önemli kaynak ve ayrıca çıplak gezebiliyorsunuz.
Bütün bu yaklaşımların hiçbiri yeni değil. Aslında 20. yüzyıl tasarımcıların çoğu taşınabilir mimarlık ve kentler üzerine çalışmalar yaptılar. Fransa'da "pnömatik mimarlık" adında ütopyalar üreten bir grup ve daha önce bahsettiğim mimarlıkta yeni ve farklı alternatifler üretmeye çalışan, bir manifesto niteliğinde fikir üreten Yona Freidman ve Archigram.
Soldaki Resim: Amerika'da taşınabilir bir festival: Quarsite RV Fest
19. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan zaman, endüstri devrimi aracılığıyla, geleceği biçimlendirecek teknolojik atılımların ortaya çıktığı ve yepyeni düşünsel ufukların şekillendiği bir süreç olarak gelişti. Bu süreçte, çeşitli inişler ve çıkışlar da yaşadı, sarsıcı fikirler ortaya atıldı ve kırılma noktaları oluştu.
Teknolojik olanakların güçlü bir gelişim göstermesi, mekan algısını değiştiren "görelilik" kuramının ortaya çıkışı, farklı bir mekan öneren modern mimarlığın biçimlenmesini sağladı. Bütün bu kaygıları üstlenen mimarlık anlayışı, artık bir ucunda "muhafaza etme", diğer ucunda "yıkma" eylemi barındırıyor.